BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (90.BÖLÜM)
MEŞRU SAVUNMA STRATEJİSİ
Paradigmasal Değişim Ve Meşru Savunma Stratejisi;
19. yüzyılda şekillenen marksist teoriyi günümüz koşullarında olduğu gibi savunmayı sürdüren, değişen çağın ve diyalektik gelişmenin birçok gerçekliği açığa çıkardığını görmek istemeyen bir bakış açısına sahip olmaktadır. Bu sol dogmatik tutumun önemli bir kesimi ezilen sınıf ve toplumların mücadelesinde eskisi gibisilahlı mücadeleyi savunmaktadır. Oysa silahlı mücadelenin günümüz koşullarında klasik yöntemlerle sürdürülmesinin pratik koşulları da ortadan kalkmıştır. Ama bu bakış açısı yaşanan değişimi görmeyerek, eski dogmatik sol sekter tutumda ısrar etme ile sürdürdüğü bu şiddet anlayışıyla giderek daralmayı ve marjinalleşmeyi yaşamakta, sol tasfiyeci bir anlayış olarak ezilenlerin mücadelesinde başarısızlığa ve yenilgiye yol açan önemli bir tasfiyeci duruş olmaktadır. Çünkü her ne kadar direnişçi sloganlara dayanıp radikal bir duruş sergiliyor olsa da esas aldığı mücadele yöntemi ve dar dogmatik bakış açısı, nihayetinde marjinalleşmeyi ve tasfiyeyi yaşatmaktadır. Uluslararası düzeyde çeşitli alanlarda yaşanan bu durumlar ezilenlerin mücadelesinde gelişmeyi değil, gerilemeyi ve tasfiyeyi sağlayan sapmalar olarak sürecin en kötü rol oynayan duruşları olmuşlardır. Açık ki dünya çapında büyük bir sarsılmayı yaşayan ezilenlerin özgürlük ve demokrasi hareketleri ciddi bir zorlanmayla karşı karşıya gelmişlerdir.
Özellikle mücadele stratejisi konusunda yaşanan keşmekeşlik ve dağınıklığın tasfiye sürecini hızlandırdığı ve halkların özgürlük mücadelesine büyük zararlar verdiği, bunun da toplumlarda büyük bir kırılmaya, umutsuzluğa yol açtığı ortadadır. Adeta kapitalizme teslim olmaktan başka bir yol yoktur gibi bir imaj yaratarak, ezilenlerin kapitalist sisteme karşı mücadelesini zorlayan bu sürecin önüne geçmek en temel bir devrimci görev haline gelmiştir. Özellikle kapitalist metropollerin merkezlerinde gelişen yeni dünya düzeni projeleri ve ideolojisizlik teorisini soldan besleyen bu anlayışa karşı mücadele yürütmek ve mücadele stratejisindeki karmaşıklığı gidermek çok tarihsel bir görev durumuna gelmiştir. Dönemin en önemli ideolojik teorik görevi, yürütülen bu tartışmalar ortamında doğru çözümlemeyle kırılmanın önüne geçmek ve halkların mücadelesine ivme kazandıracak yeni bir perspektife ulaşmaktır. Kapitalist sisteme karşı büyük bir kıvranma içinde olan insanlık gerçeğine umut ışığı olacak yeni bir paradigma ve mücadele stratejisine ulaşan Önder Apo bu görevi yerine getirmenin büyük ve anlamlı çabasını sergilemiştir. ÖnderApo’nun geliştirdiği yüksek analiz düzeyi ve reelsosyalizmin dogmatik bakış açısını büyük bir cesaretle eleştiriye tabi tutması, yeni çözümlemelerle önemli bir düzey kazanmıştır. Bu temelde yeni paradigmasını şekillendiren Önder Apo sadece Kürdistan için değil, tüm emekçi ve ezilen kesimler için yeni bir ufuk, yeni bir mücadele çizgisi geliştirmiştir. Bu anlamda Önderliğin geliştirdiği meşru savunma stratejisi dünya devrimci hareketlerine ve toplumsal hareketlere dayatılan sağ tasfiyeci çizgi ile sol dogmatik çizgiye karşı devrimci bir çizgi olarak şekillenmiştir. Dolayısıyla 21. yüzyılın mücadele stratejisi olarak tüm ezilen toplumsal kesimlerin esas alabileceği bir çerçevede gündemleştirilmiştir.
Bu temelde Önder Apo devlet, iktidar ve şiddete getirdiği yeni değerlendirmeyle ezilenlerin yeni mücadele stratejisini de berraklaştırmıştır. Yeni mücadele stratejisi hem sağ tasfiyeci anlayışın “silahlı mücadele dönemi bitmiştir, o zaman teslim olmaktan başka çare yoktur” tutumu ve hem de sol dogmatik anlayışın “değişen hiçbir şey yok, yola devam” biçimindeki anarşist sol dogmatik tasfiyeci tutumun geliştirdiği yıkıcısonuçları mahkum etmiştir. Her iki anlayışın da yanlışını ortaya koyan yeni paradigma, çağdaş demokrasinin meşru savunma ilkesini büyük bir yaratıcılıkla bir mücadele stratejisi olarak yorumlayıp belirlemiştir. Bu nedenle artık günümüzde silahlı mücadele mi, siyasi mücadele mi, tartışması aşılan bir tartışma haline gelmiştir. Ezilenlerin yürüteceği mücadele tarzı siyasal demokratik mücadele tarzıdır. Stratejisi, siyasal mücadele stratejisidir. Ancak saldırılar karşısında teslim olmayı değil, meşru savunma hakkı temelinde direnişi esas alır. Temel amacı siyasal yöntemlerle toplumsal sorunları çözmektir. Ancak hukukun çiğnenerek saldırıların geliştiği yerde de insanlık onurunu ve haysiyetini, değer yargılarını koruma amacıyla meşru müdafaa çizgisinde mücadeleyi yürütmeyi esas alan bir stratejik mücadele biçimidir. Meşru savunma çizgisine dayanan demokratik siyasal mücadele doğrultusu ezilenlerin mücadelesinde stratejik bir doğrultudur. Önder Apo’nun geliştirdiği yeni paradigma ve somutlaştırdığı bu yeni mücadele stratejisi çağımızda kapitalizme karşı halkların gücüne dayanarak toplumsal mücadeleyi yürütme ve başarıya taşımanın stratejisi durumundadır. Bu strateji temelinde kapitalizme karşı insanlık onurunu, demokratik özgür yaşamısavunma ve geliştirme imkanı doğarken, aynı zamanda tüm ezilenleri ve halkları kapitalizme karşı güç haline getirebilen bir çizgiyi ifade etmektedir.
Buna göre demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü toplum paradigması temelinde siyasal mücadele yürütülecek, gelecek saldırılara ise meşru savunma hakkı ve çizgisi temelinde karşı durulacaktır. Meşru savunma stratejisi bir saldırısavaşı değildir. Sadece siyasal mücadeleyle de sınırlandırılmış değildir. Eğer bir yerde hukuk ve ahlak ayaklar altına alınır, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik haklar yok sayılır ve bütün bunlar şiddetle, zorla sürdürülmek istenirse buna karşı elbette silahlı savunma da dahil her türlü yöntemle mücadele etmek bir hak ve insanlık görevi haline gelir. Üstelik uluslararasısözleşmelerde bile bu hak resmen tanınmıştır. Devletler kendine göre farklı yorumlasa bile meşru savunma hakkı ezilen hiçbir toplumun elinden alınamaz. Burada esas olan, savunma anlayışını aşmamaktır. Yaşam hakkı kutsal bir haktır. Yaşamı savunmak da kutsal bir görevdir. Bu görevi gerçekleştirmek amacı çerçevesinde silah dahil her türlü savunma araçlarını kullanmak meşru bir haktır. Söz konusu silah olunca önemli olan bu amacın dışına çıkmamaktır. Meşru savunma amacı dışında silah kullanmak bir suçtur. İster devlet olsun ister örgüt olsun meşru savunma amaçları dışında farklı amaçlar uğruna şiddet kullanarak kan dökmeye yol açmak terörizmdir. Gerçek terörizm tanımı budur. Devletlerin kirli siyasal ve ekonomik çıkarlar uğruna egemenlik sağlama amacıyla bir halkın kültürünü soykırıma tabi tutması, binlerce köyü yakıpyıkması, mahsum insanları işkenceden geçirmesi, katletmesi ve zindanlara atmasını bir terör ve insanlık suçu saymayan anlayış kadar sakat, gerçekleri ters yüz eden egoist ve insanlık dışı bir anlayış olamaz. İnsanlık dışı, haksız ve vahşişiddeti uygulayanları değil, buna karşı insanlık namına direnen haklı dava sahiplerini ‘terör’saymak egemenlikçi zihniyetin dışa vuran en ahlaksız bir yakıştırmasından başka bir şey değildir. Burada egemenlikçi zihniyetin egoist, çarpıtmacı ahlaksızlığına takılmadan büyük bir güven, ısrar ve kararlılıkla doğrularda ısrar etmek insan olmanın yegane bir görevi durumundadır.
Bu doğrultuda hareket ederek, haksızlıklara karşı mücadele yürüten özgürlük ve eşitlik için yola çıkan hareketlerin de artık reelsosyalizmin dogmalarından kurtulması, şiddeti sadece savunma hakkı çerçevesinde kullanması gerekmektedir. Haklılığını her yerde savunabilme, doğru strateji ve eylem çizgisiyle bunu kanıtlama, temiz amaçlar uğruna temiz araç ve eylemlere sahip olma doğru çizgide mücadele yürüten özgürlükçü bir hareketin vazgeçilmez karakteri olmalıdır. Kirli amaçları uğruna her türlü insanlık suçu işlemeyi, katletmeyi kendisine vacip gören egemen burjuva anlayışına karşı halkların demokratik anlayışını meşru müdafaa çizgisinde temsil etmek, çağımızın en devrimci mücadele yönteminde ısrarcı olmak bir görev olduğu kadar, bizi başarıya taşıyacak temel bir doğrultudur. Bu temelde Önder Apo’nun yeni paradigması ekseninde Kürdistan’da somutlaştırdığı yeni mücadele stratejisi meşru savunma stratejisidir. Bu stratejinin birbiriyle bağlantılı iki temel ayağı vardır: Biri gerilla, diğeri halk mücadelesidir. Gerilla, halkın örgütlülüğüne ve değerlerine karşı bir saldırı söz konusu olduğunda onu savunacak askeri güçtür. Eski stratejimiz olan uzun süreli halk savaşı stratejisinde her şeyin başında askeri güç gelirdi ve gerilla esastı. Bu stratejide halk çalışması da vardır ancak bu çalışmalar gerilla savaşının başarıya ulaşması içindir. Halkın siyasal çalışmaları da dahil tüm çalışmaların ordunun büyütülmesine hizmet etmesi gerekiyordu. Çünkü bu anlayışa göre sonuçta gerilla ordusu savaşı kazanıp kurtuluşu getirecektir. Ayaklanma varsa, ayaklanmanın da temel amacı orduyu büyütmektir. Bu temelde uzun süreli halk savaşında her şey gerilla mücadelesine ve şiddete göre uyarlanmaktadır. Siyaset, diplomasi, ekonomi ve halk çalışmalarının tümü askeri çalışmalara, ordunun büyütülmesine endekslenmeli ki zafer kazanılsın. Eski stratejide temel yaklaşım böyleydi. Ama yeni stratejide her şey siyasal mücadelenin başarısına göre konuşlanmak durumundadır. Gerilla dahil bütün güçler siyasal mücadelenin başarısı için mücadele yürütür.
Fakat şunu da vurgulamalıyız ki, uzun süreli halk savaşı stratejimizin değişmesi ve meşru savunma stratejisine geçmemiz askeri gücümüzü tali plana ve zayıf duruma düşürmemektedir. Aksine siyasal çalışmalara paralel, onu koruma ve öncülüğünü yürütme temelinde gerillanın her zamankinden daha güçlü olması gerekmektedir. Burada önemli olan meşru savunma stratejisi derken bunu salt askeri alana indirgememektir. Savunma stratejisi askeridir, diğer çalışmalar da siyasal çalışmalardır, şeklindeki bir görüş yanlıştır. Askeri, ideolojik, siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik, diplomatik tüm çalışmalarımız meşru savunma stratejisi kapsamına girmektedir.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER