TARİHİN SIFIR NOKTASI KOBANÊ (3.BÖLÜM)
SIRADAN BİR TERCİH YAPTIM
“J. L. H. Kep Marksist belirlemecilik doğrultusundaki bütün göstermelik saygısına karşın, şurası açık ki, Lenin aslında birey için sınırsız fırsatların açık olduğuna inanan biriydi. Yeter ki bu bireyin enerjisi düzgün bir şekilde canlandırılıp yönlendirilsin… Onun görüşüne göre, siyasette hesaba katılması gereken şey düşüncenin ve insanın gücüdür. Teori şu andaki kafa karışıklığı ortamında hiç bu kadar önemli olmamıştı. Devrimci teori olmadan devrimci hareket olamaz.”
Devrimci Halk Hareketleri-Cilt 3 / Murray Bookchin
SUPHİ NEJAT (ANNE)
GÖRÜŞME TARİHİ KASIM 2014 SUPHİ NEJAT AĞIRNASLI (PARAMAZ KIZILBAŞ)
1983 Almanya/Duisburg doğumlu. Köken olarak Aydın – Söke. Almanya’da mülteci bir ailenin çocuğu. Boğaziçi Üniversitesi yüksek lisans öğrencisi. Çevirmen, eylem insanı, hakikat arayıcısı. Nuran Ağırnaslı ile Suruç’ta Kobanê’nin tam karşındaki Mehser Köyü’nde röportaj yapıyoruz. Yüzünde ağır bir acı beliren Nuran Ağırnaslı bilge kimliğini konuşturuyor: “Ben, Kobanê düşerse Paris Komünü olacak diye düşünüyordum. Düşmeyince Sovyetlerin Stalingrat’ına, Hitler faşizmine karşı direnişine benzetiyorum”. Nuran Ağırnaslı: 65 yaşındayım 15 yıl Avrupa’da siyasi mülteci olarak yaşadım. 12 Eylül sonrası Avrupa’da kalmak zorunda kaldık. Şu anda İstanbul’da yaşıyorum. Suphi Nejat 1984 yılında Söke’de doğdu. 12 Eylül’de kaçak bir ailenin kaçak doğan bir çocuğu. Yurt dışına çıkana kadar da kimlik edinemedi. İlk kimliğini, biz Almanya’ya yerleştikten sonra orada edindi. 20 yaşına kadar Almanya’da yaşadı. İlk - orta öğrenimini Almanya’da gördü. Çok çocuk sayılabilecek bir yaşta politikayla tanıştı. Hep sorgulayan, her şeyi inceleyen bir çocuktu. Daha önce bir röportajda anlatmıştım, daha 12-13 yaşındayken kafasına takılan bir konuyu gecenin bir saatinde illa oturup konuşalım derdi. Nejat şunu sabaha bıraksak derdim. Sinirlenirdi “kafama takılan bu sorunu çözmeden yatmak istemiyorum” diye tepki verirdi. Öyle bir çocuktu. 20 yaşında Türkiye’ye geldi. Benim sol yapıdan geldiğim gelenek Halkın Kurtuluşu’dur. Ben de sol bir ortamdan geldim. Babam aynı zamanda Deniz Gezmiş’in de avukatlığını yapmış Niyazi Ağırnaslı’dır. Bizim aile sosyalist geleneğe yabancı değildir. Nejat, ilkokul ikinci sınıfta Almanya’da okuyordu.
Bir gün Türkçe öğretmeni çağırdı; “bu çocuk dernek çevrelerine fazla gidiyor. Orak, çekiç resmi çizmiş. Türkiyeli çocuklara bizim bayrağımız bu demiş” dedi. İlk uyarıyı o zaman almıştık. Böyle bir şeyi Türkiye’de yapmış olsa herhalde o çocuk okulda barınamazdı. Nejat sosyoloji yüksek lisansını yaptı. Doktora’ya devam etmek istemedi. Yüksek lisans hocaları onu seviyordu. Hocalarının zoruyla yaptı. Akademi camiasını pek sevmiyordu. Lisans tezini daha önce çalıştığı Tuzla Tersane’sinde yaptı. Biliyorsunuz tersanede işçi ölümleri çok yaşanıyordu. Yüksek lisans tezini, işkencede ölen Süleyman Yeter’e ithaf etti. Hatta Nejat, Süleyman Yeter ile ilgili yüksek lisans tezinin değerlendirme yazısını “asla unutma, asla affetme, asla vazgeçme” olarak bitiriyor. Yüksek lisans tezini bile hocalarının zoruyla yaptı. Ben Nejat’ın Kobanê’de olduğunu bilmiyordum. Latin Amerika’ya gideceğini söylemişti. 2011 yılında KCK davasında gözaltına alınmıştı. O dönemde Latin Amerika’ya gideceğim diyordu. Kafasında bir Latin Amerika’ya gidiş hikâyesi var. Bana mektubunda; “Latin Amerika’ya her zaman gidilir. Ama bir devrimi canlı canlı yaşamak fırsatını kaçıramazdım. Gene en büyük hayalim günün birinde Latin Amerika’ya gitmek” dedi. Ben, Nejat’ın şahadetinden önce onun Kobanê’ye gittiğini bilmiyordum. Nejat’ın Kobanê ‘ye gitmeden önce yazdığı bir mektup var. Onu da onun şahadetinden sonra öğrendim. Nejat’ın Latin Amerika’ya gitmediğini, gitse gitse Rojava’ya gideceğini tahmin ediyordum. Ben HDP’de çalışıyorum. Rojava ile ilgili Kobanê ile ilgili bilgim var. Nejat’ın Latin Amerika’ya gitmediğini anlamıştım. Latin Amerika’ya giden birinin mutlaka bir şekilde haber vereceğini tahmin ediyordum.
Hatta gitmeden birkaç gün önce birkaç arkadaşıyla sohbet ediyorduk. “Ben Nejat’ın Latin Amerika’ya gideceğini hiç sanmıyorum. Geçen seferki olaya benzetiyorum” dedim. Arkadaşı; “ben bir ağzını ararım” dedi. 2011 yılında KCK davasında gizli tanık ifadelerinden dolayı İstanbul’da gözaltına alınıp Diyarbakır’a götürülmüştü. Nejat, canlı bir devrimin yaşandığından bahsediyor, “Hayat örgütleniyor. Yeni bir devrimci dalga var. Komünal bir hayat var”, diyordu. Mektubunda geçen “ canlı canlı bir devrime tanıklık etmekten söz ediyor”. Mesela “Paramaz” kod adını kullanmasının nedeni birçok şeye mesaj vermek. 1915 yılında idam edilmiş, Ermeni sosyalistin adını alıyor. Beyazıt Meydanı’nda 19 yoldaşı ile birlikte Paramaz idam ediliyor. Sosyal Demokrat Hınçak Partisinin üyesidir Paramaz. Sosyal Demokrat Hınçak Partisi, Nejat’tan çok etkilenmiş. Taziye mesajı gönderdi. Kızılbaş kodunu kullanmasının nedeni de Alevi – Kızılbaş kimliklere vurgu yapmak içindir. Kobanê benim için çok şey ifade ediyor. İlk zamanlarda, yani yenilginin olabileceği zamanlarda yenilseler de bunu Paris Komünü’ne benzetiyordum. Yani ikinci bir Paris Komünü olarak değerlendirecektim. Artık yenilmeyeceğini anlayınca Hitler ordusunun İkinci Dünya Savaşı’ndaki Stalingrad’dan püskürtülmesi olarak değerlendiriyorum. Diğer yanıyla İspanya İç Savaşı’ndaki Kızıl Tugaylar. Yani giderek Kobanê’de de çeşitli uluslardan insanların katılımıyla uluslararası örgütlerin dayanışma ve gerçekliği var özellikle son dönemde. Cenazesini almadık. Temsili bir cenaze töreni yaptık. Nejat’ın çok çeşitli çevrelerle teması olmuş. Hocalarının, eski arkadaşlarının hepsi katıldı. İstanbul Kadıköy’den hiç tanımadığım insanlar katıldı. Çevirmenlik yapıyordu. Yayın çevresi de katılmıştı.
Almanya’da Türkiyeli ailelerin bulunduğu bir bölgede bizim hayatımız çok klasik aile formatında değildi. Yemeklerin, baklavaların açıldığı bir ev değildi. “Niye biz onlar gibi değiliz. Niye diğer Türk aileler gibi değiliz.” “Sıradan her Türk gibi değil” dedim ona. Biz onlardan biraz farklı yaşıyoruz. O zamanlar 11-12 yaşlarındaydı. 2004 yılında Nejat liseyi bitirdi. Türkiye’ye döndü. Türkiye’de canlı bir mücadelenin yaşandığını görüyordu. Almanya’da Nejat gözaltına alınmıştı, Amerika’nın Irak’a müdahalesi sırasında. Alman polisi, bir Alman genci götürmeye çalışıyor, Nejat’ta polise tekme atmış. Nejat’ın kavgacılığı devlete, polise olan nefretinden kaynaklanıyordu. Ben ODTÜ öğrencisiydim 12 Mart’ta cezaevinde yattım. THKO davasından yattım. Biz Öcalan’la aynı dönemde okuduk. Öcalan’la doğrudan tanışıklığımız yok. Gıyaben tanışıyoruzdur. Öcalan’ın son heyetle yaptığı görüşmede iki sayfayı Nejat’a ayırmıştı. Nejat için “hayat hikâyesi ilgimi çekti” demiş. Stalingrad’ı çocukken babamdan dinlemiştim. Hitler ordusunun Stalingrad’da, Sovyetler Birliği tarafından yenilgiye uğratılmasına benzetiyorum. İkinci Dünya Savaşı’nda erkekler ikinci kez askere çağrılıyorlar. Babam da asker o yıllarda. Son olarak da Sabahattin Ali ile birlikte yapıyor. Babamın sosyalist fikirler taşıması o zamanlara denk geliyor. Hitler ordusu Moskova kapılarına dayanmış. Türkiye’de sanki kendi orduları kazanıyor gibi seviniyor. Asker koğuşunda asker bıyığı bırakmış çok asker var ve bunların hepsi şenlik yapıyorlar. Zafer naraları atılıyor. Hitler ordusu kazanıyor diye. Kobanê‘de yaşananlara Türkiye’nin tepkisi de o dönemle aynı paralelliktedir.
RÊNAS MÛSA
YORUM GÖNDER