BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(31.BÖLÜM)
15 AĞUSTOS ATILIMI VE GÖRKEMLİ DİRİLİŞ SÜRECİ
Yeniden Saldırı Ruhunun Gelişmesi;
1989 yılına kadar güçlerimiz ekseriyetle kleş kullanıyorlardı. BKC (Bikisi) ve B–7 (Bisiving) fazla yoktu. 1989 yılında Lübnan’da bir BKC temin edilmişti ama savaş sahasına aktarmak bir hayli zordu. Çünkü Suriye devleti her ne kadar Önderliğin Şam’da kalmasına ses çıkarmıyor ve Şam’daki hareketimize karışmıyorsa da Şam’ın dışına çıkmak, özellikle de Kürdistan’a taraf gitmek kesinlikle yasaktı. Malzeme aktarmak ise daha fazla imkansızdı. O zaman Şam’da legal kalıyorduk ama sınırda ve Kürdistan tarafında gizli çalışmak zorundaydık. Şam’da gerekli olduğunda Önderliğin de bindiği yabancı plakalı kırmızı Mercedes bir arabamız vardı. Arabanın plakası sarı renkliydi ve Suriye güvenlik güçleri, plakasından dolayı elçilik veya yabancı resmi bir kurumun arabası sandıkları için bu arabayı yollarda durdurmuyordu. Biz de resmiyet kazandırmak ve sorumlu bir kişiye aitmiş görüntüsünü verdirmek için genellikle bürokrat kıyafetli bir arkadaşı giydirip arka koltuğa oturturduk. Bir arkadaş da öne binerek, bir kleş silahını açık elde tutma suretiyle koruma imajını veriyordu.
Böyle olunca araba arama noktalarına geldiğinde polisler yabancı plakalı, açık korumalı bir tabloyu görünce, kimlik sormadan geç işaretini veriyorlardı. İşte biz bu biçimde bu arabadan çok yararlandık. Üç yıl boyunca küçük gruplar halinde bu arabayla arkadaşlarımızı sınıra kadar götürüp, sınırda çok gizli bir biçimde üslendirerek sınır geçişini yapıp, ülkeye takviye gönderiyorduk. Bazen Lübnan’dan temin ettiğimiz cephane ve silahlar arabanın koltukları açılarak içine yerleştirmek suretiyle ulaştırılıyordu. Ama BKC’yi yerleştirmek çok zor oldu. Çünkü BKC koltuğa sığmıyordu. Bunun üzerine parçalara ayrılarak bir biçimde yerleştirildi ve Lübnan sınırından Dêrika Hemko’ya kadar bu biçimde BKC getirildi. Sarı plakalı kırmızı Mercedes ise aslında Avrupa’dan getirilmiş, bazı dostlar tarafından sadece bir yıllığına Suriye’de kullanılma izni alınan bir araçtı. Kullanım süresi geçtiği için Suriye yasalarına göre tümüyle kaçak haline gelmişti. Zaten arabayı kullanan arkadaşın ne ehliyeti ne de kimliği vardı. Ama dediğimiz yöntemi hep kullandığımız için, kimse durdurup bir şey sormuyordu.
Böylece üç yıl boyunca bu arabadan çok yararlandık. Sonra bir gün Şam’da tesadüfen bir trafik polisi arabayı durdu. Ama arabanın ne belgeleri ne de şoförün ehliyeti vardı. Polis de bu duruma şaşırmıştı. Bunun üzerine o arabaya tümden el konuldu. Daha sonra BKC giden bir grupla beraber Botan’a aktarıldı. O zamana kadar güçlerimizin elinde fazla BKC yoktu. Daha hantal olan Afarof silahlar orta otomatik silah olarak kullanılıyordu. Fakat bu silah da hem çok seri değildi, hem de ağırdı. Bunun için BKC daha güçlü ve daha kullanışlıydı. Botan’a gönderilen BKC silahı şehit Ahmet Rapo arkadaşın komutasındaki mangadan bir arkadaşa veriliyor. Bozovalı olan bu arkadaş biraz dağınık bir arkadaştı, ama iki yıl boyunca akademide kaldığı için tüm silahlardan anlıyordu. Dolayısıyla BKC silahı ona veriliyor.Ama ani bir baskın esnasında bu arkadaş silahına sahip çıkamıyor ve bu BKC silahı düşmanın eline geçiyor. Raporlar üzerinden Önderlik bunu öğrenince ciddi bir eleştiri konusu yaptı. Bu eleştiriler Önderliğin çözümlemelerinde de geçmektedir.
Çünkü gerçekten Önderliğin de bilgisi dahilinde zor bela bu BKC Botan’a ulaştırılmıştı. O da bu biçimde kaptırılınca Önderlik sert eleştiriler yaptı. Bu nedenle Ahmet Rapo arkadaş, “Ben karşılığında düşmandan mutlaka bir BKC alacağım” diye kendi kendine söz veriyor. Fakat Türk ordusunda o zaman BKC silahı kullanılmıyordu. Onun karşılığı olan M-G3 silahı vardı. Ahmet arkadaş kendine göre bu hatayı telafi etmek için ne pahasına olursa olsun düşmandan bir M-G3 almak istiyordu. Bir gün Bestler’de operasyona çıkan askeri güçlerle çatışma yaşanır. Bu çatışmadaAhmet Rapo arkadaş BKC yerine kullanılan M-G3’ün kullanıldığı tepeyi tespit eder. Ve şehit Mehmet Xalıt arkadaşile birlikte M-G3’ün bulunduğu tepeye saldırarak, M-G3’ün başındaki timi tasfiye edip bir M-G3 ve üç adet G3 silahını alarak sağlam bir biçimde Mehmet Xalit arkadaşla birlikte geri döner. ŞehitAhmet Rapo arkadaş sorumluluğunda düşman koluna gündüz gözüyle yapılan saldırının başarılı olması, savaşta yeni bir tarzın başlangıcı olmuştur. Aslında Agit arkadaş tarafından da yüksek bir saldırı ruhuyla başta Eruh eylemi olmak üzere birçok eylemin geliştirildiği bilinmektedir.
Fakat Agit arkadaşın şehadetinden sonra Dörtlü çete dönemi boyunca bu saldırı tarzı kullanılmamış ve sanki imkansız bir şeymiş gibi gösterilmişti. Bu nedenle Ahmet Rapo arkadaşın bu eylemi adeta taktik açıdan bir açılım eylemi olmuştu. Bu eylemden sonra giderek savaş tarzındaki anlayışın düzelmesi gelişir. Eylem, sağ savunmacı anlayışı pratikte cevaplayıp, tıpkı Agit arkadaş dönemindeki gibi yüksek saldırı ruhuyla eylem sürecinin geliştirilmesinde bir başlangıç olmuştur. Bu saldırı ruhu daha sonra birçok sürpriz eylemin temel tarzı oldu. Büyük hedeflere yönelme ve karakolların düşürülmesi temelinde geliştirilen bir tarza dönüştü. Az sayıda bir güç ile direkt saldırıp karakolun içine kadar girmek büyük bir saldırı ruhu gerektirir. Fedaice bir duruş sahibi olunmadan böyle bir saldırı içine girmek ve karakolun içindeki silahlara el koymak mümkün değildir. Karakol baskınları olumlu yanları olmakla birlikte, yanıltıcı eylemler olarak savaş tarihimizdeki yerini almıştır. Bir dönemin taktiği olarak kullanılmış olmasında elbette yarar vardı. Ancak sürekli bir tarza ve taktiğe dönüştükten sonra ciddi zararları olmuştur.
Çünkü esas ana taktik, somut koşulları değerlendirmek ve bu temelde tüm güçlerin harekete geçirilerek, sonuç alıcı eylemselliklere yöneltilmesinden geçmektedir. Ama bu tarz saldırı giderek bazı komutanlıklar için rahat bir tarza dönüştü. Hedefin durumu ne olursa olsun yani kale gibi donatılmış, mayınlı, donanımlı hedeflere de saldırıların geliştirilmesi büyük zararlara yol açtığı gibi taktik daralmayı ve tıkanmayı da beraberinde getirmeye yol açmıştır.
MURAT KARAYILAN(HEVAL CEMAL) (31.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER