BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ (69.BÖLÜM)
ULUSLARARASI KOMPLO VE GERİ ÇEKİLME SÜRECİ
“Sahte Dostluk Yetersiz Yoldaşlık”
Apocu hareketin bir özgürlük çizgisi olarak ortaya çıktığı herkesin bildiği ortak bir doğrudur. Bu nedenle özgür Kürt’ün duruş ve çizgisini eksen alan bir çıkıştır. Özgüce dayanma ilkesi esastır. Yabancı egemenliklere karşı hiçbir şekilde boyun eğmeme tutumu belirleyici yaklaşımıdır. İşbirlikçiliği reddeden özgür Kürt çizgisidir. Özgür düşünceyi esas alan, özgür düşünmeyi öngören bir öğretidir. Kendi düşüncesi ve kararı ile hareket etmeyi, Doğu-Batı kültür sentezinden yararlanmayı öngören, ama esasta Ortadoğulu kimliği ile bir kişiliği temsil etmek durumunda olan bir harekettir. Bu anlamda kendine güvenen ve öz güveni üzerinden güç olmayı hedefleyen bir harekettir. Bu düzeyde keskin red ve kabul ölçüleri olan bir hareket elbette engellenmek istenecektir. Çünkü bin yılların egemenlikçi düşünce ve sistemlerine büyük darbe vurması kaçınılmaz olacaktır. Ortadoğu ve Kürdistan’da bu harekete tahammül gösterilmemesinin nedeni budur. Ortadoğu ve Kürdistan’da bu çizgi tehlikeli görülmüştür. Sonrasında uluslararası küresel sermaye ve emperyalizmin stratejik çıkarları açısından halkların öz iradesi ve özgücüne dayanan böyle bir çizginin ileride tehlike yaratabileceği düşünülerek, Türk devletinin Kürdistan özgürlük hareketini bastırma politikası desteklenmiştir. Bizzat katılarak bastırma ve tasfiye girişiminin başarıya ulaşması için çaba sergilemişlerdir. Böyle bir tespit yapıldığı için PKK’ye karşı uluslararası düzeyde bir yönelim gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte uluslararası sermayenin emperyal amaçlı Ortadoğu’ya dönük çeşitli projeleri vardı.
1991’de Irak’a müdahale edilmişti, bu müdahalenin geliştirilmesinde Kürtleri temel dayanak yapma tutumu gelişkindi. Ancak bu noktada güçlü bir PKK varlığının bu politikaları engelleyebileceği düşüncesi ve endişesi hakimdi. Bunun için “Ortadoğu’ya ilk müdahale PKK’den başlamalıdır” tezi ortaya atılmış ve öyle yapılmıştır. PKK’ye müdahale edilmeksizin, Ortadoğu’ya yapılacak müdahalenin pek sonuç alıcı olacağına inanılmamaktadır. Bu nedenle PKK’nin özgürlükçü çizgisini etkisiz kılmak için ilk önce gerillayı tasfiye etmek, daha sonra da giderek direkt Önderliğe yönelme biçiminde somutlaşan bir komplo süreci geliştirilmiştir. Komplo sürecine karşı mücadelede Önderlik yalnız bırakılmıştır. Hareket içerisinde Önderliğin bir önderlik olarak tek başına sivrilmesi ve gelişme düzeyini yakalaması normaldir. Ama pratikte çizgiyi uygulayacak öncü kadroların yeterli düzeyde ihtiyaca cevap olamaması nedeniyle Önderlik yalnızlaştırılmıştır. Stratejik önderlikler eğer taktik önderlikler tarafından pratikleştirilmezse, bir güç ifade etmesinden söz edilemeyecektir. O zaman stratejik önderliğin doğruları genel doğrular olarak kalır, ama maddi bir güce dönüşmesi mümkün olmayacaktır. Bir halk hareketine dönüşmesi için mutlaka stratejik önderliğin yanında taktik önderliğin de bulunması gerekir. PKK’de taktik önderlik kurumlaşması ve gelişmesinde yetersizlikler yaşanmıştır. Bu nedenle Önderlik çizgisini doğru ve yeterli uygulama sorunları ortaya çıkmıştır. Çizginin hiç uygulanmadığını söylemek haksızlık olacaktır. Eğer çizgi uygulanmasaydı zaten hareket böyle bir düzeye gelemeyecekti.
Fakat çizgi tam uygulanmış olsaydı başarı kesin olacaktı. Çizgi uygulanmıştır ama yetersiz uygulanmıştır. Önderlik buna “yetersiz yoldaşlık” demiştir. Öncelikle daha sıkı bir örgütlenme ve daha ciddi bir ordulaşmaya ihtiyaç vardır. Bunun için sağlam, gözünü savaşa, mücadeleye ve zafere dikmiş komutanlara gereksinim bulunmaktadır. Bu konuda yaşanan yetersizlikler komplonun sonuç almasına zemin sunmuştur. Kitabın hemen her bölümünde hareketin karakterinden söz ettik. Apocu hareket baskıcı egemen güçleri ürküten bir harekettir, ürküten bir çizgisi ve stratejisi vardır. Buna göre bir mücadele ve kendini korumaya alan bir sistemi geliştirmeliydi. Bunu geliştirmek için de zemini, ordusu olmalıydı. Onu yaratacak olan veriler şu veya bu düzeyde vardır ama onu tam inşa edememe durumu söz konusudur. Komploya bu durum zemin sunmuştur. Bir mücadele başlatılmış, bu mücadelenin sağı solu ürküttüğü ortada ama mücadeleyi çok sağlam temellerde örememe, her cepheden gelebilecek saldırılara karşı onu sağlam savunmaya alamama durumu yaşanmıştı. Karşı tarafın saldırısı gelip Önderliğe dayandığında, Önderliği koruyacak bir imkan ve güçlü bir örgüt bileşimi ortaya çıkmamıştı. Dost görünenler ise ortadan kaybolmuş, ikiyüzlüce davranmış, kendi çıkarlarını esas almışlardı. Öyle ki Önderlik ülkeden ülkeye dolaşmak zorunda kalmasına rağmen gittiği yerlerde adeta “istenmeyen adam” ilan edilerek kabul edilmemişti. Bu durum çok zorlayıcı ve onuru zedeleyen bir durumdur.
Eğer kendi ülkemizde Önderliği koruyacak bir zemin ya da yer açsaydık, uluslararası güçlerin -ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar- yine de sonuç almaları mümkün olmayacaktı. Önderliğin militanları olarak bizlerin Önderliğe bir yer açmamamız çok acı verici olduğu kadar gururumuza dokunmuştur. Dünya bu kadar kirli olmamalıydı, insanlık değerlerini bu kadar çiğneyebilen yüreği kara bir duruş sergilenmemeliydi. Ama ne yazık ki komplo sürecinde bütün bunlar pratikleşti. Önderlik şahsında çok açıkça uygulanan ve açığa çıkan durumlar yaşandı. Gerilla, bu sorumsuz dünya gerçekliğine karşı sorumlu bir güç olarak yola çıkmak zorundadır. Onur, haysiyet, ülke ve insanlığın değer yargıları için mücadeleye atılmış, elde silah fedaice savaşan bir güçtür. Gerilla mademki özgürlüğü, haysiyeti, geleceği için başkaldırmıştır, o zaman kendi Önderliğini de koruyabilmeliydi. Eğer gerilla önüne konulan hedefi tam olarak başarsaydı, yarım bırakmasaydı, komplonun önüne geçebilirdi, komplonun zemininin oluşmasına izin vermeyebilirdi. Daha 1985’lerdeki, hatta sonrasında 1991-92-93 yıllarındaki fırsatlar iyi değerlendirilseydi bu durumların yaşanmayacağını öngörmek zor olmayacaktı. Daha sonra 1995 ve 1997 sürecinin hakkı verilseydi, herhalde durumlar çok farklı olurdu.
O süreçlerde açıklar bırakılmış ve muazzam imkanlar maalesef değerlendirilememiştir. Bizler var olan imkanları değerlendirmeyince haliyle düşman kimsenin gözyaşına bakmadan kendi lehine değerlendirecekti. Nitekim öyle de yaptı. Böylece on binlerce, yüz binlerce insanın, uğruna kendini feda edebileceği bir Önderlik gerçeğini, bir halkın umudunu karartmaya yöneldi. Esaret süreci çok zor oldu, çok acı oldu, ama “neden böyle oldu?” sorusu da çok önemlidir. Gerilla kendi cephesinde kendini sorumlu görmek ve yetmezliklerini aşmak durumundadır. Gerilla derken, hareketin bütün merkezi yapısı, üst komuta kademesi, taktik öncülüğü bu sonucun ortaya çıkmasında büyük bir pay sahibidirler. Kuşkusuz ki Önderlik ortaya çıkan sonuçtan kendi rolünü de görmektedir. Bu nedenle savunmalarında özeleştirisel bir yaklaşımı esas almıştır. Önderlik, komplonun sonuç almasında kendi duruşunun ve rolünün de olduğunu izah etmiştir ve özeleştirisini vermiştir.
Ancak bu sonuçtan kadroların sorumluluklarının çok daha fazla olduğu tarihsel bir gerçekliktir. Pratik önderliğin daha fazla sorumluluğu vardır. Bu nedenle tarih karşısında özeleştiri vermemiz ve gereklerini yerine getirmemiz önümüzde duran en büyük görev durumundadır. Özeleştiriyi sadece sözle, platformlarla veya raporlarla ifade ederek geçemeyiz, özeleştiriyi pratikte vermek gibi bir zorunluluk bulunmaktadır. Bundan sonra sağlam bir duruşu sergileyerek ortaya çıkan tahribatı, zararı telafi ederek özeleştiri vermeyi esas alacağız. Özeleştiriyi pratikte vermeyi, yaşanan yetersizlik ve yetmezlikleri gidererek, süreci daha yeterli bir devrimci duruşla, daha doğru bir pratik taktik uygulama gücüne ulaşarak, başta Önderlik, halk, şehitler gerçeği ve tarih karşısında sorumluluklarımızın gereğini yerine getirme tutumu ve kararlılığını geliştirmek durumundayız. Böyle bir özeleştirisel ve pratik duruş aynı zamanda tüm şehitlerimize, analarımıza ve tüm halkımıza verdiğimiz sözlerin gereğinin de yerine getirilmesi anlamına gelecektir. Komplo ile kafamız sert kayaya çarpmıştır. Herhangi bir gaflet durumu kalmadı, sonuçlar öylesine net ve çarpıcı açığa çıktı ki, hiç kimse hiçbir gerekçeyle kendini gizleyemez duruma gelmiştir. Bu temelde saflarımızda bir ayrışma yaşanmıştır.
Çürük ve sahtekarlar tüm çıplaklığıyla açığa çıkmış, bu şekilde ortamımız arınmıştır. Belki bazıları bu ayrışmayı bir zarar gibi görebilir. Ama Apocu çizgide sağlam militanlaşma mücadelesinde bu bir zarar değildir. Çürüklerin açığa çıkmış olması ve yapının daha sağlam temellere oturmuş olması kesinlikle bir kazanımdır. Bu temelde var olan yapıda bir fedaileşme gelişmiştir. Bunun için içinde bulunduğumuz bu tarihsel süreçte, geçmişte yapılamayanları şimdi yapmakla mükellefiz. Geçmişte yapılamayanları, bu dönemde yapma imkanı doğmuştur. Çeşitli nedenlerden kaynaklı kişilik sorunları, dar, yüzeysel, dogmatik yaklaşımlar, tutucu alışkanlıklar, düzenden gelen bir takım geri özellikler, bu gerçeklerin zamanında kavramasını ve gereklerinin yerine getirmesini önlemişse de bu noktadan itibaren gerekli tutumları almak hayati bir görev olmaktadır. Önemli olan geçmişte yaşanan bütün yetersizliklerde kendimizi doğru görmemiz, taktik çizgi ve uygulama sorunlarında yaşadığımız yetersizlikleri doğru tespit etmemiz ve bu temelde yetersizliklerimizi giderme çabasını samimi, dürüst bir biçimde ortaya koymamızdır. Böyle olduğu oranda başarılı olunacaktır.
Başarmamak için hiçbir neden yoktur. Kadro kendisini engel yapmazsa ve kendini gelişme potansiyeli önünde engel olmaktan çıkarırsa başarılı olunacağı kesindir. Bireysel kaygı ve hesaplar, kariyerist, dengeci, liberal, bölgeci yaklaşımlar, dar sınıf yaklaşımları, ufku daraltan bakış açılarını aşmak, aşılması için doğru bir çizgi devrimciliği mücadelesini verme temelinde geliştirilecek olan samimi, dürüst, fedakarca çabalar mutlaka sonuç alacaktır. Bu kez yetersiz yoldaşlığı aşma ve yeterli yoldaşlığa ulaşma kararlılığını ne pahasına olursa olsun, sonuna kadar mücadele ile pratikte göstermek kadronun önünde duran temel zorunluluktur. Kadronun boyun borcu yeterli yoldaşlığa ulaşmaktır. Yeterli yoldaşlığa ulaşmak demek, dönem görevlerinin üstesinden gelmek ve dönemi başarıyla cevaplamak demektir. Dönemin başarıyla cevaplanması demek, komplonun tümden sökülüp atılması, Önderliğin ve Kürt halkının özgürleşmesi demektir. Bunu yapmak mümkündür ve başka seçeneğimiz de yoktur. Bu şekilde geçmişte yapılamayan ve bundan dolayı yaşanan acıları dindirebilir, yaraları sarabilir, halkın özgürlük davasını böylece düzlüğe çıkararak, yüzyılların rüyasını gerçeğe dönüştürebiliriz.
MURAT KARAYILAN (HEVAL CEMAL)
YORUM GÖNDER