BİR SAVAŞIN ANATOMİSİ(36.BÖLÜM)
DİRİLİŞ DEVRİMİ VE İNİSİYATİFİN GERİLLAYA GEÇMESİ
Gerillanın Hamlesel Çıkışı Ve Yaygınlaşması;
Bu süreçte siyasal koşullar gerillanın gelişme ve zafer elde etme zeminini oldukça geliştirmiş bulunmaktaydı. Ancak gerilla tarafından çok doğru değerlendirilemedi. Gerilla stratejik hamleye yönelip sonuç alacağına, sınırda karakol baskınlarını gerçekleştirmekle uğraştı. O dönemde verilen perspektif ekseninde yürütülmesi gereken savaş tarzı karakol baskınları gerçekleştirmek değildi. Savaş taktiği kapsamlı halk ordusunun oluşturulması ve kurtarılmış alanlar oluşturmak üzerine kurulu idi. Fakat savaşı yürüten komuta bu tarzı gerillaya yedirememiş, bunun yerine kendi çapında başarılı olabilen karakol baskınlarıyla gerillayı oyalamıştır. Zamanın Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis karşı bir taktikle, vurulabilecek her karakolu boşaltarak, gerilla hamlesini etkisiz kılmaya çalışıyordu. Karakollarla beraber köyler de boşaltılıyordu. Köylerin boşaltılmasının gerilla açısından sınırlı biçimde olumsuz etkisi olsa da, arazide denetimi sağlama bakımından gerilla için avantajlı yönleri de vardı. Çünkü alan gerillaya daha fazla açılıyordu, manevra sahası ve üslenme alanı daha fazla genişlemekteydi. Karakolların boşaltılmasıyla beraber gerillaya açılan geniş alanlar iyi değerlendirilemedi. Bunun nedeni güçlerin önemli oranda Dörtlü çete kontra pratiğinin geliştirdiği savaş tarzının etkisinden tam kurtulamaması, alışıldık savaş tarzını esas almasıdır. Karakol baskınlarının olumlu yanları olmakla birlikte, alan kurtarma perspektifinden uzak bir tarzın geliştirilmesi giderek Türk ordusunun toparlanmasına zemin sunmuştur.
Özellikle Agit arkadaşın şehadetinden sonra fethetme tarzından uzaklaşılmıştı. Agit arkadaşın tarzında keskin ve yüksek saldırı ruhuyla fethetme tarzı hakimdi. Şehadetinden sonra bu tarz fazla uygulanamadı. Agit arkadaşın Eruh eylemi bir fethetme, ele geçirme eylemiydi. Fakat daha sonra sağ savunmacı bir anlayışla savaş tarzında bir ürkeklik ve pasiflik gelişmişti. Ancak 1990 yılı boyunca gelişen birçok çatışma ve özellikle Cudi gibi alanlarda sonuç alıcı eylemlilikler giderek gerillada yeniden saldırı ruhunu geliştirmişti. Önceden de belirtildiği gibi Ahmet Rapo ve Mehmet Xalıtların eylemi bir kıvılcım gibi olmuştu ve ondan sonra giderek gerillada saldırı ruhu etkinlik kazanmaya başlamıştı. 1991–92 yıllarında sınır hatlarında olan Êriş, Vargenima, Helena, Nêrveh (Taşdelen) karakollarına dönük gerçekleştirilen eylemler başarılı eylemlerdir. Bu eylemlerde karakollar düşürülmüş, düşmana ağır darbeler vurulmuştur. Çok güçlü bir saldırı ruhuyla karakolların ele geçirilerek düşürülmesi eylemleri Apocu ruhun savaşçı yapıda çarpıcı bir dışa vurumuydu. Aslında bu ruha dayanarak yenilmez bir ordu ve aşılamaz bir kurtarılmış alan gerçeğine varmak mümkündü.
Fakat bunun için sadece ruh yetmez. Gerçek bir taktik öncülük, plan, program ve amaca kilitlenmiş, dönem taktiğini uygulamada kararlı bir komuta gerçeğine ihtiyaç vardı. Aslında tek olmayan buydu. Ruh çok yüksek, katılım çok fazla, halkın desteği çok büyüktü. Bütün bunlar bir devrimi yapmak için yeterli verilerdi. Ancak devrim için devrim komutanlarına ihtiyaç vardı. Silahlı mücadelenin öncülük ettiği bu devrim komutansız olamazdı. Bizde olmayan ve gelişmeyen işte budur. Çok büyük komutanlar, değerli arkadaşlar çıkmadı değil, fakat dönemin bütün sorularını cevaplayacak düzeyde kendini savaş ve taktik konularına yatırmış, yoğunlaşan, derinleşen ve giderek büyük bir zafer gücü haline dönüşen komutalaşma gelişmedi. Diğer yandan karakol baskınlarıyla ortaya konulan cesaret, yine bu eylemlerin kitlelerde yarattığı moral küçümsenemezdi. Fakat döneme cevap olması için yeterli değildi. Dönemin gelişmeleri, beraberinde bir devrimsel süreci yaratacak gelişmelerdi. Bu gelişmeleri bir devrimsel sürece dönüştürerek yeni bir tarihsel süreci başaracak taktik öncülere ve komutanlara ihtiyaç vardı.
Fakat erken iktidar hastalığının kene gibi yapışması, Kürt’ün kendini kolay aldatan psikolojik ruh hali, birkaç eylemle zafer sarhoşluğuna yol açan pratik davranışlar bu muazzam devrim imkanlarının buz gibi eriyip gitmesine yol açmıştı. Gerilla açısından dönemin en önemli gelişmesi, IV. Kongre sonrası yaptığı hamleyle tüm ülkeye yayılmış olmasıdır. Özellikle o zamana kadar bizim için bir bermuda üçgenine dönüşen Garzan alanının açılması ve bu açılımın yarattığı ruhla Erzurum, Serhat ve Amed bütünselliğinin kurulması ulusal heyecanın yaratılması açısından en önemli gelişmelerden birisiydi. Bu büyük açılımı gerçekleştiren büyük komutan Otomatik Mervan, Hayri (Urfalı) ve Dr. Kendal arkadaşların gerçek bir fetihçi karakterle alana girip güçlü bir temel atmaları günümüze kadar izi devam eden gelişmelerin temeli olmuştur. Fakat ne yazık ki bu arkadaşların erken şehadetleri Kuzey alanında daha da ilerletilecek gelişme düzeyini frenlemiştir. Başta Dr. Kendal arkadaşın bir baskında şehit düşmesi yaşandı. Daha sonra kendi alanına hakimiyet kuran Otomatik Mervan ve Hayri arkadaşlar bir ikili gibi eyaleti güçlü tutmuşlardı. Dersim’e Dr. Baran arkadaşın ulaşmasıyla sürecin daha da derinleşerek kalıcılaşması sağlanmıştı. Şiyar arkadaş (Kazım Kulu) ve daha sonra Dr. Baran arkadaşın Dersim’deki çalışmaları hareketin alandaki itibarını pekiştirmişti.
Bu dönemde büyük kitlesel gelişmeyi yaşamasına rağmen Amed eyaletinde gerillanın durumu iyi değildi. Burada Zeki unsuru sorumluydu. Fakat Dörtlü çete pratiğinden dolayı hem yapı tarafından fazla kabul görmüyordu, hem de kendisinin hakimiyetsizliği Amed eyaletinde gerillada bir boşluk yaratıyordu. Çok büyük bir ordulaşma imkanı ortaya çıkmasına rağmen bu yeterince değerlendirilemiyordu. Yeni savaşçıların güvenliksiz kamplarda tutularak hedef haline getirilmesi yanında birçok açıdan yeni katılımların heder edilmesi ve adeta büyümenin önüne geçen bir pratiğin sergilenmesi yaşanıyordu. Buradaki bu olumsuz pratik olmasaydı, aslında Amed zeminindeki ordulaşma boyutu ve gelişme düzeyi çok daha yüksek düzeyde olurdu. Bunu fark eden Önderlik, Garzan eyalet komutanlığını Hayri arkadaşla birlikte yürüten Otomatik Mervan arkadaşı Amed eyaletine müdahale olarak gönderme perspektifini verdi. Amed eyaletine geçmek üzere Siirt merkeze bağlı bir köyde küçük bir grupla beklerken bazı kontra güçler tarafından evin basılarak Mervan arkadaşın şehit edilmesi çok büyük bir talihsizlik olmuştur. Bu talihsizliği ikinci bir talihsizliğin izlemesi ise gerçekten acının boyutunu derinleştirmişti. Mervan arkadaşın kimler tarafından ve nasıl şehit edildiğinin açığa çıkarılması için Önderlik Avrupa üzerinden Hayri arkadaşa talimat verdi. Talimat, Hayri arkadaşın olay yerine müdahale etmesi, yaşanan komployu açığa çıkarması biçimindeydi. Zaman kış ortasıydı. Kış, Garzan eyaletinde çok sert geçer. Normalde bu ayda hareket edilmesi hemen hemen imkansızdır.
Fakat Avrupa üzerinden Önderliğin bu talimatını alan Hayri arkadaş derhal harekete geçerek Siirt’e gitmeye çalışır. Hayri ile Avrupa irtibatını sağlayan şehit Ozan Mizgin arkadaştı. Hayri arkadaş, Tatvan’a yakın bir yere gelerek talimatın detayını almak için telefonla Avrupa ile ilişkide olan Ozan Mizgin arkadaşı bir köye çağırır. Mizgin arkadaş köye giderek Hayri arkadaşla buluşur. Fakat tam o esnada köyde bir panik havası gelişerek, askerin geldiği haberi verilir. Köyde öyle bir bilgi yayılmış. Bunun üzerine sivil elbiseli olan Mizgin arkadaş köyde kalır. Hayri arkadaş ise beraberindeki 5–6 kişilik arkadaş grubuyla köyün dışına çıkar. Tam bu esnada köyün arkasında bulunan vadide büyük bir çığ olayı yaşanır ve bu arkadaşların tümü çığın altında kalarak şehit düşerler. Asker geliyor bilgisi de yanlış çıkar. Köylüler yardıma gitmiş olsalar da, değerli komutan Hayri ve beraberindeki arkadaşlar kurtarılamz. Büyük bir üzüntü içinde Mizgin arkadaş, Avrupa üzerinden partiyi bilgilendirir. Eyalet adeta komutansız kalmıştı. Büyük bir fetih hareketini geliştirerek, eyaletin bütün bölgelerine güç yerleştiren fetih komutanları şehit düşmüşlerdi. Bunun üzerine şehir çalışmasında bulunan Ozan Mizgin arkadaş ile o zaman takım komutanı olan Şehit Kemal Sperti arkadaş birlikte eyalet komutanlığını yürütmek üzere görevlendirildiler.
Birinci düzeyde Mizgin arkadaş görevlendirilmişti. Kendi çalışmalarını yürütme ve hareketle ilişkiyi sürdürme amacıyla Mizgin arkadaş daha çok şehirde kaldığı için Kemal arkadaş da yardımcısı olarak güçlerin başındaydı. Bu durum, 11 Mayıs 1992’de Ozan Mizgin arkadaşın bulunduğu evin basılmasıyla düşmanın eline geçmemek için tabancasıyla fedai eylemini gerçekleştirerek şehadete ulaşmasına kadar sürmüştür. Garzan eyaletinde yaşanan bu büyük talihsizlikler Kuzey eyaletlerinde hareketin hamle sürecini çok olumsuz etkilemişti. Özellikle bu komutan arkadaşların fetihçi karakterleri Kuzey’in diğer eyaletlerine de yansımış olsaydı, büyük gelişmelerin yaşanması mümkün olabilirdi. Ancak peş peşe yaşanan bu talihsizliklerden dolayı süreç vasat geçmiştir. Durum böyle olunca o dönem İstanbul sorumlusu olan şehit Mahsum (Ali İhsan Üçkardeş) ve daha sonra yine onun yerine geçen ve başarılı bir pratik sergileyen şehit Ayhan Çiftçi arkadaşlar Zeki’nin yardımcıları olarak atanmışlardı. Bu dönemde Zeki unsuru çeşitli desteklerle ancak ayakta tutulabiliyordu. Onun esas hakimiyet sağlaması ve daha sonradan da kendisini kaybetmesine yol açan bir düzeyde gündemleşmesi ’92 sürecinde yaşanmıştır. ’92’de ülke genelinde ve en çok da Amed’de yaşanan büyük gelişmenin yarattığı etkiyle toparlanma yaşanırken, bu unsurun bu gelişmeyi biraz da kendisine mal etmesi temelinde yanılgı düzeyi derinleşmiştir.
Kuzey eyaletlerinde yaşanan bu durum ile Güney eyaletlerinde (sınır hattı) eldeki muazzam imkana rağmen salt bazı karakol baskınlarıyla yetinme pratiği sürecin yeterince değerlendirilmemesini beraberinde getirmişti. Daha ileriye doğru yürümesi ve kurtarılmış alanlar yaratarak yeni bir dönemi başlatması gerekenlerin erken iktidar hastalığıyla kendilerini yaşatmaları süreci tıkatan en temel bir tutum olmuştur. Denilebilinir ki, eğer o dönemde Önderliğin ortaya koyduğu planlama perspektifi temelinde eyaletlerde bir mücadele süreci gelişseydi, ’91 ve ’92 yıllarında çok büyük gelişmeler yaşanabilirdi. Kurtarılmış alanlara doğru yürümek mümkündü. Böyle bir gelişme ise çözüm önündeki tüm engelleri ortadan kaldırırdı. Önderliğin çözüm yöntemi Türk devletini Kürdistan’dan söküp atma temelinde değildi. Demokratik çözümün önünü açacak, ama PKK’yi de güç yapacak kurtarılmış alanlar yaratmak eksenliydi. Kurtarılmış alanlar yaratarak devleti çözüme zorlama yaklaşımı ön plandaydı. Bu planlamanın tutması için gerillanın güçlü bir atılım gerçekleştirmesi gerekiyordu. Halk da aynı paralelde serhildanları geliştirerek, gerillayı tamamlayacaktı. Bu eksende geliştirilecek bir süreç çözümün gelişmesine neden olacaktı. Gerilla, belirttiğimiz nedenlerden ötürü rolünü oynayamadı.
Esas olarak da Önderliğin geliştirmeye çalıştığı taktik yönelim ve tarzı kavrayamadı ama Kürdistan halkı oynaması gereken rolü büyük bir başarıyla oynadı. 1992 Newroz ve 15 Ağustos kutlamalarında başta Şırnak, Cizre ve Lice olmak üzere Kürdistan’ın birçok yerinde halkın geliştirdiği güçlü ayaklanmalar takdire şayandır. Acıklı ve trajik olan ise gerillanın halk ayaklanmalarından habersiz olmasıdır. Şırnak halkı 15 Ağustos 1992’de silahlı ayaklanma başlatmış, polis merkezi de dahil olmak üzere bütün şehri ele geçirmişti. Ele geçirilmeyen tek yer askeri tugay tarafıdır. Burada da görüldüğü gibi Kürdistan halkı bir ayaklanma psikolojisine sahiptir. Ama ne yazık ki, halkın yükselttiği ayaklanma tutumu, gerilla cephesinde gerekli cevabı bulamamıştır. Botan’da ayaklanma sırasında Şırnak halkı yalnız kalmış, gerilla vermesi gereken desteği verememiştir. Bazı Türk devlet yetkilileri o ayaklanmayı PKK’nin yaptığını söylemektedirler. Bu, koca bir yalandır. Elbette ki ayaklanmayı gerçekleştiren halkımız PKK ruhuyla bunu başlatmıştır. Ama fiili olarak, bırakalım PKK’nin silahlı ayaklanma başlatması, başlatılan ayaklanmadan oradaki güçlerimizin haberi bile yoktur. “PKK silahlı halk ayaklanmasını yapmak istedi, başaramadı” türünden yaklaşımların gerçekle hiçbir alakası yoktur. PKK adına orada hareket eden gerilla komutanları böyle bir girişimde dahi bulunmamışlardı.
Halkımız Önderlik perspektifleri ışığında hareket ederek, dönemin ihtiyaçlarına cevap olma pratiğini sergilerken, gerilla komutanları erken iktidar hastalığıyla kendine sevdalanmayı yaşamaktaydı. Bir-iki karakol basmış, her yerden gerillaya bol imkanlar akmıştır. Katılım yapanlardan beğenmediğini saflara almamış, yine birçok eyalette katılım için gelen kadın savaşçı adayları tam bir erkek egemenlikli mantıkla geri gönderilmişlerdir. Erken iktidar hastalığına kapılarak oluşan imkanlar ordulaşmanın hizmetine konulmamış, aksine çarçur edilmiştir. Böylece muazzam tarihi imkanlar buz misali eritilip bir kenara atılmıştır. Bu dönemde gerilla komuta tarzının yaşadığı yanılgı içler acısıdır. Bu tarzın da gösterdiği gibi IV. Kongre her ne kadar kontravari pratiğe son vermiş olsa da, yıllardır varlığını bir şekilde sürdüren sağ savunmacı anlayışı tümden aştıramamıştır. Sağ savunmacı savaş tarzı, Kürt köylü isyancılığının biraz modernleşmiş biçimidir. Tarzı, “düşman gelirse kendi zeminimde çatışırım, gelmezse yerimde dururum, bazen de fiyaka basmak için gider bir karakol veya karakol tepesini basarım” biçimindedir. Nedeni komutanın ruhta yaşadığı geriliktir. Buna inanç zayıflığı demek de mümkündür. Çünkü bilindiği üzere savaş önce düşünce ve inançta kazanılır. Düşünce ve inancına kazanmayı yedirmeyen bir komutan, savaş sahasında da başarılı olamaz. Savaşçılarda müthiş bir fedailik vardır, bu fedai ruh karakol baskınlarında çok net görülmüştür. Militan yapıda Apocu zafer ruhu sürekli varlığını göstermiştir ama komutadaki iktidar hastalığı ve sağ savunmacı anlayış bunun önünde ciddi engel teşkil etmiştir.
MURAT KARAYILAN(HEVAL CEMAL) (36.BÖLÜM)
YORUM GÖNDER