BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK (25.BÖLÜM)
ATEŞİN DİLİNDEN
Nezahat Ana: Diyarbakır Sekiz tane çocuğu var.
Nesrin’in Şehadet Tarihi: 10 Temmuz2000
Görüşme Tarihi: Mart 2013
Kendi dışındaki kaynaklardan gelen bir zulüm, bir halkı o kadar kaynaştırır ki bir tek birey bile bunu kırıp çıkartamaz. Neitzche
Bellek
“1990 yılında Ankara’da öğrenciyken duydum eylemini. Kürtlüğümle Ankara’da yeni yeni tanışıp yüzleştiğim bir süreçti. Üniversite öğrencisi genç bir Kürt kadın kendisini Amed surlarında yakarak Newroz eylemi yapmış, şehit düşmüştü. Tüylerim diken diken oldu! Bir insan neden kendini yakar? Nasıl bir güç bu? Nasıl bir öfke(?...) İlk ateş eylemi ve bir kadın! Algılamakta gerçekten zorlanıyordum. O’nu kendisini yakmaya karar vermiş o keskin haliyle gözlerimin önünde canlandırmaya çalıştım. Duygularını, ruhunu hissetmeyi ne kadar çok isterdim! Sonra resmini gördüm. Ne kadar da güzel! Ne kadar asi! Ve ne kadar kendinden emin! Nasıl bir kadındı acaba? Neler yaşadı(?...) Bu şehrin sokaklarında herhalde tarih her gün konuşurdu insanlarla, her gün sorular sorardı. Her gün bir sayfasındaki büyüklüğü ve küçüklüğü okutuyor olmalıydı ders diye... Örneğin şu esnaflar çarşısında oturmuş yaşlı Ermeni, bir iki kuşak önce nenesinin memelerinin kesildiğini, tüm akrabalarının kılıçtan geçirildiğini ve bir tesadüf sonucu hayatta kaldığını hala hatırlıyor mu acaba? Bir zamanlar kültürlerin kardeşliğinin, mozaiğinin kalesi olan bu yaşlı şehre tek tip elbise giydirilmesinin ayıbını insanlar taşıyorlar mı acaba? Ve daha birçok soru sorardı belki de tarih. Tabii ki yüreği ve ruhu kulaklarından daha güçlü duyanlar içindi soruları ve her koşulda çınlayan sesi. Zekiye Alkan’ın asi, bağımsız ruhu Amed’in sokaklarında gezerken hangi soruları dinledi? Yüreği tarihle neler konuştu?(Pelşin)”
“Dört tane kelebek bir gün bir ateş görmüşler. Bunun nasıl bir şey olduğunu öğrenmek istemişler. Birinci kelebek ateşe biraz yaklaşmış ve üzerinin aydınlandığını görmüş. Arkadaşlarının yanına gelmiş.
–Bu ateş aydınlatıcı bir şey! demiş. ikinci kelebek bununla yetinmeyerek daha fazla şey öğrenmek istemiş Biraz daha yaklaşmış ve ısındığını hissetmiş; Demiş ki: –Aynı zamanda bu ateş ısıtıcı bir şey! Üçüncü kelebek bununla da yetinmemiş, biraz daha biraz daha yaklaşmış. Bir anda ateşin kanatlarını yaladığını hissetmiş ve yanmış kanatlarıyla geri dönmüş; Söyle demiş:
–Ve bu ateş yakıcı bir şey! Sonuncu kelebek daha da çok şey öğrenmek istiyormuş. Biraz yaklaşmış, aydınlandığını görmüş. Biraz yaklaşmış, ısındığını hissetmiş. Biraz daha yaklaşmış, ateş kanatlarını kavurmuş. Ve biraz daha yaklaştıktan sonra tamamen yanan kelebek “poff !” diye ortadan kayboluvermiş…
Ateşin gerçekten ne olduğunu belki bir tek o öğrenmiş, ama geri dönüp söyleyememiş. Hint Mitolojisi Çünkü o kaybolmuş ateş içinde ve bir şeyi, ancak içinde kaybolan bilebilirmiş.. Ateşi bu kadar kutlaştıran ve onu bu kadar iyi anlatan başka bir hikâye olamaz. Belki de bu hikâye Nesrinin anlatmak istediği birçok şeyi anlatıyor… Kürtlerin kendilerini her zaman ifade etmek için neden bu tür siyasal eylemlere giriştiğini, psikologların ve sosyologların araştırması gerekiyor. Diyarbakır Cezaevi’nde dört kişinin yapılan baskılara dayanamayarak kendini feda etmesi, Hint mitolojisindeki dört kelebeğin hikâyesiyle bir ilişkisi olmalı. Ayrıca Hint geleneklerinde kadınlar, ölen eşlerinin ardından kendilerini yaktıklarına dair bir gelenekleri de vardır. Ateşi bu kadar kutsallaştıran onun esrarengiz bilinmezliğimi mi acaba… Kendini yakma her ne kadar psikolojik bir vaka olarak gözükse de iyi incelendiğinde tarihsel ve sosyolojik kökenleri vardır. Yukarda anlatılan Hint Mitolojisinde bunun tarihsel bir geçmişi olduğunu öğrenebiliriz. Dersim İsyanı belgeselinde subay olan bir askerin anlattığı bir hikâye vardır. Dersim isyanında mağaraya sığınan insanları öldürmek için mağaraların yakılması sonucun da 6-7 yaşlarında bir çocuğun kendini kurtarmak için dışarı kaçması, ancak dışarı çıktığında da askerleri görünce tekrar kendini ateşin içine atması ve bu subayın ‘biz o kadar vahşet yarattık ki bir çocuk bizim korkumuzdan kendini neden ateşin içine atar…’ sorusunu kendisine sormak durumunda kalıyor. Bazen insanların yarattığı zülüm o kadar korkunç olur ki, ateş kendini ifade etmenin bir aracı da olabilir… Yakma eyleminin politik psikiyatrideki anlamını Veysi Kaya bahsinden kısaca bahsetmiştik. Bu tür eylemlerin temel motifi erke başkaldırı, her türlü iktidar hükmünün üstünde bir hüküm olarak anlaşılmalıdır. Nesrin’in yaşamı da Kürt yerleşimlerinin cehenneme döndüğü bir yerde başladı. Annesi onun hikâyesini anlatırken siyasete ilgisini, daha çocuk yaştayken misafir olarak gittiği bir evde kalan iki gerillanın polis tarafından infazına tanıklığıyla başlatıyor.
Nezahat ana kızını anlatırken onunla değişen devlet ve PKK gerçeğine de işaret ediyor. Girişte anısını aktardığımız Pelşin’in anlamlandıramadığı yakma eylemine karşın, bir süre sonra bu siyasal düşüncenin bir parçası haline gelmesi diye de anlaşılabilir. Nezahat Ana’da bize bunu anlatıyor kendi hayat hikâyesinden başlayarak. Nezahat Ana Anlatıyor “1961 yılında dünyaya geldim. 1980 de Diyarbakır’da evlendim. Evlendikten on ay sonra en büyük kızım Nesrin dünyaya geldi. İlk çocuğum olduğu için onun yeri bir başkaydı. İlk kez annelik duygusunu yaşıyorsunuz. Babası babalığını ilk kez onda yaşıyor. En küçük hareketini hafızanıza kazıyorsunuz. Emeklerken, yürürken, koşarken, oynarken, düşüp kendini yaralarken… Nesrin, belki de bu yüzden ailede yeri başka olan bir biriydi. Uslu bir çocuktu. Eğer istediği bir şeye yok diyorsak ikinci kez tekrarlamazdı. Çocukluğumu sanki onda yaşıyordum. O benim için hem çocukluğum hem de anne olmanın başlangıcıydı. Nesrin daha ortaokuldayken PKK’yle tanıştı desem yeridir. On bir yaşındaydı daha. Diyarbakır’ın Fatih Paşa Mahallesi’nde bir tanıdığımızın evine gitmiştik. İki PKK’li kalıyormuş o evde, tabi biz bilmiyoruz. O gece büyük bir baskın düzenlendi eve, içerdekileri yakalama imkânı vardı fakat yapmadılar. İkisini de gözlerimizin önünde infaz ettiler. O yaşta bir çocuğun böyle bir şeyi yaşaması kolay değildi. O gün Nesrin için bir dönüm noktasıydı. “Onları isteseydiler yakalayabilirlerdi, cezaevine koyabilirlerdi. Neden öldürdüler” diyip duruyordu. Büyüyüp genç bir kız olduğundaysa bu siyasete ilgi duymaya başladı. Tabi Diyarbakır gençlerinin o zamanlar ilgi duyduğu iki örgüt vardı. Biri Hizbullah, diğeri, PKK’ydi. Kızımın çocukluğunda yaşadığı o anı hafızasında yer etmişti. Bu örgüte duyduğu ilgi de böylece başlamış oldu.
PKK’ye yakınlığıyla bilinen ‘”Özgür Halk” dergisinin temsilciliğini yapmaya başladı. Biz onun bu dergide çalıştığını bilmiyorduk. Dağa gideceğim deyip duruyordu. Genç kız, ne yapıyor ne ediyor diye merak ediyordum. Bir gün çantasını karıştırdım. Çantasında “Diriliş Dergisi” vardı. Leyla Kasım’ın (1974’de Baas rejiminin Kürtlere karşı savaş açıp Kürt ailelerini Bağdat’tan çıkarmasından sonra Keladize ve Halepçe kasabalarını bombalamaları, bu bombardımanda birçok sivil yaşamını yitirdi. 1974 yılında Kürtlerin sesini dünyaya duyurmak için kendisine verilen bir uçak kaçırma görevi için eylem hazırlığı yapan Leyla Kasım bunu gerçekleştiremeden 4 arkadaşıyla birlikte 24 Nisan 1974’de yakalandı. Kasım ve dört arkadaşı 13 Mayıs 1974 tarihinde Baas Rejimi tarafından idam edildi) resmi vardı. Ona kızdım. Sen niye bu tür şeylerle uğraşıyorsun? Bana, “anne sen ilerde beni daha iyi anlayacaksın.” Tabi o zaman onun ne demek istediğini anlamamıştım. En son “Özgür Halk” dergisinde bölge temsilciği yapıyordu. Ben kızımı gelin yapıp, çocuklarının olmasını istiyordum. Ancak onun fikri başkaydı. Ama şimdi onu daha iyi anlıyorum. İnsanın dili yasak edilir, özgürlüğü, onuru olmazsa insanın hiç bir şeyi olmaz. Kızım hep bana, “özgürlükten daha değerli bir şey yoktur.” Derdi. 1999 yılında, Öcalan’ın İmralı Adası’na hapsedilmesine karşı öfkesi büyüktü. Kendisi gibi düşünenlerin kabullenmesine karşı kin ve nefret duyuyordu. İnsanların bu durumu kabullenmesini bir türlü hazmedemiyordu. Bartın Cezaevi’nde kendini yakan üç arkadaşı varmış bu onun üzerinde büyük etki bırakmıştı. Babasıyla bu konuyu konuşmuş, babası da “kendini yakmak çözüm değil. Çözüm mücadeledir.” Demiş. Avukatların İmralı adasından döndükten sonra önderliğin sağlık durumunun iyi olmadığına ilişkin haberler açıklanınca Nesrin çok öfkelenmişti. Babası ona “bu mücadelede her şey olabilir, dirayetli ol.” Diye. Nasihatlerimizi dinlemedi tabi. Kendini yakacağı gün odaya çekildi. Kardeşlerine para vermiş “gidip kendinize bakkaldan bir şeyler alın” demiş. Çocuklar da bakkala gitmişler. Çocuklar şeker çikolata ve benzeri şeyler almışlar. Tabi bunları sonradan duydum. Nesrin kararını vermiş. Çocukların bu olaya şahitlik etmesini istemiyormuş. Ben ve eşim oturma odasında oturuyorduk. Birden bağırma sesi geldi. Ben bu ses dışarıdan geliyor diye balkona fırladım. Babası onun bulunduğu odaya koştu. Odanın kapısını açtığında Nesrin’in bir alev topunun içinde yandığını gördük. Alevler onu değil sanki bizi yakıyordu. Şimdi ben bunları size anlatırken böyle soğukkanlı anlatıyorum ancak o zamanki halimi anlatmaya kelimeler yetmez. Babası eline bir örtü almış onu söndürmeye çalışıyordu. Babası onu söndürürken elleri yanmıştı. Bu arada nasıl akıl ettik bilmiyorum su döktük. Babası dışarıya koştu. Ambulans diye bağırıyordu. Ben kızımı kucağıma aldım. Dedim ne oldu kızım elektrik mi çarptı? Döndü bana dedi “Berxudan jiyane” (yaşamak direnmektir.) O gün onda duyduğum tek söz buydu. Sokakta tinerci çocuklar vardı. Bize yardım ettiler. Kızımı ambulansa bindirdiler. Kızım her şeyi kendi iradesiyle yapmıştı. Onu hastaneye kaldırdık. Kızım keşke kendini yakmasaydı da dağa gitseydi. Diyarbakır’ın bütün emniyeti hastaneye gelmişti. Hepsi onu tanıyordu. Polisler ona “Nesrin hanım sonunda bunu da mı yaptın” dedi. ‘Nesrin döndü polislere “ben kafama bir şey koydum mu yaparım.” Kızım irade sahibi biriydi. Kızımı iyileştirmek için Adana’ya götürdük. Hiçbir hastane kabul etmedi. Emir büyük yerden gelmişti. Adana HADEP il başkanı bize yardımcı oldu onu bir hastaneye yatırdık. Dokuz gün yoğun bakımda kaldı. Onuncu gün normal bir servise aldılar. Kısa bir süre sonra da bedeni iflas etti. Otuz sekiz gün hastanede kaldı. 10 Temmuz 2000 yılında şehit oldu.
Geçmişten Birkaç Anı
Öyle bir çocuktu ki anlatamam. Hiç unutmuyorum Nesrin ilkokula başladığı zaman Refah Partisi, Diyarbakır Belediyesi’ni kazanmıştı. Eşim de yıllar önce belediyede çalışıyordu. Aylarca maaşını alamamıştı. Evde para yoktu Nesrin’in Tekirdağ”lı bir öğretmeni vardı. O zamanlar ders kitapları okula getiriliyor okuldan alınıyordu. Öğretmeni Nesrini çok severdi. Nesrin’e “para getir kitapları vereyim.” demiş Nesrin’e dedim neden kitapları almadın. Bana “anne daha kitaplar gelmemiş” diyince, bizim komşunun kızı Kudret kitaplarını almış sen niye almamışsın yarın okula gelip soracağım dedim. Bana “sakın anne okula gelme. Kitapların parasını öğretmen ister, sende de para yok üzülürsün.” Ben üzülmeyim diye Nesrin bana yalan söylemişti. Yalan söylediği için benden özür dilemişti. Söylediği her yalan benim üzülmemem içindi. Gündem Gazetesi’nin taşınmasının yasak olduğu günlerde de bana fark ettirmeden babasına getiriyordu. İnançlıydı. Kızıyordum ama onun hoşgörüsü, ince yapısı inancından başka kimseye zarar vermek istemeyen merhameti, kızımın izinden gitmemin ayrı bir nedenidir. Kızım hastanedeyken, “Nesrin mademki kendini yakıyorsun giderken seninle birlikte düşman bildiğin bir kaç kişiyi daha götürseydin.” Dedim. Kızım bana öyle bir cevap verdi ki şaşırıp kaldım. “Anne ben öyle bir şey yapsaydım başka anneler de ağlardı.” Kızım bana “ben başka annelerin ağlamasını istemiyorum.” Dedi. Bende kızımın bu sözlerinden dolayı yani başka anneler ağlamasın diye barış annesi oldum. Kızıma dedim, sana söz başka anneler ağlamasın diye karış karış bu ülkenin her yerine gidip barışı anlatacağım. Batıdaki asker annelerine sesleniyorum dilimiz, rengimiz, dilimiz ayrı olabilir ancak gözyaşlarımızın acısı aynıdır. Ben bir barış annesiyim. Kızımı bu mücadelede şehit verdim.
Alevi, Laz, Kürt, Türk hepimiz kardeşçe yaşaya biliriz. Asker anneleriyle birlikte bu kirli savaşı durdurabiliriz. Hani diyorlar ya, doğudaki işsizlere, iş verip oraya yatırım yaparsak bu sorunu çözeriz. Biz durumu iyi olan bir aileydik. Biz bu mücadeleden önce kız erkek ayrımı da yapmazdık. Eşim anlayışlı biridir. Ekonomik durumumuz da iyidir. Her şeyi çocuklarımız için yapıyorduk. Nesrin on dokuz yaşına gelmişti babası bir gün bile ona kızmamıştı. Ben bazen çocuklarıma kızıyordum. Oysa eşim hiç kızmazdı çocuklarına. Şimdi de çok şükür maddi durumumuz iyidir. Bize soruyorlar niye mücadele ediyorsunuz? Gençleriniz niye dağa çıkıyor? Küçük bir çocuğa otuz yıl ceza verirsen gençler dağa çıkar. Bize diyorlar silahlarınızı alın yurt dışına çıkın. Bizim çocuklarımız dağa pikniğe gitmediler. Yaşanan vahşet onları oraya götürdü. Bazen dağda aç susuz kalıyorlar. Bu zorluğu niye çekiyorlar. Kürtlerin haklarını savunmak için dağa çıktılar. Yasa çıkarsınlar çocuklarımız yurt dışına çıkar. Geri çekilmeyi yasa çıkmadan doğru bulmuyorum. Onlar bizim sigortamız. Biz niye geri çekiliyoruz. Daha önce barış gurupları Habur’a geldi diye sevindik, bunu bile bize çok gördüler. Barış geliyor diye sevinmiştik. Devlet, yok siz gövde gösterisi yapmak istiyorsunuz dediler, barış gurubundan gelenleri içeri aldılar bir kısmı da kaçmak zorunda kaldı. 23 Marttan itibaren geri çekilme başlayacakmış. Neye karşılık, onu göreceğiz hep beraber. Devlet yıllarca kendi halkına kin nefret aşıladı. Bizi terörist olarak Türk halkının beynine nakşettiler. Şimdi de o kin nefreti temizlesinler. Kimseye boyun eğmeyiz. Onurlu bir barış için her şeye hazırız. Ama aynı eskisi gibi bu durum devam ederse mücadeleye devam ederiz. Kimse Kürt halkıyla alay etmesin. Kimse Kürtleri kandıramaz. Bizim çocuklarımızı kimse kandıramaz. Bizim çocuklarımız boşuna ölmediler. Barış için baldıran zehri içeriz diyorlar.
Eğer samimiyseler o baldıran zehrini biz de içeriz. Newroz’dan bir gün sonra Türk jetleri Hakkâri, Kandil üzerinde keşif uçuşları yaptılar. Türk jetlerinin ne işleri var orda niye keşif yapıyorlar. Hani ateşkes olacak barış gelecekti. Ama sanki savaş oluyormuş gibi bir durum var. Onurlu bir barış bütün annelerin hakkıdır. Biz Kürtlerin hakkını alacağı o günü sabırla bekleyeceğiz…
Mart 2013 Diyarbakır
MÜRSEL YILDIZ & İBRAHİM ALP
YORUM GÖNDER