TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (20.BÖLÜM)
PKK’nin tarih sahnesine çıkmasının anlamı nedir? Ulusal ve toplumsal konularda bugün çok çeşitli çevreler ve en başta parti çevremiz çok şey bilmektedir. Birçok yazılı materyal vardır ve parti geniş bir sözcü kitlesine kavuşmuştur. Buna karşılık, bugün çok kolay söylenen şeylerin başlangıçta çok büyük zorluklar ifade ettiğini söylemek gerekir. Her sözcüğün değerini bilmek için çıkışın hangi koşullarda gerçekleştirildiğinin anlaşılması gerektiğini, bununla kendimizi daha iyi ölçeceğimizi ve değerlendireceğimizi biliyoruz. Kısacası bu bizi değerlerin kıymetinin çok iyi bilinmesi sonucuna götürecektir. Çıkış başlangıçta ne denli donanımsız olursa olsun ve ne kadar az kişiyle gerçekleşirse gerçekleşsin, tarihsel bir sorunu gündeme getirmeye adaysa ve bununla uğraşıyorsa, büyük bir haksızlığa parmak basmış ve bunun kabul edilmezliğini vurgulamış demektir. Aynı zamanda bu yaşamak isteyen bir sınıfa, halka ve ulusa yol çizecek nitelikte ise, başlangıçtaki donanımsızlığın, kişilerin çekimsizliği ve zayıflığının fazla bir önemi olmayacaktır. Yeter ki parmak basılan sorun can alıcı nitelikte olsun; yeter ki hiçbir kişisel endişe taşımadan doğrular dobra dobra ortaya konulmaya çalışılsın. Bunun için başlangıçta sağlam örgüt ve taktikler gerekli değildir.
Neden? Çünkü burada sadece bir gerçeğin dile getirilmesi söz konusudur. Onu temsil ettiği oranda hareketin çıkışı güçlüdür. Kuşkusuz bu çıkışta birçok örgütlü güç vardır. Bunlar gerçeğin kenarından köşesinden birkaç sözcük söylerler. Ama bu tamamı ifade etmekten çok uzaktır. Bunların örgütlülükleri, bazı kavramları dile getirmeleri ve bazı çabalar sergilemeleri, daha sonraki tıkanmaları ve gerilemelerinin bir nedeni olmaktan öteye gitmemektedir. Yine başlangıçta çok zayıf olanlar ve sadece bazı doğruları yakalama şansına sahip bulunanlar gelişme yaratabilmektedir. Her önemli tarihsel hareket için bu böyledir. Yaşam ve ilerleme gücünü temsil eden başlangıçta her zaman zayıftır. Yine her zaman geçmişi temsil eden, yerleşik çıkarları savunan ve gelecek için ilerletici olmayan, güçlü görüntüsüne rağmen kof ve zayıftır. Dolayısıyla devrilmeye mahkumdur. Bu açıdan birçok tarihsel akım ve eylemde olduğu gibi, PKK’nin 1970’lerin başındaki çıkışı da insan soyunun en fedakar ve en özlü çabalarından birine örnek olarak gelişmiştir; yönelimi ve çabası böyle olmuştur. Onun başlangıçtaki zayıflığı ve donanımsızlığı fazla anlam taşımamaktadır. Yeter ki parmak basılan sorunun canalıcı niteliğinden sapılmasın. Onun çıkışı işte böylesi bir çıkıştır. O zaman ulusal sorun için ortaya çıkmış olan çeşitli güçler vardı.
Bu güçlerden hiçbiri bir halkı boyunduruk altında tutan egemen ulusun egemen sınıflarının çıkar ve siyasetlerini aşmıyor ve onların icazetini yaşıyordu. Belli bir demokratik açılımın zorunlu olduğu bir aşamada belli sözcükleri gevelemekten öteye gitmiyor, “halklar vardır” diyor ve özgürlükten söz ediyordu. Ama nasıl ve kimin için özgürlük? Buna cevap vermeyen bir sözcülüktü bu. Yine ezilen ulusun egemen sınıfının çıkarlarına bulaşmış, onun işbirlikçiliğinin siyasal düzeye çıkmasının bir ifadesi olarak kof bir milliyetçilik akımı, Kürdistan’ın diğer parçalarındaki ilkel milliyetçiliğe bağlı ve ancak onunla dile getirilen daha da tehlikeli bir gerçeklik vardı. Halkların özgürlüğünden söz ediliyordu. Ama hangi sınıf için, hangi sınıflara kadar ve nasıl bir özgürlük? Burada halkın kendisi yoktu, halklar arasında eşit temellerde kardeşlik yoktu. Görünürde her iki taraf birbirleriyle çatışma halinde gözükse de, gerçekte sınıfsal bazda birleşme konumundaydı. İşte bu dönemde gerçeği yitirmemek, bu durumda esas halkayı kaçırmamak ve sımsıkı tutmak büyük önem taşıyordu. PKK’nin tohumlarının atılması da böylesi bir olaydır; halkanın bu biçimde tutulmasıdır. Hiç kimse, güçlü bir örgütlülük ve eylemlilik olmadan, neden birkaç sözcüğün ortaya atıldığını söyleyemez. Aslında burada bir meydan savaşından daha zor olan bir şey vardır. Yapılması gereken şey, o anda söylenmesi gereken birkaç sözün söylenmesidir.
Milyonlar ve bilinçli güçler içinde söylenmesi gereken söze beş metelik bir değer verilmiyor ve kimse bu sözü söylemeye cesaret etmiyorsa, o sözcüğü dile getiren zayıf ve hırpani biri kahraman olacaktır. Bu sözcüğün karşısında diğerleri bilinçsiz, duyarsız ve düzenin konumunu yaşayan kişilerdir. Önemli olan bu sözcüğün keşfedilmesinden çok söylenmesidir. Çok kişi bu sözcüğü bilir, ama söyleyemez. Onun söylenmesi yürekli olmayı, büyük fedakarlığı, çıkar telaşından uzak durmayı gerektirir. Bu sözcük insana bir şey vermiyor ve başarı umudu konusunda çok az şey ortaya koyuyorsa, onun uğruna savaşım vermek büyük bir olaydır. Bu sözcük, sahibi için kısa ve uzun vadede çok az başarı olanağı sunuyor, çıkar sağlamak bir yana her şeyi yitirme riskini içinde taşıyor, bu sözcüğün temeli bilinçsizlik içinde bulunuyor ve hatta ondan kaçıyorsa, onun uğruna harcanan çaba sonraki meydan savaşlarından daha büyük bir anlama sahip olacaktır. Başlangıçta Kürdistan’dan söz etmek, Kürdistan’ın sömürge olduğunu, bunun bir ulusal kurtuluş savaşını gerektirdiğini, bunun için bir partinin ve bu partinin de bir eylem hattının zorunlu olduğunu söylemek, beş on sözcüğü biraraya getirmek gibi görünebilir; ama bu büyük bir olaydır. Hele hele bu bin yıllık işgal, istila ve imha tarihine sahip olan bir egemen sömürü ve talancı güce karşı söyleniyor, en sinsi politikalarla günü idare eden bir sınıfa karşı dile getiriliyor ve yine en az iddialı bir aşamada ortaya konuluyorsa, bunun anlamı daha da büyük olacaktır.
PKK’nin bugün büyük bir saygınlık ve kutsallık düzeyinde bir bağlılıkla karşılanması, başlangıçtaki bu özünden kaynaklanmaktadır. Partimizin çıkışı böyle kavranmalıdır. Bu tarihsel ve zorlu bir çıkıştır. Ve bu başlangıçta sadece gerçek olmak dışında insanı bağlayabilecek hiçbir çıkar vaad etmeyen bir çıkıştır. Bugün yalnız partililer için değil, bütün Kürdistanlılar ve hatta başka uluslardan insanlar için, Kürdistan’ın statüsünü tanımlamak zor değildir. Beş on sözcüğü söylemek bir yana, bugün daha kapsamlı ve gerçekçi tahlillerin yapılması, bunların kitap ve gazetelerde yayımlanması ve hatta radyolarda haykırılması zor olmamaktadır. Milyonlara mal edilen şeyi herkes savunabilir. Önemli olan bunun çıkışıydı. Saptırmaksızın ona sonuna kadar bağlı kalmak ve sahip çıkmak amacıyla onu söylemekti. Daha sonra bu alanda başkaları ulusal sorunu kabul ettiler. Bunun için sözümona çaba harcadılar. Ama bunu hep bir şey için yaptılar: Orijinal olana, PKK’nin asli çıkışına saldırarak, onu tasfiye etmeyi sürekli gündemde tuttular. Bugün bu güçler bu kadar acıklı bir yenilgiye uğramışlarsa, bunun nedeni yine burada aranmalıdır. Onlar haksız bir biçimde haklı olana saldırdılar. Dolayısıyla mahkum oldular.
Yine istediği kadar az eylem yapsın ve istediği kadar az yaşasın, o dönemin önderliği sonuna kadar bu gerçeklere bağlıysa, zafere giden ordunun önderliği kadar anlamı büyük olan bir önderliktir. Bunun için güncelliğe bakarak, bunların artık eskidiğini ve önemini yitirdiğini söylememek ve çıkışın kutsallığına gölge düşürmemek gerekir. Bu bizim temel yargı ve değerlendirme ölçütümüz olmalıdır. Yakın gerçeklerimize bakarken, bu biçimde ölçüyü sağlam tutmalıyız. Daha sonraki sürecin nasıl geliştiğini biliyoruz. Bir ideolojik propaganda grubu olarak, gerçeklerimizi inceleme-araştırma ve çevreye yayma grubu olarak nasıl hareket ettiğimizi, 1973’ten 78’e kadar azımsanmayacak bir süreç içinde nelerin yapıldığını uzun uzun izah etmeye gerek yoktur.
Bu dönem halkımız için yeni bir yolun bulunduğunu, eski yolların uçuruma ve kör bir kuyunun başına götürdüğünü söyleyerek, aydınlığa çıkan yeni bir yolun var olduğunu ilan etme dönemiydi. Henüz halk olarak bu yola girilmemiş olsa da, yeni bir yolun olduğunu söylemek gibi büyüklüğe sahipti. Bu yıllar yeni yolu araştırmanın-incelemenin ve en kestir me hattı izleyerek hedefe varmanın yoğun çabasıyla doluydu. İyi bir başlangıç yapılıyor, en kestirme yoldan nasıl hedefe varılacağı saptanıyor, grup bunu tartışıyor ve ilan ediyordu. Bu, halkın henüz uyanmadığı bir dönemde, onun için yeni bir yolun keşfedilmesinin büyük öneminin ta kendisiydi. Önemi buradan ileri geliyordu.
Deneme ve sınamayla biraz bu yoldan yüründükten sonra onun yürünecek bir yol olduğu anlaşılıyor; yeni, engellerle dolu ve fazla düzlenmemiş olsa da, öncü onu tespit ediyor, sorumluluğunu üstleniyor ve yürümeye karar veriyordu.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER