TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (57.BÖLÜM)
Bunlar gelip, sadece birkaç komployla örgüte darbe vurmakla yetinmek istemiyorlar. Örgütleri tamamen ele geçirerek, örgüte karşı örgüt olmaya çalışıyorlar. Belgeler bunu açıkça ortaya koyuyor. Hatta bunlar Türkiye’de bu konuda oldukça başarılı olmuşlardır. Birçok sol örgütü ele geçirerek üyelerini etkisiz kılmada, daha çok da uygun olmayan çalışma taktikleriyle, hatta eylemlerle veya eylemsizlikle bu örgütleri içten içe sürükleyerek, tasfiye etmede oldukça mesafe almışlardır. TKP tarihinde bunun çok daha kapsamlı yürütüldüğüne ilişkin bazı bilgilerimiz olsa da, özellikle güncel durum açısından çok sınırlı olan bilgilerimizi genişletmede şimdi açığa çıkardığımız ajan öğelerin kişiliğinde hayli öğretici verilerin elde edilmesi söz konusudur. Günümüzde devrimci harekete sızdırılan bu tip unsurlardan çok azını biliyoruz.
Ama buradan yola çıkarak, solun neden iş yapmadığı, devrimci savaşımın neden gelişemediği ve bunda ajanların rolünün ne olduğu konularında oldukça gerçekçi çözümlemelere ulaşmak mümkün olacaktır. Bu ajanlar gerçekten sadece bilgi toplamak, provokasyon geliştirmek ve suikastlere girişmek üzere gelmiyorlar; kurtuluş savaşı yıllarında Mustafa Kemal’in komünist partisi kurmasına benzer bir yaklaşımla bugün, gerektiğinde solculuğu temsil edeceklerini söylüyorlar. Parti tarihimiz bu konuda oldukça öğreticidir. Ortaya çıkan provokatörler düşmanla işbirliği yapıyorlardı. “Eğer PKK gerekliyse, yeni bir PKK’de oluşturabiliriz” diyorlardı. Yine düşman kendisine göre nasıl “yeni ve ılımlı bir PKK” yaratacağının hesabını yapıyor; “Eğer PKK’lilik gerekliyse, onu da biz yaratırız” diyordu. Bu kemalizmin çok köklü bir yaklaşımıydı, özellikle polisin yaklaşımıydı. TC, PKK’lilik toplumda yaygınlık kazandığında, sahte PKK’liliği dayatarak, kitleleri bilinçli veya bi linçsiz arkasına takmayı hedeflemekteydi. Bu temelde bazıları devletin olanaklarına dayanarak PKK’yi tasfiye etmeyi hedeflediler.
TKP’nin ne duruma getirildiği bilinmektedir. Devlet, resmi TKP’yi, illegal TKP’ye dayatmış ve günümüze kadar TKP’yi devletin bir eklentisi olarak yürütmüştür. Bu Türk devletinin gerçek TKP’lileşmeyi boşa çıkarmak ve sosyalizmin gelişimini engellemek için kullandığı bir araçtır. KDP’lilerede aynı biçimde yaklaşılmıştır. 1960’larda T-KDP’nin temelleri birkaç dürüst yurtsever tarafından atıldığında, MİT’in bu örgütün içine sızarak bazı öğelerini satın aldığı ve 1970’lerden itibaren onlarla sahte bir KDP’yi organize ettiği, bütün parçalardaki KDP’leri kendisine bağlayarak, ilkel milliyetçi tarzda da olsa milliyetçiliğin gelişmesine ket vurduğu ve bunları kendi ulusal çıkarlarının araçlarına dönüştürdüğü bilinmektedir. Bunların tarihlerinin ciddi bir tarzda incelenmesi bile, MİT’in ve Türk polisinin bu konuda ne kadar deneyim sahibi olduğunu çok iyi ortaya çıkaracaktır.
Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesinden sonra TKP’nin sahte önderlerinin, Sait Elçi ve Sait Kırmızıtoprak’ın öldürülmesinden sonra KDP’nin sahte sekreterlerinin MİT ile nasıl haşır neşir oldukları ve sosyalizmi ve yurtseverliği nasıl tahrip ettikleri ibretle incelenip, çok dersler çıkarılabilir. Partimiz hem yurtseverliği ve hem de sosyalizmi birleştirip geliştiren bir hareket olarak, düşmanla kıyasıya savaşım sürdürmüştür. PKK’yi organize ettiğimiz sırada her ne kadar düşmanın tahmin etmediği bir gelişmeyi yaşamış olsak ve başında bir sızma olanağı bulunmasa bile, mücadelemizin dalbudak saldığı ve 12 Eylül faşizmiyle önemli bir aşamaya getirildiği bir dönemde, düşmanın bize nasıl yüklendiği bilinmektedir. TC’nin özellikle kontrol altında tuttuğu zindanlarda, karşı bir atakla PKK’yi PKK olmaktan çıkararak, yarattığı sahte PKK’yi zindandan Avrupa’ya ve Avrupa’dan bütün alanlara taşırmak, böylece TKP ve T-KDP tarihinde olduğu gibi, işbirlikçi bir oluşumu dayatarak PKK’nin gerçek özüne ve muazzam direnişçiliğine daha doğmadan ölümcül bir darbe indirip, böylece sonuç almak istediğini çok iyi biliyoruz.
Geçmişte Şahin-Yıldırım çetesinin ve son olarak Avrupa’da ortaya çıkan “PKK-DB” imzalı bildiriler ve broşürlerin sahiplerinin yapmak istedikleri şey tamı tamına budur. Şahin Dönmez ve avanesinin düşmanla anlaşmalı bir biçimde PKK’yi “ılımlı” bir çizgiye çekmenin savaşımını verdiğini biliyoruz. 1983’lerde Avrupa’da ortaya çıkan Semir örneği başta olmak üzere, provokasyonun sahiplerinin -daha sonra bunların birbirleriyle bağlantı içinde oldukları açığa çıktı- PKK’yi ılımlı bir çizgiye çekmek istedikleri açıkça, bizzat kendi yazılarına yansıdı. Bunun gibi irili ufaklı daha birçok örnek bulunmaktadır. Bunların hepsi düşmanla anlaşmalıdır ve bu tip uğraşları bugün de devam etmektedir. Son olarak saflarımıza sızdırılan bazı ajan unsurların itiraflarından daha iyi anlaşılmaktadır ki, Tevger adı verilen şebeke bu unsurlarla bazı toplantılar organize etmiş, hepsi Türkiye ile anlaşmış ve sözümona otonomiyi kabul ettirmişlerdir. Geriye PKK ve PKK Önderliği’ni tasfiye etme sorunu kalmaktadır ve bunun için de saflarımıza adam sızdırmışlardır. Bazıları PKK Önderliği’ne suikast düzenlemek üzere gelmiş; bazıları da partiyi içerden işlemez duruma getirmek, fırsat bulurlarsa partiyi ele geçirmek ve bilgi toplamak temelinde görevlendirilmişlerdir. Bu öğeler bunu çok açık bir biçimde itiraf etmektedir. Bu küçük bir örnektir. Biz bunun gibi daha onlarcasını önceleri ortaya çıkarmıştık.
Ama burada önemli olan bunun bir belge değerinde olmasıdır. Sözde sekiz örgüt biraraya gelerek Tevger’i oluşturmuşlardır ve bu örgütlerin bir dizi anlı şanlı liderleri vardır. Bu güçler Türk konsolosluk yetkilileriyle görüşmeler yapmaktadır. Hüseyin Yıldırım adı verilen kişi de bunlarla birlikte bu toplantılarda yer almaktadır. Yine İbrahim Güçlü diye bilinen ve yirmi yıldan beri kendini sözümona Kürdistan’ın güçlü direnişçi sosyalisti olarak lanse eden kişi de aralarında bulunmaktadır. Adlarını daha sonra sıralayacağımız daha başka öğeler de vardır. Bunların hepsinin önde gelen işi gücü PKK’nin içine nasıl sızılacağı, PKK Önderliği’nin nasıl tasfiye edileceği ve geriye kalacak yapının nasıl ele geçirileceği konusunda hesaplar yapmaktır. Bu temelde, sözümona Türkiye ile anlaşarak bir şeyler koparacaklardır. Hayır, bir şeyler elde etmek ve dillerine doladıkları kültürel özerklik de dahil herhangi bir hak edinmek şurda kalsın, bunların hedefi MİT’in ve polisin bir sızma hareketi olarak son derece kapsamlı faaliyetler temelinde PKK’yi, PKK’nin önderlik ettiği ulusal kurtuluşçu mücadelenin günümüzde vardığı aşamayı ve hele hele ilkel milliyetçiliğin yenilgisinden sonra tamamen partimizin önderliğinde gelişen ulusal kurtuluşçuluğu tasfiye etmektir. Son bir yıl içinde geliştirilen çabaların esas amacının bu olduğu çok açık bir biçimde ortaya çıkmıştır. Bu konulardaki belgeler epeyce öğreticidir.
Bunlar aynı zamanda ibretle değerlendirilmeye değer niteliktedir. Bu belgeler, yurtsever veya sosyalist olarak bilinen sözde önderlerin neyle uğraştıklarını ortaya çıkarması açısından önemlidir. Bu sadece Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinde değil, Türkiye’nin sosyalist hareketinde de tamamen böyledir. Bunlar sınırlı bilgilerdir.
Dolayısıyla bunları açıklamak çok önemli bir devrimci görev olmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER