SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (210.BÖLÜM)
Burada önem taşıyan, ihtiyaç duyulan her konu ve alanda o ihtiyacı gidermeye yönelik bilinçli ve örgütlü toplum birimlerinin ortaya çıkarılması, klasik toplumu ve devleti aşmak için üçüncü alanın yaratılmasıdır. Üçüncü alan ile; eski toplum ve devletin ne karşısında ne yanında yer alan ya da sürekli çatışarak çıkmazı derinleştiren bir konuma düşmeye fırsat vermeyen, yetersizliklerinden ötürü yapamadıkları dönüşümleri ikisinin bağrında gerçekleştirecek bilinç ve örgütlülük düzeyiyle çelişkiyi çözen temel anlayış ve pratik kastedilmektedir. Eskiden ya eski toplumu yıkan devletin resmi görüş ve uygulamalarıyla dönüşüm sağlanırdı, ya da devleti yıkan teori ve pratiklerle yeni toplum oluşturulmaya çalışılırdı. Üçüncü alan teori ve pratiğinde ise, mevcut dünya dengesi ve demokratik asgari koşullar altında, yeni toplumun yaratıcılıkla, kendi kendini gerekli bilinç ve örgütlere kavuşturarak oluşumu esas alınmaktadır. Çatışma ve yıkmaya değil, eskinin bağrında alternatifleri yaratarak, dönüşümün evrimci ve barış içinde sağlanmasına çalışılmaktadır. Bunun yolu kilitlendiğinde ise, aynı sonuca meşru savunma yöntemleriyle, bu hakkın kullanılmasıyla gidilmektedir.
Ekonomik ve sosyal düzenin programlanmasında bireysellikle toplumsallık arasındaki optimal denge esas alınmaktadır. Ne birey için toplumdan ne de toplum için özgür bireyden vazgeçilmektedir. Bireysel ve topluluk halinde üretimi belirleyen, bu ana ölçüttür. Tabii çevreye uyum her şart altında öncelik taşır. Birey ve topluluk mülkiyeti de bu ana çerçeve içinde mümkündür. Yaratıcı emeğin diğerlerine nazaran yarattığı oranda payını alması adaletin gereğidir. Hiç kimsenin işsiz bırakılmaması genel kamu görevidir. Sağlık, eğitim, spor ve sanat için de geçerli politikalar ile herkesin emeğine ve ihtiyacına göre katılımı esastır. Böyle biçimlenecek yeni toplumun, klasik anlamda bir devlet yönetimini aştığından bahsetmek gerekir. Mevcut bilim ve tekniğin böylesi bir topluma imkan verdiğini, gerekli olanın bu imkanın organizasyonu ve yönetimi olduğunu bilmek gerekir. Bu durumda ortaya çıkacak yönetime iş ve rol koordinasyonu demek daha uygun olacaktır. Bu, toplumun işleyişinin kontrol komisyonu gibi bir işlevdir. Zor uygulama, dağıtma, müdahale, rant dağıtma, güç elde etme, ayrıcalıklı zümreler yaratma bu yönetimin işlevi olamaz. Bunu bir nevi teknik düzenleme olarak da tanımlayabiliriz. Toplumun bu biçimine sosyalist, demokratik demek ayrıntıdır. Mühim olan özün hakim olmasıdır.
Bunun bir süreç işi olduğu da açıktır. Sosyal eşitsizliklerin ve baskıların uzun süreli demokrasi mücadelesiyle aşılması da tabiidir. Batı toplumlarının bu yönde hızlı ilerlemeleri, üstünlüklerinin gerçek nedenidir. Batı uygarlığı 19. ve 20. yüzyıldaki çatışmalardan çıkardığı derslerle demokratik toplumu ileri düzeyde yaratmış ve üstünlüğünü dünyaya kabul ettirmiştir. Eksiklikleri vardır. NATO’nun aşılması ve AB savunma ordusunun kurulması, ‘meşru savunma aracı’ olarak daha da yetkinleşmesini sağlayacaktır. İdeolojik biçimlenmenin, programa yansıması gereken ulus, yurtseverlik, vatandaşlık ve enternasyonalizm konularının bu ana çerçeveyle uyumluluk içinde çözümlenmesi hedeflenir. Teknik devletin ortak yönetimi altında bir veya çok uluslu, çok kültürlü, çok kimlikli olmak sorun teşkil etmez. Demokratik hukuk devletinin kuralları uygulandığında, aralarında sorun teşkil eden hususlar barış içinde çözümlenir. İnkarcılık ve baskı esas alınmadıktan sonra, gerisini demokrasi mücadelesi belirleyecektir.
Eşitlik ve özgürlük ancak bu mücadeleyle kazanılacak, halklar ve kimlikler arası gerçek kardeşliği ve dostluğu tesis edecektir. Her halkın, her kültürün yaşadığı alana, bir birikimin ifadesi olarak özgün yurdu, bölgesi demek bölücülük olamaz. Hatta aynı ulusun farklı birçok alanda yurtlaştığı, aynı yönetim altında da bu durumların her ülke ve ulus sınırlarında yaşandığı çağdaş bir gerçekliktir. Ülkenin bütünlüğü ancak halkların yurtlarında özgür yaşamasıyla güçlü bir güvenceye kavuşur. Tüm toplulukların üst kimliği olarak ülke ve yurtseverlik kavramı, ancak küçük grupların, kültürlerin ve halkların anayurt ve manevi birikim alanlarında yaşam kavramlarıyla zenginlik kazanır. Vatandaşlık, teknik devletle olan bağı ifade eder. Zorla kimlik değiştirilmesini içermez. Her inançtan, ırktan, cinsten, ulustan insan, aynı teknik devletin üyesi olarak vatandaşı olabilir, ama bir ulusun zorunlu üyesi kılınamaz. Enternasyonalizm, ulusal ve kültürel kimliklerin ortak paylaşımı olarak, her çağda gelişim kaydetmiştir.
Çağımızda küreselleşmenin olumlu bir yanı olarak, en yaygın ve yoğun bir dönemini yaşaması kaçınılmazdır. Dünya köyünde tüm sorunlar ve gelişmeler ortaktır. Dolayısıyla çözümleri de ortak çabayı gerektirir ve olumlu gelişmeleri de tüm insanlık birlikte paylaşır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER