SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (231.BÖLÜM)
1990’lardan sonra, ABD’nin himayesinde ve Türkiye’nin yakın desteğiyle federe hükümet dönemine girerler. Geleneksel Behdinan Soran bölge farklılığı iki ayrı yönetime yol açar. Bu dönemde esas olarak PKK üzerinde oynayarak politik, askeri, diplomatik ve maddi çıkar elde etmede epey mesafe alırlar. Bu çıkarlar karşılığında, PKK’nin ve Önderliği’nin teşhir ve tecridinde temel rol oynarlar. Koşullar son derece elverişli olmasına rağmen, Irak’taki Kürt sorunu çözümlenmiş olmaktan uzaktır. Kürt yönetimleri gırtlağına kadar şahsi çıkar ve hanedanlık etkinliği peşindedir. Kendi içinde demokratik bir işleyişten yoksundurlar. Bir türlü ortak bir federe Kürt hükümeti oluşturulamamaktadır. ABD ve İngiltere’nin Saddam karşıtı politikasında bir koçbaşı olarak bekletilmektedirler. Türkiye de bölgede PKK’nin etkinlik kurmasını engellemek için, Çekiç Güç vasıtasıyla gözetim ve denetimini arttırarak sürdürmektedir. Buna karşılık, PKK dağlık alana üslenerek etkinliğini sürdürmektedir.
1990’lardan, hatta 1986’dan beri KDP ve YNK’nin aktif desteğine rağmen, Türkiye’nin PKK direnişini kırması mümkün olmamıştır. İran’ın da tüm taraflarla sürdürdüğü diyalogla etkisini sürdürdüğü ve kolay bırakmak istemediği açık bir durumdur. Güney Kürdistan mevcut durumuyla ikinci bir Lübnanlaşmayı, hatta İsrail-Filistin tarzı çatışmalı statüyü yaşamaktadır. Kilitlenme durumu çok yönlüdür. Dünya, bölge ve yerel güçler son derece iç içe geçmiş olup, İsrail-Filistin çatışmasından daha karışık bir duruma yol açmışlardır. Ne genelde Irak üzerinde, ne de Kürtlerin statüsünde çözüme yönelik belirginlik kazanan herhangi bir durum ortaya çıkmış değildir. ABD ve İngiltere Saddam’ı devirmeye çalışırken, dünyanın geri kalan önemli kısmı buna taraftar olmamaktadır. BM ambargosu işlevini yitirmiştir. Bu temelde karmaşık bir durum sürüp gitmektedir. Açık ki, Irak’taki sorunların çözümü iki cephede gelişecektir: Birincisi, BM platformudur. ABD, BM’yi kullanarak rejimi sıkıştırmaya devam edecek; içerde ise, Kürtleri ve Irak Ulusal Kongresi adlı kuruluşu kullanarak, yeni bir Yugoslavya yaratmak isteyecektir. Yeni Bush yönetimi bu konuda ısrarlıdır. İsrail de bu işte baştan beri etkindir. Türkiye daha derinden ve tüm taraflarla her olasılık üzerinde hesap yapmakta, Türkmen hareketini gittikçe artan oranda bir müdahale aracı olarak yetkinleştirmektedir. İran, Irak Şiileri aracılığıyla ve Kürt hareketi içindeki işbirlikçileriyle gücünü hiç yitirmeden sürdürecek konumdadır. Avrupa, Rusya, Çin ve diğer Arap ülkeleri de çeşitli boyutlarda meselenin içindedirler.
Bütün bu güçler Irak bütünlüğü çerçevesinde bir çözümde birleşmektedirler. Ama ABD’nin Saddam’ı istememesi bu tarz çözümü veya normalleşmeyi engellemektedir. Bu yönlü çözüm şimdilik ufukta gözükmüyor. İkincisi, Irak rejimi de dahil, ülke güçlerinin kendi aralarında gerçekleştirebilecekleri bir demokratik çözüm yoludur. Ama rejim başta olmak üzere, tüm güçlerin demokrasiden uzak yapıları, en makul çözüm yolu olan demokratik bir Irak’a imkan vermemektedir. Halbuki demokratikleşen Irak, tarihi ve bölgesel rolü çok büyük olan bir dönüşümdür. Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde, tüm ulusal, etnik, dini ve kültürel sorunların bu yöntemle barış içinde çözümlenmesinde muazzam bir adım olurdu. Bu tür bir çözümde aslında Kürtlerin öncü rol oynamaları gerekirdi. Küçümsenemeyecek federe yönetimleri birleştirip Kürdistan Demokratik Federe Yönetimini oluşturabilirlerdi. Öz güçlerine dayalı olarak Irak rejimiyle demokratik bir federasyonda; bu çok zor oluyorsa, güvenceli bir anayasa eşliğinde tüm Irak için geçerli tam bir demokratik cumhuriyet rejiminde uzlaşabilirlerdi. Tüm dil ve kültür gruplarını tanıyacak ve anayasasında garanti altına alacak temel hak ve özgürlüklere dayalı bir çözüm küçümsenemez bir olanaktır. Irak koşullarında güvenceye alınmış tam demokratik bir Irak, sorunlar yumağının çözümünde dev bir adımdır. Böyle bir adımın atılmasında Kürtlerin rolü öncelik taşımaktadır. Feodal-burjuva önderlik, sınıf çıkarları gereği bu tür adımları atmaktan çekinmektedir. Sorunu kendi sınıfsal çıkarlarıyla çözmek ve içine halkın çıkarlarını yansıtmamak konusunda bencil davranmaktadır. Demokratik uzlaşı ruhundan yoksundur. Rejimin özüne dokunmadan, yine Kürdistan’da demokratik süreci işletmeden geleneksel Kürt otonomiciliğiyle otoriter bir Irak Cumhuriyeti’ni uzlaştırmak istemektedir. Demokrasisiz bir çözüm peşindedir.
PKK’yle Kürdistan çapında temel uzlaşmazlıkları bu noktadadır. Demokratik açılımların kendi sonunu getireceğini düşünmektedir. Bu süreci engellemek için her sahada PKK aleyhtarı cepheyi canlı tutma çabasındadır. Ne kendisi sorunu çözmeye çalışıyor, ne de halk güçlerinin çözümde inisiyatif kazanmasını istiyor. Elde ettiği çıkarlarla gidebileceği yere kadar gitmek, mevcut pozisyonunu teşkil etmektedir. Yeni arayış ve süreçlerin peşinde olmak şurada kalsın, bu yönlü olası gelişmeleri engellemeyi temel görevi saymaktadır. Elli yılı aşkın bir süredir tüm Kürdistan çapında meseleyi kendisinde kilitleyerek, elde ettiği çıkarlarını korumak için ihanet dahil her tutuma sonuna kadar açık bir konumu sürdürmekte ısrarlıdır. Fakat yaşam böylesi tutucu ve gerici çabalar karşısında duracak değildir. Yaşanan kriz, Irak’ın genelinde olduğu gibi Irak Kürdistan’ında da yeni çözüm yollarını sürekli gündemde tutacaktır. Zaten dünyanın sürekli gündemini işgal eden bir sorun, çözüm üretmeden olduğu gibi süremez. Olası çözüm olanakları sıkça ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla tüm olası gelişmelere karşı alternatifli ve hazırlık içinde olmak önem taşır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER