SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA (108.BÖLÜM)
3- İkinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan tarihsel durum, uygarlık sisteminin klasik siyaset ve devlet biçimleriyle yönetilemeyeceğini ortaya çıkarmıştır. Bunda bilimsel-teknik devrimin belirleyici rolü ortaya konuldu.
Askeri teknolojinin geldiği seviyenin yeni gelişmelere yol açmaktan öteye, insanlığı tümüyle mahvedecek boyutlara ulaşması, diğer önemli bir nedendir. Klasik siyaset ve devlet anlayışları yol açtıkları dünya çapındaki savaşlarla yönetme yeteneğini kaybettiklerini kanıtlarken, mevcut siyasi kurumlaşmaların aşılma gereği ortaya çıkmıştır. Bir anlamda eski uygarlığın siyaset ettiği ve çözüm gücünün iflası söz konusudur.
Kurumlar ve arkalarındaki temel anlayışlarıyla dayandıkları hakim üretim ilişkileri sürdürülmezliklerini ortaya koymuşlardır. Bloklaşmaların aralarındaki nükleer dehşete dayalı denge durumunun kalıcı olamayacağı, Sovyet sisteminin çözülmesiyle daha da netlik kazanmıştır. Bundan karşı bloğun zafer kazandığı sonucunu çıkarmak gerçekçi değildir. Sadece çıkmazda inat etmenin çözüm olmadığını ve bunalımın köklü bir karaktere sahip olduğunu kanıtlamıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasının çözüm modellerinin iflasını ve geçersizliklerini açığa vurmuştur. Avrupa’nın küçük ordu deneyimi ve ABD’nin füze kalkanı araştırmalarının da köklü çözümlerden ziyade günü kurtarmak, geçici bazı çıkarlarını güvenceye almak amacını taşıdıkları anlaşılmaktadır. Bu kısa değerlendirmelerin ortaya koyduğu gerçeklik, tarihi bir geçiş döneminin kaçınılmaz olduğudur. Bu kaçınılmazlık, eski uygarlık sisteminin çok güçlü etkiye sahip kalıntılarıyla, insanlığın yeni çıkış hamlesinin henüz belirginleşmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Tarihte bu tür geçiş dönemleri uzun boylu yaşamışlardır. Hatta bazı sistemler imparatorluklar halinde bunu temsil etmektedir.
Köleci uygarlığın ilk kurumlaşmış biçimleriyle doruk ve çöküş süreci kurumlaşmaları arasında çarpıcı geçiş örnekleri bulunmaktadır. Sümer ve Mısır İmparatorluklarının ilk kuruluş dönemleriyle doruğa ulaşan Greko-Romen imparatorluklar arasında Hititler, Hurri-Mitaniler, Fenikeliler ve Frigyalılar tipik geçiş sürecinin her alanında ekonomik, sosyal, siyasal, mitolojik, teknik ve bilimsel taşıyıcıları rolünü oynamaktadırlar. Doğu’nun büyük uygarlık kazanımlarını Batı’ya ve kendi yerel alanlarına taşıma aracıdırlar.
Daha çok da bu yönüyle geçiş aşaması karakterindedirler. Diğer önemli bir örnek, Bizans ve Sasani İmparatorluklarının, köleci uygarlıklarla feodal uygarlıklar arasındaki geçiş aşaması rolünü oynamalarıdır. Her ikisi de ilkçağla ortaçağ arasında, kölelikten feodalizme geçişin ara halkası konumundadır. Diğer önemli bir örnek olarak, Batı Avrupa monarşilerinin feodalizmle kapitalizm arasında oynadıkları köprü rolü de aynı kapsamdadır. Monarşiler feodalizmden kapitalizme geçişin ara aşamaları, geçiş biçimleri olmaktadır.
Rus Çarlığı ve Osmanlı İmparatorluğu da bazı farklılıkları içerseler bile, benzer geçiş sürecine ilişkin örneklerdir. Bu tip geçiş dönemleri ve kurumlaşmış ifadeleri eski uygarlıkla yeni doğan arasında bir köprü oluşturmakta, her ikisinden uçları bağrında birleştirmektedir. Zaten bilimsel felsefenin bir gereği de, eski ve yeni uçların geçici birliğinin zorunlu bir aşama olmasıdır. Doğadaki tüm gelişmeler bu tip geçici birlik aşamalarından geçmek zorundadır.
Gelişmenin bu diyalektiğinin, doğanın bir devamı niteliğindeki toplumlar için de geçerli olması kaçınılmazdır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER