SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA I CİLT (147.BÖLÜM)
a- Semitik kökenli Arap ve İsrail gerçekliği bölgeyi en çok uğraştıran ve uğraştıracak olguların başında gelmektedir . Kökenini dört bin yıl öncesinden almaktadır. Semitik kültür M.Ö 9000-6000 arasında oluşum halindedir. Daha sonra doğu-batı, güney-kuzey gibi hatlara yayılma göstermektedir. Doğuş yerleri olan İç Arabistan, M.Ö 9000’den M.Ö 3000 yıllarına kadar daha uygun bir iklime sahiptir. Bu elverişlilik Semitik kabilelerin oluşumunda da temel rol oynar. Tüm yarımadada, Kuzey Afrika’da, Doğu Akdeniz’den Fırat kıyılarına ve Toros dağlarına kadar etkinlik gösterirler. Çok farklı Semitik lehçeler bu süreçte oluşur. M.Ö 3000 yıllarında artan kuraklık, elverişli alanlara doğru kabile göçlerini hızlandırır. Mısır ve Sümer uygarlığının oluşumunda temel işgücü konumundadırlar. İki uygarlık arasında ve kendi aralarında ticarete ilk alışan kabileler yine bunlardır.
Tarihte Sümerler kendilerine yönelen bu kabilelere Amorit (Batılılar) derken, Mısırlılar Abiru (Çölden gelenler, İbrani kelimesi buradan gelmektedir) demektedir. Amoritler Akad, Babil, ve Asur döneminde Sümerlere tümüyle hakim olurken, İbraniler ikisi arasında bir iniş ve çıkış yaparlar. İbrahim, Sümer alanından Ur’dan (Tepelik, şehir demektir), Urfa’dan inerken, Musa Mısır’dan çıkış yapar. Bir nevi köleci uygarlığa karşı özgür kalma savaşıdır. Bu süreç, her iki uygarlıktan yoğun etkilenmesi sonucu olarak, tek tanrılı dinlerin ortaya çıkıp gelişmesiyle sonuçlanır. Tek tanrılı din, Mısır ve Sümer’in çok tanrıcılığına karşılık, kabilelerin yeknesak yaşamları ve birlik ihtiyaçları açısından önem kazanmakta ve anlaşılır olmaktadır. Kabileleri ancak tek ve sert tanrı inancıyla birleştirip yürütmek mümkün olmaktadır. Arabistan koşullarının etkileri bu dini çıkışta belirleyicidir. Ama bu sürece ancak totemcilik ve çok tanrıcılıktan sonra varıldığı, tek tanrılı dinin oluşum savaşımından da anlaşılmaktadır. Süreci İbrahim başlatırken, Musa’yla kavim dini, İsa’yla evrensel din haline gelir.
Muhammed’le bütün Arapların ve daha sonra bir kez daha insanlığın dini haline gelir. Hz. Muhammed, İsa’nın yoksullar adına yaptığını, tüccar, yani orta sınıf adına yapmaktadır. İkisi de bu sınıfların evrenselliği oranında, evrensel din olarak gelişme gücü gösterirler. Yahudilerin kavim dininde ısrarı, tarihin en büyük değiştirici unsurlarından biri olmalarına yol açar. Yahudilik bu yönüyle adeta insanlığın bağrındaki dönüştürücü, zorlayıcı, tahrik edici temel güç konumundadır. Doğduğundan günümüze dek bu rolü sürmektedir. Son kuşak çöl kabileleri olarak Araplar, Hz. Muhammed’in İbrahim kökenli dini yenilemesiyle büyük bir patlama yapıp tarih sahnesine çıkmışlardır. İslamiyet, Allah ve Arap milliyetçiliği sıkı bir ideolojik doku, kimlik oluşturur. Aslında hem dini hem ırki olarak Yahudilik’le akraba oldukları açıktır. Aralarındaki çelişkinin artması sınıflaşmadan ileri gelmektedir. Ticaretle daha zenginleşen Yahudilerle geride kalan çöl kabilelerinin son birliğini ifade eden Araplar arasındaki çatışma, İslamiyet’le bir adım daha ilerlemiştir.
Aslında bu süreç İbrahim’le başlamıştır. O da İbranilerden daha zengin Sümer şehir krallarına karşı çıkış yapmıştır. Musa aynı yoksul İbrani kabilelerini Mısır krallığına karşı çıkarmıştır. Şimdiki İsrail’de bu tür çatışmalar devam etmiştir. Helen ve Romalılarla, Babil ve Asurlularla bu çatışma hiç eksik olmamıştır. Tarihte büyük Yahudi bilinçlenmesi, bu ticaret gücü ve çatışmanın derslerinden ileri gelmektedir. Yahudilik Babillilerden sonra en büyük tehciri Romalılardan görmüştür. Ondan sonra M.S 70’te tüm dünyaya savrulmuştur. Yahudilerin dünyanın en kurnaz ticaret zihnine sahip olması, aralarında yerleşmiş olduğu toplumları tahrik etmiş, bu da sık sık katliamlara uğramalarına yol açmıştır. En son Hitler Alman faşizmiyle birlikte İsrail devletinin doğuşu zorunluluk olmuştur. İsrail, bir nevi Alman faşizminin Yahudilere uyguladığı soykırımın başta Araplar olmak üzere ilgili tüm çevrelere fatura edilmesidir.
Yahudiler, Avrupa ve ABD uygarlığı başta olmak üzere, kapitalizmin gelişimi ve yayılmasında en etkileyici grupların başında gelmektedir. Ticari, mali, bilimsel, sanatsal, hatta siyasetin kilit kollarında dünya çapında etkiye sahiptirler. Arkalarında kapitalist uygarlık bulunmaktadır. Araplarla çelişkileri toprak üzerinde yoğunlaşmıştır. İsrail’in yok edilmesi olanaksız bir durumdur. Ama mevcut biçiminin dönüşümü çözüm araçlarını üretebilir. Fakat Arap milliyetçiliğinin de dönüşümü şarttır. Aksi halde iki milliyetçilik yeni bir atom bombasının kullanılmasına kadar götürebilir. Bu tarz savaşta İsrail’in stratejik üstünlüğü vardır. Ama bunun pratik gelişmelere yararı yoktur. Aslında dünya çapında tıkanmış milliyetçiliğin yol açtığı kördüğümlerin en acımasızı Kudüs’e atılmıştır. Bu kutsal şehir adeta milliyetçiliğin, daha önceki kabileciliğin lanetini taşımaktadır.
Halbuki adı kutsallık ve selam, barış diyarı anlamına gelmektedir. Tek tanrılı dinlerin babalığında ve milliyetçiliğin doğuşunda Yahudiliğin rolü büyüktür. İkisinin de en çok kurbanları kendileri olmuştur. Bununla birlikte uygarlıklar arasında yaşadıkları deneyim Yahudilerin bilim, sanat ve ekonomi alanında güçlü değerler yetiştirmelerine yol açmıştır. Kutsal kitapların yazımından tutalım, çağdaş birçok bilim, sanat adamı ve eserleri Yahudiler arasından çıkmıştır. Maddi ve manevi olarak büyük bir güce erişmişlerdir. Adeta tüm ideolojileri ve temel kurumları parmağında oynatmaktadırlar.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER