SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II -314.BÖLÜM
Anlayışta ikna olmadan yaşamam her geçen gün zorlaşıyordu. Kuşkuculuk had safhaya varmıştı. Her şeyden şüpheleniyordum. Sınırlı felsefi bilgiler şüpheyi daha da arttırıyordu. Sıradan solcu bir militan olamazdım. Militan bir sağcı olamadığım gibi, bu hava içinde 1970’te Diyarbakır’da Kadastro ve Tapulama Teknisyeni olarak göreve başladım. İlk defa bol para kazanıyordum. Solcu tartışmalara Kürtçülük de katılmıştı. Diyarbakır tümüyle Kürt olan bir şehirdi.
Dolayısıyla ulusal sorunun ciddiyetini daha çok dayatıyordu. Orada amacım lise fark derslerini verip üniversiteye gitmekti. Bunu başardım. Aynı zamanda Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi diplomasını aldım. Üniversite için yetecek para biriktirdim. O yıl üniversite giriş sınavında İstanbul Hukuk Fakültesi ’ni kazandım. Tayinimi İstanbul Bakırköy’e aldım. 1970’in sonuyla 1971’i İstanbul’da geçirdim. DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları)’nun hızlı bir üyesi oldum. Feodal kökenli önderlik gelişmeyi köstekliyordu. Eleştirisel yaklaştım. Buna rağmen ciddi bir adımdı. İleri gelen bir üyeliğe hızla tırmanırken, 12 Mart 1971 darbesi oldu. Bu darbe biraz daha geç gelseydi, beni de götürebilirdi.
Dolayısıyla sıyırdı geçti. Musa Anter ve Hikmet Kıvılcımlı gibi şahsiyetleri İstanbul’da tanıdım. Musa Anter DDKO’nun ruhu gibiydi. Tecrübelerini aktarıyordu. “Oyuna gelmeyin” diyordu. Hikmet Kıvılcımlı’dan bizzat “Mezopotamya’nın çocukları, mücadelenizde başarılar dilerim” sözünü duymuştum. Fakat bende en köklü tercihe yol açan yılın son günlerinde, illegaliteye çekilmesine çok az kala, Mahir Çayan ’ın İTÜ’de kürsüye tek başına çıkıp (eleştirdiklerim çoğunlukta olmasına rağmen), gür ve oldukça inanç, kararlılık ve bilinç arz eden sesiyle “Revizyonizm bir gerçektir, karşı çıkılmalıdır. Kürt sorunu örtbas edilemez, kabul edilmelidir. Oportünizm tavırlarında ısrar ederse, bağlar kesilmelidir” anlamındaki konuşması, sol sempatizanlığımı derinleştiriyordu.
1971-72 öğretim yılında yirmincilikle kazandığım Siyasal Bilgiler Fakültesi ’ne burslu olarak kayıt oldum. Artık amacıma kavuşmuştum. Siyaseti SBF’nde öğrenecektim. Önde gelen sol militan olmam zor değildi. 12 Mart darbesiyle önde gelen militanlar tasfiye ve tutuklanmaya uğrayınca, önümüz bomboş duruyordu. Sınırlı bilinç ve tecrübe ile Ankara’da daha önce geçirdiğim üç yıl, hızla sivrilmeme katkıda bulunacaktı. Doğal olarak THKP-C sempatizanı gibi hareket edecektim. Fakültede onların ağırlığı hakimdi. Uzun süre gerçek THKP-C’lileri bekledim. Umduğum çıkışları görmeyince, yavaş yavaş kendi yolumun üzerinde yoğunlaşıyordum. Kürt ulusal sorununa dayalı hazırlıklara başlamıştım.
Türk solu ile birlikte yürümek, şoven yaklaşımlardan dolayı zorlaşıyordu. Mahir Çayan ve arkadaşlarının şehadeti ve ilk boykotu bu vesileyle gerçekleştirmemiz, yedi aylık bir tutuklanmaya yol açtı. Şahit eksikliğinden 15 yıl yemekten kurtulmuştum. Deniz Gezmiş ve iki yoldaşının idamı gerçekleşmişti. İbrahim Kaypakkaya işkenceyle öldürülmüştü. Sol oldukça ezilmişti. 1972 sonlarında Mamak Cezaevi’nden çıktığımda, kendimi tümüyle bağımsız grup çıkışına hazırlayacaktım.
Kürt sorununun çözümüne dayalı ilk grup toplantısını altı kişiyle 1973 nisanında Ankara’da Çubuk Barajı’nda gerçekleştirecektim. Kürdistan’da sömürgecilik tezlerini esas alıyordum. Bu özgün bir çıkıştı. İlk yıl bir düzineye yakın üniversiteli kazandırdık. Haki Karer, Kemal Pir ve Duran Kalkan da Türk kökenli olarak aramıza katılmışlardı. 1974-75 yıllarında ADYÖD(Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Derneği) başkanlığını yürütmem, grubun gelişim şansını arttırıyordu. 1976’da Türk soluyla daha köklü kopuşmamızla Kürdistan’a açılma kararına varacaktık.
1976 Dikmen Toplantısı’yla ilk defa Haki Karer Ağrı’ya, Mazlum Doğan Batman’a doğru yola çıkacaklardı. Düzenle köprüleri atıyorduk. Daha o zaman Apocular olarak adlandırılacaktık.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER