SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (286.BÖLÜM)
SEKİZİNCİ BÖLÜM
AVRUPA HUKUKU KÜRT SORUNUNDA BİR ÇÖZÜM OLANAĞI DOĞURABİLİR Mİ?
Kürt sorunu ve şahsım etrafında gelişen olayları AB hukuku çerçevesine indirgemek; hem bir hak hem de günümüzün en önemli bir sorununda siyasi çözüm olanaklarını yaratmada bir fırsattır. Türkiye Cumhuriyeti bu hukukun bir parçası olarak şekillendiği gibi, halen birçok antlaşmayla pozitif olarak da bağlıdır. AİHS’yi ve AİHM yetkilerini kabul etmiştir. Sınırlı bazı çekincelerini de gidermeyle karşı karşıyadır. Dolayısıyla Türkiye’nin en temel sorunu olarak Kürtler konusu AB hukukunun yetki sahası içindedir. Ondan kaynaklanan binlerce dava AİHM’e taşınmış ve haklarında kararlara varılmıştır. Benim bireysel başvuru hakkım da bu çerçevede değerlendirilmiştir.
Konu AİHS’nin bazı maddelerine aykırılık yönüyle incelenmeye alınmış ve kabul edilmiştir. Hem davada taraf, hem de birçok olayın tek tanığı olduğumdan dolayı, sözlü ve yazılı savunmam büyük önem taşımaktadır. Şüphesiz halkça kişiliğimin ayrılmaz bir parçası olarak görülen önderlik konumu da davaya siyasi ve sosyal yönden büyük bir önem verilmesini gerekli kılmaktadır. Şahsımda Kürt halkının özgür iradesi dile geldiği gibi, AB hukuku içinde yerini bulmaya çalışmakta ve hakkı olanı aramaktadır. Dava bu açıdan bir ilki temsil etmektedir. Hemen belirtmeliyim ki, birey olarak haklarımı ararken bunu temel almıyorum; bu vesileyle esas gerekli olan, benden daha ağır durumda olan ve mağdur edilmiş durumda bulunan milyonlarca Kürdün haklarının çiğnenmesine son vermek ve bu haklarının gereklerini hiç olmazsa doğru tanımlayıp pozitif hukuk açısından bazılarını tahakkuk ettirmektir.
Bu nedenle AİHM’e evrensel hukukun en temel kurumlarından biri olarak saygı duyup, davamın buraya taşınmasını uygun buldum. Mahkemenin de bu çerçevede dolaylı ve direkt benimle ilgili konuları dikkate alarak inceleyeceğine ve kararlarını vereceğine dair inancımı belirtmek durumundayım. Çıkacak sonuçların tarihi bir anlamı olacağından birçok çevre hemfikirdir. Birey olarak konumumun çok ötesindedir. Kürt sorununun barışçıl ve demokratik hukuk yoluyla bir uzlaşıyla mı sonuçlanacağı, yoksa daha da ağırlaşacak bir savaş ortamına mı girileceği, AİHM’in vereceği kararlarıyla ve daha da önemlisi ne kadar uygulama gücünde olacağıyla yakından bağlantılıdır.
AİHM’in kararlarının barış ve demokratik uzlaşıya katkıda bulunması imkan dahilindedir. Bunun için kararların AB hukukunun ruhunu ve pozitif içeriğini esas almak kadar, uygulatma gücünü de göstermesi gereği başta gelmektedir. Hukukun sınırlı ve tam olmayan bir karar durumuyla tam uygulanmayan bir durumda kalması, Avrupa’yı en az Bosna, Kosova ve Makedonya kadar uğraştıracak süreçlerin doğmasına yol açacaktır. Olumlu yönde katkıda bulunması halinde ise, daha da fazla olarak Kürt göçünün durması, Avrupa’da Kürt protestosunun kesilmesi, Ortadoğu’yla Avrupa arasında bir dostluk köprüsünün kurulması yolunda büyük rol oynayacaktır.
Doğu-Batı kültürü arasında bir dostluk ilişkisine katkıda bulunacağı gibi, özellikle son iki yüz yıldır Avrupa sömürgeci politikalarının bölgede oynadığı olumsuz izleri gidermede, Hıristiyanlık’la İslamiyet arasında uzlaşı doğurmada önemli bir işleve sahip olacaktır. Tüm bu nedenlerle AİHM’e sunduğum savunmamı, tarihi uygarlık çerçevesinde Doğu-Batı ikilemini, Ortadoğu’yla Avrupa arasındaki temel ilişkileri çözümleyerek geliştirmeyi esas aldım. Yine Avrupa’yla sorunlu bir ilişki olan Türk-Kürt konusunu açmaya çalıştım.
Hukukun ancak bu tarihi, siyasi ve kültürel gerçekler ışığında daha iyi anlaşılıp rol oynayacağına inandım. Dolayısıyla çok uzun ve ilgisiz gibi görünse de, AİHM’in bu yaklaşımı anlayışla karşılayacağını umdum. Bu bölümde ise, AB demokratik hukukuna ve davamıza, halkımızın sorunlarına nasıl uygulanması gerektiğine dair düşünce taleplerimi belirteceğim.
HALKLAR ÖNDER ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER