SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II -363.BÖLÜM
Bu gerçeklik yeniden doğuşu, Rönesans'ı zorunlu kılmaktadır. Çağdaş demokratik uygarlık bölgeye yansımış olmaktan uzaktır. Dıştan gelen etkiler, özellikle GAP’la birlikte Sümer koloniciliğinin çağdaş bir tekrarlanmasından başka bir anlam ifade etmemektedir. Kendi aralarında yoğun bir çatışmayı yaşayan, aynı Semitik kökene dayalı Arap ve İsrail sermayesi, tarihte olduğu gibi yine bölgeyi yeniden fethetmeye çalışmakta; güçlü işbirlikçileri yoluyla adım adım ilerlemektedir.
Bölgenin askeri ve siyasi egemen gücü olarak Türk burjuvazisi, henüz ekonomik tekelini istediği gibi kuramamıştır. Geniş bir dış müttefikler ağıyla bu ekonomik sistemi geliştirmeye çalışmaktadır. Bölgenin 15 bin yıllık emektar halkı olan Kürtler tümüyle devre dışı bırakılmaktadır.
Halbuki Kürtler temel etnik, sosyal, kültürel ve ekonomik güçtür. Onlara rağmen, çağdaş bir sömürgeciliğin bile yürütülemeyeceği çok iyi bilinmelidir. Mevcut büyük bilinç geriliği, çarpıklığı ve örgütsüzlük kimseyi yanıltmamalıdır. Yine sahte dincilik ve tarikatlaşmalar hızla çözülmek durumunda olup, sömürgeci cephenin uzun süre dayanabileceği kurumlar olmaktan uzaktır. Kürt ve Türk halkının bölgede yaklaşık bin yıllık bir iç içeliği de diğer bir gerçektir. Daha çok gönüllülüğe ve özgür birlikteliğe dayanan bu iç içe yaşam, 1920’lerdeki antiemperyalist ulusal kurtuluş hamlesine önemli bir katkıda bulunmuştur.
Ortadoğu’nun ilk ve derin devrimci adımlarından biri olarak cumhuriyet ilanı ve kurumlaşması, isyanlar ve feodal kurumlara dayanma nedeniyle beklenen demokratik dönüşüme işlerlik kazandırma gücünü gösterememiştir. Buna verilen tepki, PKK olgusu olmuştur. Acılı bir sürecin yaşanmasına yol açan bu süreç bir ayrılık değil, özgür ve çağdaş bir birliktelik peşindedir. Urfa PKK Davası’ndan çıkarılması gereken en önemli ders, şiddet ve ayrılığı körükleyen davranışlardan karşılıklı olarak uzak durmak ve gerçekten kardeşçe bir birlikteliğe imkan veren yaklaşımları hızla gündemleştirmektir. Bunun yolu barışçıl ortama yüksek değer biçmek, halkların kültürel varlığına özgür ifade imkanı tanımak ve tüm sorunların çözümünde demokratik uygarlık kriterlerini esas almaktır. Bu yaklaşımın cumhuriyetçiliğin gerçek laik ve demokratik yapısının bir gereği olduğu da açıktır.
PKK başta olmak üzere, tüm Kürt ve Türk halkının bilinçli öğelerine düşen görev, laik ve demokratik bir cumhuriyet için en kapsamlı bir sivil toplum projesine dayalı olarak, çözümleyici bir seçeneği var gücüyle oluşturup hayata geçirmektir. En doğru çözüm yolunun bu olduğuna inanmak kadar, bunun dışına taşan yol ve yöntemlerin ayrılığı, şiddeti, inkarı ve acıları daha da geliştirmekten ve içinden çıkılamaz durumlara yol açmaktan öteye sonuç vermeyeceğini de iyi bilmek gerekir. Her şey doğru çözüm yolunda, geçmişin acılarını özgür bilince ve güce dönüştürerek, umut dolu bir geleceğin yaratılması uğruna, büyük bir demokratik seferberlik ve barış hareketinin oluşturulmasına ve başarılmasına bağlı olmaktadır. O halde, bölgenin temel sorunu ve çözüm yolunun bu özlü tanımlama çerçevesinde, çağdaş bir Hz. İbrahim yorumu, açıklaması ne anlama gelmektedir?
1- Her şeyden önce tek tanrılı dinlerin, özüne uygun olarak, derinden sorgulanmasını gerektirmektedir. İbrahimi dinler gerçekliğine daha yakınlaşmak ve özgürleşmek içindir. Yoksa tüm egemen ve sömürücü sınıfların çıkarlarını örten bir ideolojik kimliğe bürünmek, İbrahimi dinler anlamına gelmemektedir. Bu temelde camide, kilisede ve havrada ibadet etmek, Hz. Muhammed, İsa ve Musa’ya özde bağlı olmak anlamına da gelmemektedir. Bu peygamberler kendi dönemlerinin en gelişmiş akli yorumunu ve ahlaki davranışını zirveleştiren kişiliklerdir. Onlara gerçekten saygılı ve bağlı olmak, çağımızın en gelişmiş akıl gücüne ve özgür ahlakına değer vermek, bunları esas almak ve gerekeni yapmak anlamına gelmektedir.
2- Bunun için gerçek ibadet, kutsal mekanlarda binlerce yıldır tekrarlanan ve anlamını yitiren hareketleri tekrarlamak değil; bilimselliğe, özgürlüğe ve sanata alabildiğine değer vermek ve yaşamı hem toplumsal hem de bireysel düzlemde bu gerçeklere bağlı olarak düzenlemekten geçmektedir. En büyük ibadet bilimi, özgürlüğü ve sanatı bireysel ve toplumsal yaşamın her boyutuna egemen kılmaktan geçmektedir.
3- Artık imanın şartları namaz, oruç, kurban, zekat ve kelime-i şahadet gibi klasik ölçülerden çok, bilimde diyalektik felsefeye, ahlakta özgürlük bilinci ve davranışına, sanatta ise güzellik anlayışına ulaşmaya ve gereklerini gönülden yerine getirmeye bağlı olmaktadır. Camide, kilisede ve havrada artık bunun yolunu öğretmek ve önderlik etmek, gerçek çağlarda bu gerçekleri esas almaya dayanmaktadır. Onu anlamsız hareket ve davranışlara boğmak, özüne ters düşmek anlamına gelmektedir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER