SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (200.BÖLÜM)
Kapitalizm çağının temel toplumsal hareketi ise ulusal biçimlidir. Feodalitenin ülkeyi çitlerle bölen ve mahalli darlığı esas alan yönetimi baş engel olarak görülmektedir. Kapitalizmin çıkarları, en azından ortak dil ve kültüre sahip toplulukları, geliştirilmiş bir pazar, dil, kültür ve siyasal bilinç altında toplayarak bu çitleri kırmasını, ulus ve ulus-devletini oluşturmasını hedeflemektedir. Ulusal pazar, dil, kültür, tarih ve devlet artık kutsal amaçlar olarak sürekli yüceltile ceklerdir.
Bunlara uzanan eller kırılacak; hizmet edenler ise, en büyük kahramanlar olarak eski tanrı-kralların yerine oturtulacaklardır. Yeni tanrısal düzen ve onun uğruna toplumsal hareketlilik, bu form altında ulusallık markasıyla yürütülecektir. Dünyanın her tarafında egemen çıkarlar, her türlü hareketi bu ana hareketlere bağlayacaktır. Ulusal pazar ve devletle bağlantılı kılınmamış tek bir iğne ucu kadar değer bile kalmayacaktır. İğne ucunun ne kadar ulusal olduğu, yeni dinin veya hareketin en temel sorunudur. Milliyse, değerli ve kutsaldır; değilse hain ve alçaktır.
Dogmatik ideolojilerin tüm toplumlar için en son varacağı aşama budur. Tabii bu anlayışın doğal sonucu sürüp giden ideolojik savaşlardır; daha doğrusu, dogmatizmin körüklediği sınıfsal çıkarların vahşi kanlı dönemidir, onun hareket ve savaşlarıdır. Şüphesiz bazen en saçma düzeye varan bu hareketlere karşı dinler, mezhepler ve felsefelerin daha barışçıl düşünce, inanç ve ahlakı, insaniyet merkezli yaklaşımları ve çok sayıda topluluk ve hareketleri de oluşmuştur. Tarih hiçbir zaman tek taraflı bir iradenin eseri olarak gelişmez; her zaman iki zıt ucun diyalektik bağı halinde çelişkili olarak gelişir. Yeniyi temsil eden özelliklerin başatlık kazanmasıyla yeni bir dönemi başlatır. Toplumsal olgu ve hareketlilik bu ana çerçevede tüm toplumlar için geçerlidir. En basit toplumsal olgudan en gelişmiş ulus üstü topluluğa kadar, hepsi için işleyen diyalektik süreç bu özde işler. Ezilen ve sömürülen sınıf ve etnik toplulukların hareketi de bu ana çerçevenin bir parçasıdır. İlk tanrısal krallık hareketinin yanı başında uç veren “Benim başıma gelen bu felaketin kaynağı nedir, bu kadar baskı ve sömürü hangi ilahlar adına olmaktadır?” biçimindeki düşünce, aslında ezilenlerin ilk sınıf ve etnik hareketinin tohumlarını atmaktadır. İnsanlık “Ya Rab, çektiğim bu acılar neden?” dediğinde, isyana yeltenme başlamış demektir.
Aşiretlerin üstlerine gelen ilk zırhla donanımlı adamları tutsak etme ve talan amaçlı hareketlerine karşı savunmaya geçmeleri, özgürlük hareketlerinin başladığı döneme girildiği anlamına gelecektir. Peygamberlik, felsefi okullar, mistik tarikatlar bu doğrultuda düşünce ve inanç kurumları olarak toplumsal hareketler tarihinde önemli yer tutarlar. Ortaçağı boydan boya kaplayan mezhep hareketleri, özünde ezilen ve sömürülen yoksul kesimlerin sınıfsal ve toplumsal hareketidir. Kapitalizm çağında ilk defa toplumun bilimsel temelde tanımlanmaya çalışılması, dogmatizmin aşılmasına ve bilimsel sosyalizmin gelişmesine yol açmıştır. Emekçilerin ve ezilen halkların gerçeğini ve çıkarlarını bilimsel olarak ifade eden sosyalizm, bir eylem kılavuzu olarak, tarihte yeni tür toplumsal ve ulusal hareketlerin önünü açmıştır. Emekçilerin ve ezilenlerin hareketi, özünde demokrasinin kapsamlı hale gelişini de ifade eder. Demokrasi, dar sınıf kapsamından çıkarak, tüm toplumsal sınıf ve tabakaları, etnik ve ulusal kimlikleri kapsayan bir siyasal yönetim biçimi olarak dünya çapında anlam ve güç kazanır.
Neolitik toplumun doğal demokrasisinden, tüm sınıf ve toplulukların barış içinde dönüşümlerine olanak veren, bilimsel düşünceye dayalı, bilinçli ve örgütlü demokratik uygarlık dönemine geçiş yapılır. Kürtler tüm önemli toplumsal çağlarda hareketli, üretici, yaratıcı bir halk olarak varlığını hissettirmiştir. Neolitik çağın en hareketli halkı Kürtlerdir. Tarım ve hayvancılığa dayalı en büyük toplumsal devrimin yaratıcı halkıdır. İlkçağı doğuran, göklere dayalı tanrısal inançların temelini atan, mitolojik düşünce biçimini sistemleştiren toplulukların başında Kürtler gelmektedir. Sümer köleciliğine, kolonyalizmine karşı aşiret bilinciyle ve özgürlüğünden vazgeçmez tutkularıyla ilk direnen etnik halk olmanın onuruna da sahiptir. Aşiretçiliğin halen güçlü olması, tarihin derinliklerindeki bu gerçeklikle yakından bağlantılıdır. Bir nevi kullaştırmaya karşı, insanlığın ilk özgürlük bayrağını yükselten halkıdır.
Tüm ilkçağlarda Kürtlerin etnik temelde özgürlük direnişi, halklar için esin kaynağı olmuştur. Ortadoğu tarihinde köleci devlete karşı en çok direnen, teslim olmayan, dağlarının doruklarında özgür yaşamayı köleci uygarlığa tercih eden temel halk gücünü yine Kürtler temsil etmiştir. Tarihte etnik temelde en kapsamlı ve uzun süreli direniş hareketlerinde Kürtlerin özgün ve başat bir yeri vardır. Bu özgürlük direnişi Yukarı Mezopotamya’da, Medya yaylalarında büyük özgürlük ahlakını doğurmuştur. Zerdüşt’ün özgürlük tarihinde büyük yeri olan özgür irade ve ahlakı, bu soylu direnişlerin bir sentezi ve yoğunlaşmasıdır. Bu bir yandan İbrahimi dinlere yol açarken, diğer yandan Grek felsefesine giden yolu ardına kadar açmıştır. Dicle-Fırat kaynaklarından sadece köleci Sümer uygarlığı ve tüm uygarlıklar beslenmemiştir; aynı zamanda tüm özgürlük hareketleri de bu ana kaynaktan beslenmiştir.
Ortaçağda İslam mutlakıyetçilerine karşı özgürlük çabalarına yine en çok Kürt halkı arasında rastlanmaktadır. Zerdüştilik, Alevilik, Manicilik, çeşitli mistik tarikatlar, feodal köleliğe karşı halkın direniş ve özgür yaşam eğilimini temsil ederler. Geleneksel aşiret direnişçiliği devam eder. Bu çağda en olumsuz gelişme, feodal Sünni işbirlikçiliğin gittikçe topluma daha fazla yabancılaşması ve kulluk sistemine hizmet etmesidir. Halk kendi kimlik ve özgür yaşam çabalarında yalnız kalmıştır; kendi egemenlerinin en derin ihanetiyle yüz yüzedir. Feodal beylikler aşiret reisleri ve şeyhler, kişisel ve ailesel çıkarları için, halkı sadece işlerine geldiğinde kullandıkları kişiliksiz bir araç durumuna sokmuşlardır.
Geleneksel etnik direniş kahramanlığı çağı kapanmaktadır. Yine soylu inanç tarikatları yerine, tamamen aile, hanedan ve devletlerin çıkarları doğrultusunda hareket eden yoz tarikat dönemi başlamıştır. Toplumsal hareketlerde genel bir yozlaşma her alanda egemen olmaktadır. Kapitalizmin ulusal uyanış ve ulus-devlet çağında, tüm halklar için olduğu gibi Kürtler için de yeni bir süreç başlar. Kürt halk hareketleri bu dönemde yeni biçimler kazanır. Sınıfsal oluşumları esas alarak, bu dönemleri daha yakından ve ayrıntılı olarak değerlendirmek, önümüzdeki dönemi aydınlatmak ve doğru tavır almak açısından önem taşımaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER