NASIL YAŞAMALI? CİLT-II (78.BÖLÜM)
İlişkilerin Aile Etrafında Gelişmesi Tehlikelidir;
Toplumun kadınlı-erkekli başladığı bilinir. Doğal özellikten bahsetmiyoruz burada. Hiç şüphesiz bir toplum yeniden şekillenirken onun temelinde kadın-erkek ilişkilerinin gelişmesi de büyük rol oynar. Nitekim ilk ilişki, ilk kurum biraz aileyle oluşuyor. Ailede kadın-erkek, onların ilişki tarzları, ilişki dereceleri çok belirleyici rol oynuyor. Bu anlamda ilkel komünal toplum biraz da aile kurumudur. Yine onun bir üst aşamasında aile hanedanı ortaya çıkıyor.
Aşiretler, kabileler biraz daha gelişiyor. Ve feodalizm ardından kapitalizm geliştikçe aşiret bağları halklaşmaya götürüyor. Dar bir aile, komünal veya klan ailesinde böyle bir ulus gerçeği ne kadar biliniyor? Tabii Kürdistan gerçeğinde, klan düzeyinde aile görüyoruz. Aşiretler zaten yaygın. Ulusal düzey ise çok geri. Bu, ilişkilerin çok geri olduğunu gösteriyor. Mevcut ilişkilerin aileyle sınırlı olması; kadın-erkek ilişkileri etrafında gelişmesi çok tehlikeli olabilir. Mevcut geri düzeyin bir güçlü bağlayıcısı, tutucusu rolünü oynayabilir.
Çünkü ilişki böyle idare ediliyor, ilişki böyle ayakta tutuluyor. Varsa yoksa aile, varsa yoksa aile kurumu ve ilişkisi. Ulus ilişkisi düzeyine çekmek, onun için siyaset yapmak, askeri ordu kurmak, savaştırmak, aile tarafından görülmüyor; bunlar yerine daha çok, bağnaz ilişki, dar ilişki oluyor. Hatta bu bile yeterli görülmüyor; “her şey aile için” deniliyor. Bu nedenle büyük tutuculuğumuz, çağ karşısındaki gericiliğimiz ve daha önemlisi de aile gerçeğimiz çok güçsüz bir ilişki biçimidir. Ulusal ilişki, sömürgeci ilişki tarafından çok kötü kullanılır; nitekim öyledir de.
Aslında daha da indirgersek; aile ilişkisinin dayandığı çok kaba, ilkel, hatta doğal toplumsallaşmanın eşiğindeki dönemlerden kalan ve daha çok da açlık ve cinsel güdülerini tatmin etmeyi esas alan kadın-erkek ilişkisi söz konusudur. Bu yönüyle toplumun daha sonraki muazzam gelişim aşamalarını, özellikle siyasal-askeri gelişme aşamalarını yaşamayan veya düşman tarafından bu sahanın kuşatılmasıyla kendini kıstırılmış hisseden çok geri aile ilişkisi, diğer bir deyişle kaba açlık ve cinsel güdüyü tatmin etmeye dayalı ilişki, aslında bizim gerçeğimiz oluyor.
Şüphesiz bu çok kötü çarpıtılmış bir gerçek oluyor. Ulusallaşma, sömürgeci ulus gerçeğinde boy atıyor. Ulusallaşma gerçeği, hatta aşiretsel yapı bile dağıtıldıktan sonra Kürtleşme daha da azalıyor. Bir yerde güçlü aşiret olarak kalmak, Kürt olarak kalmak anlamına geliyor. Kürtlük biraz aşiretlerde yaşıyor. Tabii aşiret reislerinin sömürgecilerle geliştirdikleri işbirlikçilik, aşireti de düşmanın hizmetine sokuyor. Uluslaşmak yerine, her gün aşiret giderek dağılıyor ve geride sadece aile kalıyor.
Ailenin de zaten pek ulusallıkla alakası yoktur. Böylece muazzam ulusal tükenmek, toplumsal güdüklenmek ve çok basit bir ilişkiye kapılmak, yine güdüleri tatmin etmekten öteye gitmeyen ilkel komünal toplumun eşiğindeki insan gerçeğini yaşamak, Kürdistan'da yaşanan gerçeklik oluyor. Bu kadar toplumsal, siyasal ve ulusal düzeyin uzağındaki geri ilişkinin, kadın-erkek ilişkisinin yaşadığı bazı durumlar var.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER