TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (17.BÖLÜM)
Bu olumsuzluklardan etkilenenler, eksiklikleri ve hataları temelinde kendilerini yenilemelidirler. Partimizin yoldaşlık geleneklerine, çalışma tarzına ve işleyişine uymayan tavır ve davranışlara son verilmelidir. Geçmişte içine düşülen hataları ve zayıflıkları bilince çıkarmak ve bunun güçlü bir özeleştirisini geliştirmek kaçınılmazdır. Arkadaşlar bir daha bu hatalara düşmemek için kendi politik gelişmelerini sağlayıp geliştirmelidir. Düşmanın sadece dıştan değil, içten de her türlü düşmanca faaliyeti geliştireceğinin bilinciyle, özellikle örgütsel yönden politik uyanıklık artırılmalıdır. Düşmanın iyi kullanabileceği göz önüne getirildiğinde duygusal, öfkeli ve kırıcı hareket edilmemesi gerektiği ortadadır. Bunun yerine iyi geçinmek hedeflenmeli, objektif ve ılımlı davranılmalıdır. En küçük bir çekişmenin nerelere kadar götürülmek istendiği dikkate alınırsa, partinin içinde kim olursa olsun, kendisiyle çok dürüst, çok duyarlı ve yoldaşça geçinilmesinin zorunlu olduğu rahatlıkla anlaşılacaktır. Yoldaşların hataları bu temelde giderilmelidir. Bunun tersi düşman tarafından körüklenecek ve partiye karşı kullanılacaktır. O halde diğer ülkelerin devrimci pratiklerinde de görüldüğü üzere, olgun, sürekli iyimserliği içeren ve kırıcı olmayan davranışlar egemen kılınmalıdır. Partiyi geliştirecek olan budur.
Diğeri düşmana malzeme sunacaktır. Kuşkusuz hatalara göz yumulmamalıdır. Ama eleştiride esas alınması gereken yöntem iknaya dayalı bilimsel diyalektik yöntemdir. Mao bu konuda şöyle der: “Her türlü yanlış fikri eleştirmemiz şüphesiz bizim görevimizdir. Eleştiriden kaçınmak, yanlış fikirlerin başı boş yayılmalarına göz yummak elbette doğru olmaz. Ne var ki, bu eleştiriler dogmatik olmamalıdır. Metafizik yöntemi değil, diyalektik yöntemi kullanmalıyız. Bize bilimsel tahliller, tamamen ikna edici kanıtlar gereklidir. Dogmacı eleştiri hiçbir şey halletmez. Zehirli ot istemiyoruz, ama, zehirli ot ile güzel kokulu çiçekleri birbirinden iyi ayırmalıyız. Bu dikkatli ayrımın nasıl yapılacağını halk kitleleriyle birlikte öğrenmeli ve zehirli otlarla savaşmak için en doğru yöntemleri kullanmalıyız.” (Mao Tse-tung, Teori ve Pratik) Her partiliye düşen görev parti kurallarına ve değerlere son 63 derece bağlı olmak; tartışmaları meşru zeminde, birlik içinde, partiyi güçlendirmek için yapmaktır. Arkadaşların basit öfkeleri, kızgınlıkları, kırgınlıkları olabilir. Bunlar kişinin psikolojik durumlarıdır ve öne çıkarılmamalıdır. Her arkadaş parti iradesiyle bireysel iradesini mükemmel bir biçimde birleştirmeli; bireysel irade ve bireysel bilinç hastalıklarından kurtulmalıdır. Kendi bireysel iradesini parti iradesine egemen kılmaya çalışmak bir fazilet değil düşkünlüktür.
Çünkü en yüce irade, halkımızın kolektif iradesi olan parti iradesidir. Yine en yüce düşünce, halkımızın kurtuluşunu güvenceye alan kolektif düşüncedir. Her devrimcinin inisiyatifi ancak bunun benimsediği oranda anlam kazanır. Devam edelim. Parti içindeki zaafların ve yetersizliklerin tarihsel ve toplumsal dayanaklarını da göz önüne alarak, ikna yöntemine dayalı bir eğitime yönelmek gerekecektir. İkna yönteminin dışında başka hiçbir yönteme kesinlikle itibar edilmemelidir. Parti içindeki unsurlar eğitilerek örgütlenme geliştirecek değerlerdir. Düşmana ve düşman ideolojisine karşı amansız olunurken, parti içindeki unsurlara yönelimde amansız olunmasına kesinlikle izin verilmemelidir. “... Zaman zaman hata yapmış olan yoldaşlara karşı geçmişte ‘amansız mücadele’ ve ‘acımasız darbeler’i hareretle savunmuş olan yoldaşların böyle yapmalarının nedeni, hedef aldıkları kişileri tahlil edememeleri ve onları yıldırmaya çalışan bir tutum takınmalarıydı. Ele aldıkları kim olursa olsun, bu yöntem işe yaramaz.” (Mao Tse-tung, Partinin Çalışma Tarzını Düzeltelim)
Her türlü eğitici çaba ve desteğe rağmen, partinin direniş çizgisine karşı direnenler ezilecektir.
Her türlü eğitici çaba ve desteğe rağmen, partinin direniş çizgisine karşı koyanların ve iflah olmazların ezilmesi de kaçınılmaz bir görev olarak kedisini dayatmıştır. Adama her türlü eğitim olanağını veriyorsunuz, kendisine özeleştiri olanağı tanıyorsunuz. Buna rağmen direniş çizgisine gelmiyor, buna karşı koymanın inatçı çabasını eksik etmiyor. Burada yapılması gereken ikna çabaları sonuna kadar kullanılmıştır, yoldaşça destekler sunulmuştur. Buna rağmen karşıt tavır çok inatçı ve kararlıca sürdürülmektedir. Hiç kuşkusuz böyleleri bir de çekilip yerlerine oturtulamıyorlar ve ısrarla partiyi yok etmek istiyorlarsa, yapılması gereken şey kendilerini ezmektir. Bir parti, karşıtlarına kendisini bu kadar dağıtma fırsatı veremez. Bu provokatif kişiliğin şahsında istenen şey, aslında partiyi dağıtma özgürlüğüydü. Biz nasıl her şeyimizi ortaya koyarak, tarihimizde ilk defa derli toplu bir demokratik özgürlük hareketini geliştirerek, buna özgürlük diyorsak, bu provokatör de tam tersine, “Ben de bunu yerin dibine gömmek istiyorum, bu da özgürlüktür, buna demokrasi tanınmalıdır” diyordu. Tabii kendisinde düşmana yönelme yoktu, emperyalizme ve sömürgeciliğe yönelme yoktu. Bunun yerine Parti Önderliği’ni çok acımasız bir biçimde karşısına alıp bitirme, hatta yerin dibine gömme, bunda ısrar etme, bunu açık ve dolaylı olarak sürdürme vardı.
Gerçekten hem düşmanın açık desteğiyle hem de düşmanın yarattığı zeminle dolaylı olarak partiye karşı koyanlar en büyük tehlikeyi teşkil ettiler. Bu kişilik ve bağlı olduğu ekip, bu dönemde zindanda tasfiyenin en iddialı kesimiydi. Parti gerçekten çok duyarlı direndi, hayatını ortaya koydu. Bunların üzerine yürüdü. Kuşkusuz bazılarını ezdi. İçerde olduğu kadar dışarda da buna ön açanlar ezildi. Dolayısıyla partinin bu temelde kendisini savunması, gözükara ve düşmanca bir karşı koymaya aynı kararlılıkla karşı koyması, PKK’yi var eden en temel doğru yaklaşım yöntemlerinden birisidir. Haki Karer yoldaşın katledilmesi karşısında gösterilen tavır nasıl bir gelişmeye yol açtıysa, parti içinde ilk defa derli toplu olarak ortaya çıkan bu provokatif yok edici kişiliğe karşı da, partinin kendisini savunması çok önemli ve tarihsel bir görevdi; bu görevin başarıyla gerçekleştirilmesi gelişmeye yol açacaktı. Bu görevin doğru tespit edilmesi gerektiği, Kürdistan tarihinde en büyük demokratik çıkışın PKK olduğu, iddialarının tersine en antidemokratik çıkışın ise provokatif çıkışça sergilendiği; daha sonraki süreçte Kürdistan halkının varlık yokluk sorununun PKK olduğu gerçeği göz önüne getirildiğinde, demokrasi isteniyorsa bu azgın sömürgeci imha politikasını ve kişiliğini ezmek gerektiği, hem de bunu tam zamanında yapmanın şart olduğu, gelişmenin ancak böyle mümkün olabileceği ortaya çıkmıştı.
Bu konuda gerçekten belki de ikna çabalarına çok fazla yer verilmesine rağmen, giderek tavır almanın da arkasını bırakmamak; “Ya halkına ve onun öncü partisine layık olacaksın, ya da ona karşı sonuna kadar savaşarak yürürsen karşılığını bulacaksın” tavrı ve yürümesi gerçek gelişme yollarından birisiydi. Buna bağlı kalan ve daha sonra bu tavrını sürdüren PKK, en doğru gelişme yöntemlerinden birisine daha sahip olmuştur; bununla da gelişmesini kesintisiz ve sürekli kılabilmiştir. Emperyalist çevrelerin doğrudan ve dolaylı bütün sözcüleri, daha o dönemde Almanya, Fransa ve İsveç’te çokça üzerimize geldiler. Onlar aslında PKK’yi bu yönetimin dayandığı devrimci ilkesinden koparmak istiyorlardı. Bunlara taviz verilseydi, PKK de PKK olmaktan çıkacaktı. Emperyalizmin PKK’yi hala bir türlü affetmemesi, dayatılan bu tasfiyeciliğe karşı partimizin kendisini savunmasındandır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER