FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ-54.BÖLÜM
e) Faşizmi Parça Parça Yıkmak
Mevcut durumda gelinen nokta önemli ve tarihidir. Artık 2018’de faşizmin saldırılarıyla, faşizme karşı topyekûn direniş ayrı bir mecrada seyredecektir. 24 Temmuz’dan bu yana hep saldıran faşizm oldu. Devrimci Demokratik Hareket savunmada, direniş konumunda kaldı. Saldırıları kırmak, boşa çıkartmak için direndi. Artık faşizmin saldırıları kırılmıştır. 2018 itibariyle esas olarak saldıran faşizm olamayacaktır. Tersine taktik saldırılar geliştirme gücüne ulaşmış olan anti-faşist, devrimci, demokratik direniş olacaktır. Bütün direniş alanlarındaki hazırlıklar, gelişmeler bunu gösteriyor. Dolayısıyla bundan sonrasını Devrimci Demokratik Hareketin, farklı düzeylerde de olsa parça parça da olsa, yoğun taktik saldırılar geliştirdiği, faşizmin ise kendini ayakta tutmak için savunmaya çalıştığı bir durumda seyredecektir. Mücadelenin niteliğinde yeni yıl itibariyle böyle bir değişiklik gerçekleşiyor.
Bu bakımdan, 2018 yılı mücadelesini, 2017-2016 yıllarındaki mücadeleye bakıp, onlara benzeştirmemek lazım. Onlar gibi olacağını değerlendirip de o temelde yaklaşmamak gereklidir. Yeni yıla girerken en büyük eksiklik, hata burada olabilir. “Faşizm saldırıyor, biz kendimizi nasıl savunacağız? Nasıl direneceğiz?” Geçtiğimiz yıllardaki mücadele bu temelde, bu çerçevede seyrediyordu, çünkü niteliği böyleydi. Şimdi ise ciddi bir nitelik değişimi oluyor.
Faşizmin saldırı gücü kırılmıştır. Devrimci Demokratik Hareket savunma konumunda değildir, çünkü taktik saldırı konumundadır, hamle yapacak. Böyle bir saldırı konumuna ulaşılmıştır. Hem faşizmin darbelenmesi hem de kendisini yenileyerek hazırlanması böyle bir düzeyi ortaya çıkardı. Dolayısıyla 2018’de faşizme karşı topyekûn direnişin karakteri farklıdır. Öncelikle bunu görmek lazım. Bunu görüp anlayıp gereklerine göre hareket etmek gereklidir. Eğer böyle olmazsa, o zaman hata yapılır, doğru yaklaşılmaz, geçmişte kalınır, savaşın karakterindeki değişim görülemez. Dolayısıyla yeni dönemin taktik gücü haline gelinemez, yeni dönemin tarzına ulaşılamaz, eskide ve geride kalma yaşanır. Bu dönemin tutuculuğu, tekrarcılığı böyle ortaya çıkar. Öncelikle bunu görmek, bu konuda ortaya çıkan sonuçları, savaşın karakterinde yaşanacak değişikliği görerek, onun gereklerine göre kendini tarz, taktik haline getirme zorunludur. Böyle yapan devrimcilik bu dönemde başarılı olur ve kazanır. Yoksa eskiyi tekrarlayan, tutucu olur ve başarılı olamaz, kendisini bile koruyamaz.
Geçmiş dönemin dersleri üzerinde bazı boyutlarıyla durduk. Belirtebileceklerimiz, bunlardır. Önümüzdeki sürecin, özellikle de içine girdiğimiz yeni yılın, 2018 yılının mücadelesi nasıl olacak? Genel durum ne olacak? Dışımızdaki gelişmeler nasıl gelişecek? Düşman saldırıları nasıl şekillenecek? Biz nasıl cevap oluşturmalıyız? Bütün bu geçmişin önemli dönemeçlerinin derslerini çıkartmaya çalışmamız, bunları anlamak için de bu sorulara, doğru ve yeterli cevap oluşturarak başarılı mücadele eder konuma kendimizi getirmek içindi.
2018 yılında anti-faşist topyekûn mücadelenin nasıl olacağı üzerinde durabiliriz. PKK’nin 40. yıl direniş görevleri, hedefleri neler, bunlar nasıl gerçekleşecek? Önümüzdeki mücadele sürecinin temel özellikleri ve görevlerimiz konusuna cevap oluşturmaya çalışabiliriz. Şimdiye kadar karşı cephenin durumu, halkın durumu, kendi durumumuz, pratikten çıkan dersler üzerinde belli analizler yapmaya, önümüzdeki dönem mücadelesinde bize yararlı olacak hususları değerlendirmeye çalıştık. Bunlara dayanarak yeni mücadele yılında neler yapmalıyız? Mücadele yılına nasıl yaklaşmalıyız? Mücadeleyi nasıl öngörmeliyiz? Kendimizi nasıl örgütlemeliyiz? Eylem çizgimiz ne olmalı? Nasıl bir öncülük, nasıl bir direniş ortaya çıkartmalıyız? Olasılıkları da dikkate alarak bunlar üzerinde biraz daha durmamız gerekiyor. Ne tür gelişmelerle karşı karşıya gelebiliriz? Önümüzde ne tür imkan ve fırsatlar oluşur? Tüm bunlara yaklaşım, bunları değerlendirme durumumuz nasıl olmalıdır? Tüm bu sorularına cevap bulmaya çalışabiliriz.
Şimdiye kadar ki değerlendirmelerimiz bu çerçevedeydi. Onlardan da çıkan sonuçlar temelinde önümüzdeki mücadele yılı açısından genel durum, gelişmeler nasıl olacak, ne tür görev ve sorumlulukları geliştirmekle yüz yüze bulunuyoruz? Bunları nasıl bir örgütlenme ve eylem tarzıyla gerçekleştireceğiz? Bu konulara da cevap bulmaya çalışabiliriz. Önümüzdeki çerçeveyi yeniden gözden geçirebiliriz. Bölgedeki çelişkilerin, çatışmaların durumunu, olası gelişmelerin nasıl olacağını ve bunun özellikle Kuzey Kürdistan ve Türkiye’deki mücadele üzerinde ne tür etkilerde bulunacağını değerlendirebiliriz. Başlangıçta kısmen değerlendirmeler, tanımlamalar yaptık. Onları bir kez daha özetleyebiliriz.
Değerlendirmenin özeti şöyleydi: Ortadoğu’da yaşanan ve çeyrek yüzyıldır devam eden, “Üçüncü Dünya Savaşı” gerçekliği var. Küresel kapitalist modernite sistemiyle, faşist ulus-devlet statükoculuğu arasında süren savaşın bu önümüzdeki süreçte de bölgede yayılarak ve derinleşerek devam edeceğini tespit etmiştik. Bu anlamda bölge ve dünya durumunda aslında çok önemli bir değişiklik olmuyor. Çeyrek asırdır devam eden savaş durumu devam ediyor, bir azalma yoktur. Tam tersine yayılma ve derinleşme var. Şimdiye kadar bu savaş durumu daha çok Ortadoğu’nun batı bölümünde yoğunlaştı. Arap Sahası böyle bir çatışmaya sahne oldu. Bu çatışmalı durum Türkiye’yi biraz içine aldı. Şimdi, 2018 yılına girerken bölgenin doğu tarafına da yayılıyor. 2017’nin Ekim’inden itibaren Irak hareketlendi, yıl sonunda da ciddi bir iç çatışma durumu yaşanır hale geldi. ‘Bu savaş durumu İran’a nasıl yansır’ diye bir çok çevre tarafından merak konusuydu. Çünkü İran bir yandan savaşı hep kendi dışına yaymaya çalışıyordu. Bölgeye müdahaleyi kendi dışında karşılamak için Lübnan’da, Filistin’de, Suriye’de, Irak’ta savaşarak kendi güvenliğini sağlamayı öngörüyordu. Diğer yandan sanki cepheden, sınırlar üzerinden İran’a dönük bir askeri hareket gelişecekmiş gibi sınırlarını tahkim etmeye çalışıyordu, ona göre bir güvenlik stratejisi oluşturuyordu. Açığa çıkıyordu ki, İran dıştan cepheden bir saldırı bekliyor, fakat 2017 yılının son günlerinden itibaren İran içinde iç çatışma biçiminde toplumun bir hareketliliği açığa çıktı. “Acaba çatışma ve savaş hep İran’ın dışında mı kalır? İran’ın içine bu çatışmalı durum hiç yansımaz mı?” Sorularını soran, bu yönlü değerlendiren güçler açısından açıklık ortaya çıktı ki, yansıyacak. Zağrosların doğu ucu da yaşanan Üçüncü Dünya Savaşı’nın etkisinin dışında kalmayacak. Onu bütün derinliğiyle yaşayacak. Mevcut gelişmeler ipucu anlamında da olsa sürecin giderek bu yönlü ilerleyeceğini gösteriyor.
“Cepheden mi, sınırdan mı, İran’a müdahaleler olur?” Biçimindeki beklenti de cevap buldu. Aslında, öyle durumlar da olabilir, ama iç çelişkisi ve çatışması var, İran da kendi içinde bütünlüklü değil; derin siyasal, toplumsal çelişki ve çatışmaların yaşandığı bir alan. Dolayısıyla, İran’ın güvenlik stratejisi de işlemez göründü. Aslında sınırlara yapılan yatırım yerine toplumsal alan üzerinde çalışılsaymış güvenliği açısından belki daha faydalı işler yaparmış.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS )
YORUM GÖNDER