FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ -58.BÖLÜM
Bu bakımdan geçen iki yıllık dönemde faşizme karşı direniş içinde hem faşizmin Devrimci Demokratik Hareketi tümden ezme planları başarısız kılındı, saldırıları kırıldı, faşizmin saldırıları durduruldu hem de devrimci demokratik hamleler geliştirecek bir hazırlık düzeyine, anti-faşist devrimci harekete ulaştı. Bu anlamda yeni dönemin savaş karakteri farklı olacak belirlemesini yapmıştık. Yeni süreçte bunu da görmek lazım. Artık saldıran faşizm değil, devrimci demokratik güçler olacaktır. Her düzeyde taktik olarak da, stratejik olarak da, faşizmi yıkmak üzere devrimci demokratik hareket hamleler yapacak, saldırı içinde olarak savunma konumundan çıkacaktır. Faşizm saldırsın ‘biz direnelim’ anlayışı yanlış anlayıştır, Bu dönem için doğru değildir. Faşizm saldırmadan, faşizmin olduğu her yerde üzerine giderek, devrimci demokratik saldırı yürütmek gerekecektir. Bunu dağdaki gerilla böyle yapacak, şehirdeki özsavunma böyle yapacak, Devrimci Gençlik Hareketi böyle yapacak, demokratik siyaset alanı, toplumsal direniş serhildan alanı böyle yapacaktır. Kürdistan’da olduğu gibi Türkiye’de de böyle yapılacaktır. Dönem, faşizmi yıkma dönemidir. Öyle faşist saldırganlığı durdurmak için direnme dönemi, faşist planları boşa çıkartma dönemi değil, faşizmi yıkma dönemidir. Faşizmi yıkmak için nasıl bir etkin, aktif saldırı içinde olmak gerekiyorsa, öyle bir taktik saldırı içinde olunacak, mücadelesi yürütülecektir. Faşizmi yıkacak devrimci demokratik hamlelerin örgütlendirildiği, hayata geçirildiği bir aktif anti-faşist mücadele içinde olunacaktır. Dönemin mücadele ruhu, mücadele tarzı kesinlikle budur. Faşizmle, anti-faşist güçler arasındaki mücadele tarzında böyle temel bir değişiklik ortaya çıkmıştır. Bu da çok çok önemli bir durumdur. Bunu devrimci, demokratik güçlere, hareketlere özümsetmek gerekiyor. En başta da devrimci şiddet uygulayan güçler olmak üzere herkes böyle olmalıdır. Mücadele tarzında köklü bir değişiklik kesinlikle yapılabilmelidir. Faşizmden saldırı bekleyen ve kendini hep savunmada, direniş konumunda tutan durumdan çıkmak gerekiyor. Zihniyet, psikolojik, ruh hali olarak örgütlenme ve mücadele tarzı olarak buradan çıkmak kaçınılmaz olmaktadır. Tam tersine hamle yapan, saldıran bir konumda olan, böyle bir girişkenliği ortaya çıkartmak kesinlikle gereklidir. Bu dönemde ancak böyle yapanlar kazanır. Faşizme karşı mücadele bu tarzda yürütülürse sonuç verir. Böyle yürütmenin koşulları oluşmuştur. Artık faşizmin yeni yöntemlerle saldırı gücü kalmamıştır. Buna karşı devrimci demokratik güçler şimdiye kadarki saldırıyla önemli birikimler yarattılar, kendilerini hazırladılar. Şimdiye kadar direniş konumunda olmaları yanlış değildi, eksikti. 24 Temmuz 2015 saldırısı başladığında direnişe geçme konumunda değillerdi. Devrimci saldırıyla buna karşı cevap verebilirlerdi, cevap vermeliydiler de. Hem 7 haziran seçim sonuçları hem Kobanê Zaferi’nin sonuçları bu imkanı veriyordu, ama bunu yapabilmek için devrimci demokratik güçlerin düşünsel, ruhsal, örgütsel olarak hazırlıklı olmaları gerekiyordu. Şimdi geçen iki buçuk-üç yıllık direniş içerisinde devrimci demokratik güçler yeniden hamle yapacak düzeye geldiler. Böyle bir dönemde hem faşizmin saldırılarını kırdılar hem de devrimci demokratik hamle yapacak güç biriktirdiler. Kendilerini hazırladılar, faşizmi daha iyi tanımladılar. Faşizme karşı direnişin örgüt, mücadele tarzını ortaya çıkardılar. Kendilerini pratikte denediler, faşizmi yenebilecek güçte olduklarını gördüler. Böylece anti-faşist hamle yapmaya hazır hale geldiler.
İşte şimdi 24 Temmuz topyekûn faşist-soykırımcı saldırısı karşısında ortaya koyamadıkları devrimci ayaklanma durumunu geliştirmek konumundalar. Mevcut koşullara uygun bir hamle durumu, devrimci demokratik saldırı durumu olacak, ama esas itibariyle ruh, tarz olarak saldıran ve hamle yapan taraf devrimci demokratik hareket, anti-faşist demokrasi bloku olmalıdır. Kendisini savunmaya çalışan faşizm olacak. Bu savunma çabaları kırılarak parça parça, sonra bütünlüklü olarak faşizm yenilgiye ve yıkıma götürülecek. Eğer gerçekten böyle bir tarz ve ruhla mücadele edilirse, tüm güçler -direniş güçleri başta olmak üzere- faşizmi yıkmak temelinde hamlesel bir mücadeleye girerlerse, 2018 yılı faşizmin yıkıldığı yıl olabilir. Bunun koşulları var, ortam buna açıktır. Bu gerçeklik görülebilmelidir. Bunun olup olmaması, gerçekleşip gerçekleşmemesi anti-faşist devrimci demokratik hareketin, faşizme karşı hamlesel mücadeleyi zamanında doğru yol ve yöntemlerle etkili bir biçimde geliştirip geliştirmemesine bağlıdır. Eğer bütünlüklü bir biçimde anti-faşist devrimci demokratik mücadele doğru tarzla, yöntemlerle, uygun planlamalarla yerinde ve zamanında etkili bir biçimde gerçekleştirilirse, 2018 faşizmin yıkıldığı yıl olacaktır. Eğer yıkılmazsa faşizm bu anti-faşist mücadelenin zayıflığı sonucu gerçekleşecektir. Eğer anti-faşist devrimci demokratik mücadele yeterli bir düzeyde olursa, kesinlikle faşizmin ayakta kalma şansı yoktur. O düzeyde artık zayıflamıştır, yıkılma sürecine girmiştir. Belki bir anda topyekûn bir yıkım yaşamaz, ama en azından parça parça yıkım olabilir, belli alanlarda tümden etkisi kırılabilir. Demokrasi güçleri hakim hale gelebilirler. Devrimci demokratik hareket faşizmi bu düzeyde zorlarsa faşizmin tümden çöküşe gideceği tartışma götürmeyen bir gerçekliktir.
Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli ikilisi böyle bir duruma karşı kendi faşist çetelerini örgütlemeye çalışıyorlar, iç savaş yaratmaya hazırlanıyorlar. Onun için savaş uzayabilir. Bunu ‘İyi Parti’ denen güç de ortaya koyuyor. Eskiden Devlet Bahçeli ile çalışan Ümit Özdağ “askeri eğitim yaptıklarını” açıkça belirtti. Onlar da sivil faşist çeteler örgütlüyor. “Özel Halk Harekatı” adı altında yine “Osmanlı Ocakları” adı altında çete örgütlenmeleri var. YPS ve DGH’nin geliştireceği etkili mücadeleye karşılık, onlar da karşı savaş için sivil faşist çeteler örgütleyip eğitiyorlar. Bu bakımdan Türkiye’deki durum çok yönlü bir iç çatışmaya dönüşebilir.
Kürdistan’daki durum böyle bir savaştı. Türkiye’de de böyle bir savaş olabilir. Türkiye’de böyle olmaz dememek lazım. Genç arkadaşlar bunu bilmeyebilirler, ama 1970’lerin ikinci yarısında, 75 ile 80 arasında Türkiye böyle bir iç savaş yaşadı. Faşist güçler ile devrimci güçler, gençlik düzeyinde de olsa 5-6 yıla dayanan, sonuçları binlerce insanın ölümüne yol açmış olan sert bir iç savaş yaşandı. Türkiye’nin böyle bir deneyimi vardır. Onu incelemek lazım. O zaman gençlik düzeyinde kaldı, sadece MHP hedeflendi, kontr-gerilla bu işin içerisine fazlasıyla girdi. Darbeci güçler hedef şaşırttılar, anti-faşist mücadelenin zafere gidişini engellediler, ama şimdi ondan da ders çıkartılırsa, Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin faşist çete örgütlülüğünü tümden hedefleyen ve etkisiz kılmayı öngören bir devrimci örgütlülük öngörülürse, o zaman devletin bazı güçlerinin darbe yapmak için yararlandığı bir mücadele değil, faşist diktatörlüğün tüm kurumlarıyla yıkıldığı bir güç ortaya çıkar. Hedefte bu olmalıdır.
Bu anlamda Türkiye’nin ciddi bir deneyimi var. O deneyimin derslerinden de faydalanılabilir, o dersler üzerinde durulabilir. Anti-faşist mücadele, iç savaş durumu Türkiye’de nasıl gelişiyor, nasıl örgütlenmek zorundadır? Onu da o dönemin derslerinden yararlanarak, mevcut durumu tahlil ederek daha iyi bir biçimde öngörebiliriz. Bu anlamda yaratıcı olmaya, karşı tarafı doğru anlayarak onu etkisiz kılacak mücadele ve örgüt biçimlerinin yaratıcısı, geliştiricisi olmaya ihtiyaç var.
Bazı hususları adım adım böyle somutlaştırmaya, bir perspektif oluşturmaya çalışıyoruz. Önümüzdeki dönem mücadelesinin geçen yıllardan farklı olacağını belirttik. Faşist saldırı karşısında onları darbeleyecek, zayıflatacak bir direniş değil de faşizmi yıkacak örgütlü, planlı, hamlesel bir mücadele içinde olunması gerektiğini, artık 2018 yılının anti-faşist direnişinin bu karakterde olacağını değerlendirdik ve tespit ettik. Bu önemli bir durumdur. Zaten gözle görülen bir durumdur. Faşizm, pul pul dökülüyor. Faşist şefler eskisi gibi iddialı değiller, saldırgan konuşamıyorlar, her cephede gerileme ve dökülme halindeler. Planladıklarını başaramadılar, kendilerini yenileyemediler; geçmişteki yolsuzlukları ortaya çıkıyor. İçte toplumda ciddi bir memnuniyetsizlik var. Bir avuç beslemeye -buna eskiden faşist besleme diyorlardı- dayalı olarak ayakta duran bir sistem konumundalar. Bu, gözle görülen bir durumdur. Buna karşı bizim hazırlık düzeyimiz nedir? Bunu da değerlendirdik. Nicelik bakımından az gibi görülebilir, ama burada önemli olan nicelikten çok niteliktir. Nitelik de doğru zihniyet oluşturma, karar verme, hedef koymadır. 24 Temmuz faşist saldırı karşısında gerekli tutum gösterilememiş, yeterli hamle yapılamamışsa, bu nicelik azlığından olmadı, nicelik olarak çoktuk. Kürdistan ayrı bir yönetimdi, her türlü imkan vardı. Karar, zihniyet ve faşizmi tanımlama olmayınca bütün o nicelik güç boşa gitti, doğru dürüst kullanılamadı. Nicelikle durumu değerlendirenler için hazırlığımız az gibi görülebilir, gerçek öyledir, ama doğru öyle değildir. Dikkat edin nicelik bir şey yaratmadı. Önemli olan zihniyet, karar ve planlı olabilmekti. Şimdi o duruma ulaştık. Bir de faşizmin iki buçuk yıldır, ‘ezip yok edeceğim’ diyen saldırılarının hepsini kırdık ve başarısız oldu. Düşmanı hem başarısız kıldık hem de faşizmi anlama ve onu yıkma bilinci, kararlılığı ve iradesini ortaya çıkardık. Gerisi bunu örgütleme ve eylemdir. Bu da pratikte olur. Yeter ki, devrimci öncülüğün, bütünlük halinde böyle bir bilince ve kararlılığa ulaşması sağlansın. Buna ulaşan güçler, örgütlülüğü ve eylemi gerçekleştirebilirler. Bu anlamda nicelik olarak, örgüt ve eyleme dönüştürülecek potansiyel o kadar çok ki, yeter ki öncülük zamanında görev ve sorumluluklarını yapabilsin. Kendisini hızla büyütebilir, her türlü saldırıyı örgütleyebilir. Bunun Kürdistan’da ve Türkiye’de de koşulları vardır. Bu temelde mücadeleye geçecek müthiş bir potansiyel var.
Gençlik boyutuyla da vardır. Özellikle Türkiye’deki gençlik, uzun süre mücadele etmemiş, yıpranmamış bir potansiyel durumundadır. Kadın gücü başlı başına bir potansiyeldir. Erkek egemen zihniyetin ve siyasetin en saldırgan hali olan faşizmin saldırıları altında taciz, tecavüz, katliam en ileri düzeye çıkmış durumdadır. Tayyip Erdoğan demagojiyle, hileyle bunu tersyüz etmeye, sözde kendine göre bir kadın özgürlüğü geliştirmeye çalışıyor, ama bilinçlenmiş, örgütlenmiş önemli bir kadın gücü var. Özellikle Kürdistan’daki Özgür Kadın Devrimi bütün foyalarını hemen ortaya döküyor, maskesini hemen düşürüyor. Türkiye’de de biraz orta kesim eğilimli, küçük burjuva tandanslı olsa da yine de bir kadın hakları, hukuku, bilinci var. Eskisi gibi değildir. Bu anlamda Tayyip Erdoğan’ın foyalarını boşa çıkartan, maskesini düşüren, bütün toplumsal özgürlüğün temeli olarak kadın özgürlüğünü öngören, isteyen bir duruş ve mücadelecilik var. Emekçi kesimler, işçiler, bu anlamda daha iyi örgütlenebilirler. Onların da daha iyi, geçmişten gelen önemli bir örgüt, eylem tecrübeleri var. Fakat yeni dönemin özelliklerine göre kendilerini yenilemede zayıftırlar. İdeolojik, örgütsel, eylem tarzı olarak eskide kaldılar. Reel sosyalizm etkileri aşılamadı, o zihniyete takılıp kalınma oldu. Kendilerini yenilemede yeni dönemin gereklerine göre bir mücadele gücü haline gelmede zorlanıyorlar. Onlar aşıldıkça tecrübesi, birikimi yüksek, aktif bir güç haline gelebilirler.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER