SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II -340.BÖLÜM
Kürt halkının Ortadoğu coğrafyasında üç büyük halk grubunun, Türk, Arap ve İran halklarının tam ortasında yer alması, tarihin garip bir cilvesi olarak, günümüzde temel bir dezavantaj değil avantaj rolünü oynamasına fırsat tanımaktadır. Milliyetçilik yöntemi esas alındığında, bunun tıpkı tarihteki aşiret, din ve mezhep çatışmalarındaki boğazlaşmaya benzer sonuçlara yol açması kaçınılmazdır. Milliyetçilik Kürt sorununda hem ezen hem de ezilen ulus söylemi olarak felaketten başka bir getiriye sahip değildir.
19. ve 20. yüzyılda Kürdistan üzerindeki gelişen politikalar bu acı gerçekliği yeterince kanıtlamıştır. Son İsrail-Arap çatışması da özünde milliyetçiliğin iflasını ve acımasızlığını kanıtlayan en çarpıcı örneklerdendir. Tarih demokratik uygarlık çağında Kürtlere Ortadoğu’da bir kez daha önemli bir rol tanımaktadır. Nasıl ki uygarlığın şafak vaktinde Kürt ana ve ataları Sümerlerin şahsında uygarlığın doğuşuna temel teşkil etme ve beşik olma rolünü oynamışlarsa, günümüzde de aynı coğrafyada demokratik uygarlığın doğuşundaki temel halk olarak rol oynamak durumundadır.
Kürt halkı kendini demokratikleştirirken, aynı zamanda Mezopotamya’dan kaynaklanan uygarlığı da Ortadoğu’da demokratikleşmeye zorlamaktadır. Bir kez daha uygarlığı doğurtmada ve büyütmede ana ve beşiklik rolünü oynarken, bunun ancak adalet ve özgürlüğe en yakın sistem olan demokratik ölçüler içinde gerçekleştirilebileceğinin güvencesi olmaktadır. Bu rol eski Sümer yurdu olan Irak’ta uluslararası sistemin de bir vazgeçilmezliği olarak gündeme iyice oturmuştur. Demokratik çözüme ulaşmadan gündemden düşmesi de söz konusu olamayacak kadar köklü nedenlere dayanmaktadır.
Kürtlerin demokratik çıkışı ve çözümü adeta Ortadoğu uygarlığının yeni kaderini teşkil etmektedir. İran Devrimi demokratik İslam’la çıkış ararken de Kürtlerin rolü yine eşsizdir. İran demokrasisinin kaderi de Kürtlerin eyleminde, uyanış ve yeni yaşam biçimlerinde filizlenmektedir. Türkiye’de ise demokratikleşme hem devlette ve toplumda, hem de tüm sivil siyaset kurumlarında olmazsa olmaz bir konuma ulaşmıştır.
20. yüzyılın başından beri zayıf bir burjuva temele dayalı olan Türk milliyetçiliği, aşırı ve şoven biçimiyle Anadolu uygarlığını inkar etmekle Türk ulusunun çağdaş gelişmesinin önünde temel bir engel konumuna gelmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün kültür ve yurt korunmasına dayalı milliyetçiliği önemli oranda inkarla karşı karşıyadır. Daha zayıf soluklu olan Kürt milliyetçiliği yüzyıl boyunca Kürtler için hiçbir umut yaratmadığı gibi, acı felaketlerin hazırlayıcı gücü olmaktan öteye bir rol oynayamamıştır. Her iki halkın arasında milliyetçiliği körüklemek, yeni felaketler hazırlamaktan öteye gidemez.
Tüm ulusal, bölgesel ve uluslararası koşullar 2000’lerde Türkiye’nin gündemine tam demokratikleşme programını dayatmaktadır. Başta Kürt sorunu olmak üzere tüm ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar ancak demokratik hukuk devleti ölçülerine sahip olmakla çözümlenebileceği bir aşamaya gelinmiştir. Türkiye’nin her zaman hedef sloganı olan çağdaş uygarlık seviyesini yakalayabilmesinin yegane yolunun da bu çözümden geçtiği açıktır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER