NASIL YAŞAMALI? II CİLT -106.BÖLÜM
Örgüt Olmak Bir Haktır Bir Görev Değildir
Şüphesiz çözümlemelerin büyük bir muhteva kazandırdığı açık. Yaşamın nasılına epey cevap verildi. Şu ana kadar suçlu durum, bunun büyük gafleti, delaleti, şu veya bu gerekçeyle savunulabilirdi. Bir yargı mercii yoktu. Suç açığa çıkarıldı. Yargı mercii oluşturuldu. Şimdi bir yargı mahkemesi ve müthiş bir infazcısı var. Bu ulusal ve tarihi düzeyde sağlanmıştır. Hiçbir dönemde bu denli ulusal kurtuluş hukukunun işleme şansı yoktu. İlk defa biz bu hukukun teorisine ve kurallaştırılmasına güç yetirebildik. Teori ve kuraldan da bir adım daha ileri götürerek kurumlaştırdık. Gerçi bu sembolik uygulanıyor, ama tamamen bir hukuktan da bahsedebiliriz. Hukuktan bahsedebilmek için kurallaştırma, normlaştırma, kurumlaştırma, yani mahkemesini oluşturma, bir de uygulama gerekir. Kurala göre ne gerekiyorsa ne kararlaştırılmışsa gereğini yapma durumunda olur.
Dolayısıyla hukuk da işler. Ulusal kurtuluş savaşımında artık hukuk var. Sadece askeri alanı ilgilendiren kurallar bütünlüğü değil, bütün yaşamı ilgilendiren alanları hukuklaştırma vardır. Bu hukuklaştırma; kendisinin özgürlük yaşamına ilişkin az çok kurallarını belirleme, az çok kurumlaştırma ve reddeden oldu mu veya onu çiğneyen oldu mu yakasına yapışmaktır. Haklı oldu mu verme, haksızlık yaptı mı önüne geçmektir. Hukuk gerçekliğimiz sınırlı da olsa böyledir. Sömürgeci hukuk yasaları aşılırken kendi yasallaşmasını, mahkemesini, infazını sağlamak da diyoruz biz buna. Bu büyük bir savaşımdır. Ve artık biraz yaşama olanağı buluyor. Aslında bütün anlatım bir yerde suçlu yaşamı ortaya çıkarmakta ve yaşamın nasıl suç düzeyinde seyrettiğini kanıtlamaktadır.
Açıklığa kavuşturduğumuz ikinci husus; bu suç konumunun hiçbir gerekçeyle savunulacak bir yaşam olarak kabul görmeyeceğidir.
Üçüncüsü bundan kurtulma gereğidir. Suçlu konumundan kurtuluş kendini affettirme gereğidir.
Dördüncüsü bu affetmenin doğru bir ideolojik, siyasi, örgütsel ifade olması ve bunun affettirici eylemle gösterilmesidir. Bunu sağladığınızda suçlu olmaktan çıkıp onurlu bir insan yaşamına ulaşabilirsiniz. Bunları çok açıkça gösterdik. Klasik anlamda bir hukuktan bahsetmiyoruz. Aklı başında devlet adamları bile bu kadar düşmüş bir toplumun her türlü eylemini suç sayar. Bizim toplum içinse bu, bin defa daha doğrudur. Yaşamın hemen her adımında suç var. Hukuklaştırıyoruz! Bunu sanat diliyle söyleseydik ya da askeri dille söyleseydik daha değişik olurdu. Şimdi hukuk dili ile söylüyorum. Toplumun her adımında suç teşkil eden bir durum var. Hem de çok düşürülmüşçesine. İnsan bu kadar suçlu bir konumu yaşayabilir mi? Bu kadar suçluların cirit attığı bir ortam sağlıklı olabilir mi? Düşünün, içinde her türlü gangester, katil, hırsız var. Böyle bir topluluk içinde ne kadar yaşayabilirsiniz? Ama bizim toplum toptan böyle. Sömürgecilik katil, gangester değil de nedir? Jandarması, polisi sıradan gangesterden daha tehlikelidir.
Çünkü korkunç işkence yürütüyor. Yine hain işbirlikçiler hırsızdan daha tehlikeli değil de nedir? Hırsız yalnız insanın malını alır. Bunlar hem canı hem de malı alıyorlar. Bunlardan daha ağır suç mu olur? Yine bizim toplumda bunlardan daha fazla suçlu olan var mıdır? Yok! Binlerce değil, milyonlarcası cirit atıyor. Siz nasıl bu kadar cani, işkenceci, hırsız içinde yaşayabiliyorsunuz? Buna karşı çıkmamak ancak suç ortaklığı olabilir. Bu kadar suça bulaşmış bir topluma karşı büyük bir yargı ve hukuk hareketi gerekiyor. Bu da yaşam hukuku, başta ulus olma hakkı-hukuku, özgür ulus, özgür toplum, özgür birey olma hakkı hukukuyla olur, sadece istemekle olmaz. Senin her türlü hakkını, hukukunu elinden alan suçlular var. Onlarla çarpışacaksın ki ancak hak, hukuk elde edebilesin. Biz buna ulusal kurtuluş savaşımı, özgürlük savaşımı diyoruz. Bu savaşla, örgütle, örgüt hukukuyla, örgüt olma hakkıyla mümkündür.
Dolayısıyla örgüt olmak bir haktır, bir görev değildir. Kutsal yaşam hakkı için örgütlenme hakkınızı kullanacaksınız. Siz ise daha örgütlenmenin gereğine bile inanamıyorsunuz, ama ben bunun yaşam hakkı olduğunu söylüyorum ve gösteriyorum. Yaşam hakkına saygı ne kadar gerekliyse örgütlenme hakkına da saygı şarttır. Bunların birbiriyle ilişkisi vardır. Örgütlenme hakkı olmadan yaşama hakkı elde edemezsiniz. Hırsızı, caniyi durdurmak için gizli veya açık örgütlenme hakkını kullanmanız gerekiyor. Bunları görmemek mümkün değil. O zaman neden örgütlenmeye, eğitime, propagandaya ilgisizsiniz? Bu durum sizlerin canilerin, hırsızların kol gezdiği bir toplumda suç ortağı onların işbirlikçisi olduğunuzu ortaya çıkarır. Örgütlenmeye gelememek, örgütlü yaşamın hemen her hususuna cevap verememek objektif bir suç işbirlikçiliğidir. Yetmez örgütleme hukukunu kullanmak eylem hakkını, isyan hakkını savaş hakkını kullanmaktır.
Çünkü karşı taraf size amansız bir özel savaşımı uyguluyor. Özel savaş normal zaten savaşın yasalarını çiğnemektedir. Savaş yasalarında esirlere, köylere, halka, sıradan sivil insanlara bir şey yapmak yoktur. Ama Türk özel savaşında her gün katliam, işkence, her türlü köy boşaltma var, hatta yeşile bile düşmanlık var. Böyle bir özel savaşa karşı sen de savaş hukukunu, devrimci savaş hukukunu dayatmak zorundasın. “Savaşamıyorum” demek düşmanın özel savaşımının işbirlikçisi olmaktır. Savaş hukukunu geliştiremezsen, savaşta hakkını kullanamazsan gerçekten suçlusundur. Savaş hakkı görev değil, bir haktır. Bu hakla sen, yaşamını garantiye alıyorsun. Yaşama hakkını kurtarmak, onu işkencecinin, katliamcının elinden almak için, sarılmanız gereken bir davranışınızdır.
Çünkü “ben yaşamak istiyorum. Savaş hakkımı kullanmak da mümkündür” diyeceksiniz. Örgüt hakkını, örgütle birlikte eylem hakkınızı da kullanacaksınız. Bu özel savaşım karşısında çok müthiş örgütçü ve eylemci olmanız gerekir. Başka türlü size vatan, özgürlük, güç olmak yoktur.
Dolayısıyla ne ekonominiz ne kültürünüz ne aileniz ne de birey olarak herhangi bir yaşama hakkınız olur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER