FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ-15.BÖLÜM
6. 1991-93 Serhildanları
Kuşkusuz halk ilişkileri gerillanın direnişi çalışmaları sonucunda gelişti. Hem silahlı propagandanın etkisiyle hem de gerillanın halkla ilişkileriyle önemli bir düzey kazandı. Aynı zamanda Önder Apo’nun ve yönetimimizin de bu yönlü önemli çabaları oldu. İnsanları eğittiler, çeşitli yerlere görevlendirdiler. Önce Ortadoğu’da, Avrupa’da yurtdışı alanlarında ülkedeki gerilla gelişimine paralel olarak kitle çalışmalarını sürdürdüler. 1987 yazında Avrupa’da kadın-gençlik ve işçi birliklerinin kuruluşu gerçekleştirildi. Daha sonra da bu durumu adım adım Kuzey Kürdistan’a taşırdılar. Kuzey Kürdistan’ın uygun kentlerinde, kasabalarında eğitilmiş kadrolarını görevlendirerek halk ilişkilerini geliştirmeye çalıştılar. Özellikle sınır boylarında Suruç-Urfa tarafı, yine Nusaybin-Kızıltepe tarafı, Cizre-Silopi tarafında şehit Berivan arkadaş bu çalışmaların öncülerinden oldu. Şehit Yılmaz arkadaş bu halk çalışmalarına öncülük eden yoldaşlardan oldu.
12 Eylül faşist askeri darbesinden sonra halk ilişkileri çalışmaları bu temelde gelişti. Halkı etkilemek gerekiyordu. Onu çekebilmenin, kazanabilmenin, etkilemenin yolu da propaganda ve ajitasyondu. Propaganda-ajitasyonu doğrudan eğitilmiş, örgütlendirilmiş kadrolarla sözlü olarak yapmak mümkün olduğu gibi basın üzerinden yazılı olarak yapmak da mümkündü. Bir taraftan kadrolar eğitilip uygun şehirlere, alanlara gönderilirken, diğer yandan Önder Apo basın üzerinden de önemli bir propaganda çalışmasını geliştirdi.
Ne kadar propaganda, eğitim yaparsanız o kadar örgütleme ve eylem geliştirirsiniz. Her devrimci kadronun, propagandacı ve eğitici olması gerekir. Örgütleme ve eylemcilik iş bölümü üzerine kurulur, propaganda her kadronun işidir. Propaganda ve eğitim yapmayana parti kadrosu, devrimci militan denmez. Propaganda ve eğitim yapmayan birisi hazır güç, kadro, sempatizan, taraftar ister. Çünkü kendisi yaratmıyordur. İnsan bunları propaganda ile kazanır. Halkı kazanabilmek, sempatizan haline getirebilmek, yurtsever çizgiye çekebilmek için halka propaganda yapmak, etkilemek gerekiyordu.
Diğer yandan çok büyük sempatizan kitle oluştu. 3. Kongre 1986’da olmuştu. Önüne 4 yıllık hedef koymuştu. Parti, 1990 yılına gelindiğinde gerçekten de çok geniş bir kitleyi etkiler, harekete geçirir hale geldi. Bir yandan OHAL palanını bozan gerilla direnişi, diğer yandan basın üzerinden Önderliğin propaganda yapması geniş bir kitle açılımına yol açtı, hızlı bir gelişme yarattı. Sonuçta hem gerillaya katılım hem halk ilişkileri bakımından 3. Kongrenin hedeflerine ulaşmaya yakın bir yapı ortaya çıktı. İstendiği kadar kadro eğitilebilirdi, istendiği kadar gerilla büyütülebilirdi. İstendiği kadar halk harekete geçirilebilirdi. PKK, bir milyondan daha fazla halkı etkileyen, harekete geçiren konuma geldi. O düzeyde kitleselleşti. İyi bir eğitim ve örgütleme gücü olsaydı 50 bin gerilla örgütleyebilirdi. Zaten o halliyle gerilla 15-20 bine çıktı. 5 bin daha hatta daha fazla da kadro da eğitebilirdi. Ama bunlar için eğitim ve örgütleme çalışması gerekiyordu. Yani katılımlar o düzeye geldi de onları yeteri kadar eğitip örgütleyen, öncülük yapan yönetim olmadı.
Bu durumun sonuçları, halkın eyleme geçişinde, serhildanlara kalkışında kendisini gösterdi. Bir yandan da Önderlik kadroları eğitiyor az sayıda da olsa çeşitli şehirlere kitle içerisinde propaganda ve eğitim çalışması yapmak üzerine gönderiyordu. Bu konuda önemli değerlendirmeler oldu, çeşitli alanlara halk gruplarına mektuplar gönderdi. Bunların hepsi “Kürdistan Yurtseverliği Ulusal Kurtuluş Cephesi” isimli kitapta vardır. Çeşitli değerlendirmeler yaptı, kadrolara halkın “Koma Geller” adıyla örgütlenmesini, her tarafta kitle örgütlülüğünün geliştirilmesini belirtiyordu. Eylem olarak her türlü çelişkiden yararlanmayı, en küçük protestolardan kalkarak birçok kitle eylemini geliştirmeyi gerekli görüyordu.
Arkadaşlar şehit düşüyor cenazelerine sahip çıkılamıyor, cenazelere sahip çıkmak, törenler yapmak gerektiğini belirtiyordu. Bütün bunların hepsi eğitim notlarında ve o dönemde kadrolara yazılmış talimatlarda vardır. Böylece yeni bir perspektif vardı. Mücadeleyi geliştirmek için halkın eğitilip örgütlenip eyleme çekilmesi arayışı vardı. Bu durum 1990 yılı baharında Bagok’ta bir grup arkadaşın şehit düşmesi ardından Nusaybin’de halkın cenazelere sahip çıkılmasıyla pratiğe dönüştü. Şehit düşenlerden Kamuran Dündar, Nusaybin’de tanınan bir aileden oluyordu. Yine Hacı Abdulkerim Temel arkadaş vardı. Nusaybin’de çevrede tanınanlardandı. 1979’da partiye katılmıştı. Katılmadan önce KDP’nin Merkez Komite üyesiydi. Kürdistan’da Kuzey’de, Rojava’da tanınıyordu. Diğer arkadaşlar da böyle tanınan çevrelerdendi. Hem tanınan kişiler olması, yerelden olmaları, hem de bu yönde Önderliğin eğitim ve hazırlıkları sonucunda bu yoldaşların cenazelerine halk sahip çıktı, geniş bir cenaze töreni yaptı.
Böylece hem gerilla cenazelerine sahip çıkılmış oldu, hem de halk hareketinin önü açıldı. Bu durum giderek birçok alana yayıldı. Halkın bilinçlenmesi, faşist-soykırımcı rejimin baskılarının yarattığı öfke ve tepki patlamaya dönüştü. Kasaba-kasaba, köy-köy, mahalle-mahalle serhildanlar başladı. Newroz’lar serhildanlara dönüştü. Cizre’den Lice’ye kadar önemli serhildanlar gelişti. Cizre serhildanı Berivan ve Yılmaz arkadaşların yönetiminde büyük bir savaşa dönüştü. Berivan arkadaş o serhildan da şehit düştü. Bu durum, giderek bir yandan gelişmekte olan düşman saldırılarına karşı da kendi öncülerine sahip çıkma durumunu geliştirdi. Bu sahiplenme yurtsever bir bilinç ile birleşti, 1991 yazında Amed’te Vedat Aydın’ın cenaze töreninde doruğa ulaştı. Törene neredeyse yarım milyon insan katıldı.
Gerilla direnişi halkı etkileyip harekete geçirince ve serhildanlar başlayınca yeni bir toplum ortaya çıkmıştı. Demokratik Ulusun başlangıcıdır. Buna “Ulusal Diriliş Devrimi” diyoruz. Toplum bu biçimde artık sömürgeci, soykırımcı rejimden bir düzeyde kopmuş oluyordu. Kendi diline, kültürüne, tarihine sahip çıkıyor, Kürtlüğüne sahip çıkıyordu. Kültürel asimilasyonu reddediyordu. Böylece kültürel soykırımdan bir kopuş yaşanıyordu. Ulusal Diriliş Devrimi, kendine sahip çıkmak demek, kendisi olmak demek, toplumun kendi kökleriyle birleşmesi demektir. Diliyle, tarihi ve kültürüyle birlikte yaşaması, onlara sahip çıkar hale gelmesi demek, böylece asimilasyonu, kültürel soykırımı reddetmesi demektir.
Serhildanlar Kürt toplumunda böyle bir etki yaptı. Toplum kültürel soykırıma karşı çıktı. Kendi diline, kültürüne, kimliğine sahip çıktı. Bir Kürt ulusal toplumu oluşmaya başladı. Kendi kimliğiyle, kültürüyle yaşar; bununla gurur duyar hale geldi. Böylece yeni bir toplum oluştu, ortaya çıktı. Türkiye’nin devlet egemenliğindeki toplumundan kopan bir toplum olduğu gibi Türk uluslaşmasından kopan bir toplumdu da, Kürt Demokratik Uluslaşmasını yaratan bir toplumdu. Böyle bir toplum yeni bir siyasetin temel kitlesi haline geldi. Gerillanın düzene, devlete karşı mücadelesi Kürdistan üzerinde devlet etkisini kırmıştı, yeni bir toplum ortaya çıkmıştı ki bu toplumun kendine özgü örgütlenmeleri gelişmeye başladı. Özgür yayıncılık gelişti. Sanat alanı örgütlendi. 1990’ların başından itibaren bu mücadeleyle Kürt Demokratik Ulus Toplumu ortaya çıktı. Kendi demokratik kurumlaşmalarını geliştirdi. Bu kurumlaşmaların önemli bir alanı da demokratik siyaset alanıydı.
Devrimci mücadele Ulusal Diriliş Devrimi, Demokratik Siyasetin kitle tabanının demokratik toplumunu ortaya çıkarmıştı. Bu demokratik toplumun siyaseti olarak yeni bir demokratik siyasi akım ortaya çıktı. O zamana kadar Kürdistan’da demokratik siyasetin zemini yoktu. Dolayısıyla her şey savaşla çözülüyordu. Temel mücadele savaş yani gerilla, temel örgütlenme orduydu. On yıla ulaşan büyük gerilla direnişi artık yeni bir mücadele biçimi ortaya çıkartıyordu. Halk direnişi, halk serhildanları onun bir parçası olarak da demokratik siyaset gündeme geliyor, devreye giriyordu. Partinin kuruluşuyla birlikte Ulusal Diriliş Devrimi’yle ortaya çıkan kitleyi kendi tabanı yaptı ve böylece Kürdistan’da ana siyasi akım haline geldi. Türk siyasetinde de yeni bir açılımı ifade etti. Bütün aydınlar, yazarlar, demokratik güçler, gerillaya katılamayanlar demokratik siyaset alanına katıldılar, özgür basın alanına katıldılar. Kültür ve sanat alanına katıldılar. Oralarda görev ve sorumluluk üstlenerek devrimci yurtsever mücadele içerisinde yer almaya, ona katkı sunmaya çalıştılar.
1990’dan itibaren kontrgerilla devreye sokulmuştu, harekete geçirilmişti. Hizbullah özel savaş merkezi tarafından örgütlendirilmişti, Hizbulkontr olarak onlar harekete geçirilmişti. Serhildana karşı kitleyi bastırmak üzere şehirlerde öne çıkan halk önderlerini katletme temelinde JİTEM misali bir kontrgerilla oluşturdular ve saldırıya geçirdiler.
JİTEM’cilerin büyük kısmı PKK’den kaçan hainlerdi. Onları tetikçi olarak kullanıyorlardı. Özel Harp Dairesine bağlı bazı subaylar -Veli Küçük gibiler- bunu örgütlemekle görevlendirildiler. Tetikçi kesimin hepsi PKK’den kaçan hainlerden oluştu. JİTEM bunlardan örgütlendirildi. Bunları serhildanı bastırmak üzere öne çıkan halk önderlerini katletmede tetikçi olarak kullandılar. Hizbulkontra tetikçi olarak kullanıldı. Vuruyor, kaçırıyor, katlediyorlardı. Terör estiriyorlardı, topluma dehşet yayıyorlardı, gözdağı veriyorlardı. Böylece serhildanları bastırmak istediler. Halk serhildanları çıkar çıkmaz hemen devlet buna karşı tedbir aldı ve bastırma hareketi olarak kontrgerillayı harekete geçirdi.
Böylece gerilla mücadelesinin ve halk çalışmasının sonucu, 1990’ların başında bir Ulusal Diriliş Devrimi, Halk Devrimine dönüştü. Demokratik Halk Hareketi, serhildanlar ortaya çıktı. Gerillanın yanı sıra yeni bir mücadele biçimi olarak serhildan devreye girdi. Böylece halk savaşının mücadele alanı, eğitilen gücü genişledi. Sadece gerillaya dayalı bir mücadele olmaktan çıkarak, parti ve gerilla öncülüğünün öncü savaş olmaktan çıkarak gerçek anlamda bir halk savaşı, halk direnişi haline geldi. Bu önemli ve tarihi bir gelişmeydi. 25 yıla aşkın süredir bu gelişmenin ortaya çıkardığı yeni toplum devam ediyor. Bakur’e Kürdistan’ın büyük devrimiydi. Bu, her ne kadar siyasi iktidarı ele geçirememiş olsa da yerel düzeyde kendi örgütlülüğü içerisinde, kendi kendini demokratik çerçevede yöneten bir toplum oluştu. Bu büyük bir devrimdir, toplumdur. Bakur’daki Ulusal Diriliş Devrimine dayandığı için Güney Kürdistan’da bu statü ortaya çıktı. Hala Bakur’daki Ulusal Diriliş Devrimi devam ettiği için Rojava’da 19 Temmuz 2012 devrimi oldu. Bakur’da devrim olmadan diğer parçalarda devrim mi olabilirdi? Bu mümkün değildir. Şimdi AKP-MHP faşizmi bu devrimi tasfiye etmeye çalışıyor ki, Başur, Rojava gibi diğer Kürdistan parçaları dayanaksız, öncüsüz kalsın ve bu şekilde onları da ezip tasfiye edebilsinler. Bunu böyle bilmek, böyle anlamak gereklidir.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS )
YORUM GÖNDER