SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATIK UYGARLIĞA CİLT II (158.BÖLÜM)
6- Yurttaşlık ve ulusallık: Yurttaşlık kavramı, devletle olan bağı ifade eder. Bir nevi devlete üye olmak anlamına gelir. Bu, siyasi bir kavramdır. Herhangi bir etnik veya ulusallık değeri içermez. Ulusallık ise, belli bir ulusa aidiyeti içerir. Tarihi, dili ve kültürü ortak olan, kararlı bir toplumsal form olan ulusal bağları taşımak, siyasi bağları da olduğu gibi taşımak anlamına gelmez. Aynı ulustan olunur, ama aynı devletin vatandaşı olma zorunluluğu yoktur. Devlet üyeliği, zorunlu olarak ulus üyeliğini doğurmaz. Bu ancak faşist ve mutlak otoriter bir anlayışla zorla kabul ettirilebilir.
Kürt toplum olgusunda, bireyler sınırları dahilinde yaşadıkları devletin yurttaşları olmakla, o devlete hakim ulusun üyesi haline gelmiş olmazlar. Kendi milliyet ve ulus kimliklerini ayrı çizebilir ve yaşayabilirler. Ancak içinde yaşadıkları ülkenin tümünde üst bir kimliğin ifadesi olarak, ülke adıyla ifade edilen bir ulusal bağı kabul etmeleri kendi milli aidiyetleriyle çelişmez. Örneğin, “İran ulusundanım, ama aynı zamanda Kürdüm” demek çelişkili olmadığı gibi, daha bütünlüklü bir kimliği ifade eder.
Bu, Irak ve Türkiye için de geçerlidir. “Türkiye halkından veya ulusundanım” demekle birlikte, “Kürt aidiyetimi de taşıyorum” demek daha gerçekçi ve bütünlüklü bir üst kimlikte birliği ifade eder. Etnik kimlikle tüm ülke için geçerli ulusal kimliği karıştırmamak, ikisinin de kendine özgü anlamları olduğunu ve zıtlığı gerektirmediğini göz önünde bulundurmak özgürce bir arada yaşamaya daha çok hizmet eder.
7- Resmi geleneksel toplum ve sivil toplum: Resmi toplum kavramı, devlet ve kurumları etrafında kendi kurallarına göre oluşan insan kümelerini ifade eder. En üst düzeydeki yetkiliden köy bekçisine, işçisinden emeklisine kadar devletin emir ve kurallarına özde bağlı olan bu toplum kesimlerinin hepsi resmi toplum kapsamına girer. Burada memur zihniyeti hakimdir. Devleti her şey sanırlar. Onu dışında herhangi ciddi bir ufuk gelişmeleri yoktur. Eski çağda devlet kölesi durumunda iken, çağdaş koşullarda sınırlı bir özgürlüğe sahiptirler. Ama kendilerini devletle özdeş tuttuklarından, diğer toplum kesimlerinden üstün sayarlar. Yaşamları güvence altında olduğu için aşırı kuralcı ve yaratıcılıktan yoksundurlar.
Geleneksel toplum, devlet dışında kalmış tüm eski toplum öğelerini kapsar. Daha doğrusu bu, kendiliğinden ve örgütsüz toplumu ifade eder. Bu tür toplumlar feodal ve köleci zihniyetle doğal bir zihniyet karmaşasını iç içe yaşarlar. Çağdaş demokratik kurumlar ve insan hakları kuruluşlarından yoksundurlar. Bin yıllardan beri devlet, din ne buyurmuşsa öylesine yaşamayı ve kader denilen teslimiyete boyun eğmeyi erdem sayarlar. Bu zihniyet ve alışkanlıklar, derinliğine bir köleliği yaşadıklarını gösterir. Sivil toplum, başlangıçta feodal devlet dışında özgürce gelişen burjuva toplumu ifade eder. Daha sonra burjuvazinin resmi devlet toplumu haline gelmesiyle kapsamı değişmiştir. Günümüzde devlet dışında, hatta hukuk kurallarına bağlı olmak kaydıyla ona rağmen, özgür bir zihniyete, somut bir toplumsal program ve örgüte sahip olan tüm toplum kesimlerini kapsar. Giderek hem resmi hem de geleneksel toplumun dışında gelişen ve belirleyici olmaya başlayan bir toplum biçimi haline gelmektedir.
Özünde, çözümleyici ve yaratıcı olmayan resmi ve geleneksel toplumun yarattığı boşluktan kaynaklanmakta ve çözümleyici değeri yüksek bir toplum grupları sistemi haline gelmektedir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER