NASIL YAŞAMALI II CİLT -132.BÖLÜM
Ölümümü Bile Düşman İçin Korkulu Bir Hale Getirdim
Bu parti hepinizin partisidir. Kendinizi güçlendirin, üzerinde kıyamet koparın, yeter ki hâkim olalım. Bir yerlere çekme, taşırma olsaydı; daha iyi bir oyuncu olsaydı, aslında her an yeri ona bırakırız. Benim durumum aslında en çekingen, en zorda olan kişinin durumuna benziyor. Ama yük bize bindirildi. Bizimki de bir iddiaydı.
Düşman Kürt’ü o kadar ayaksız, dilsiz, eylemsiz bırakmak istiyordu ki, biz buna dayanamadık. Benim gibi zayıf biri düşman ortamından silkindi ve “bir şeyler konuş ve yap” dedi. O halimle bile öyle yola dizilişler bana iyi gelmedi, öyle çelişkiler anlamlı gelmedi. Yeni bir yapı, yeni bir tavır gerekliliği çok erkenden kendisini hissettiriyordu. İradesi, zihni o kadar bağlanmış olarak yaşamak büyük bir saygısızlıktı. Biz bunu gördük ve karşı çıktık. Bizim gücümüz, yeterliliğimiz var mıydı? Olduğunu söyleyemeyiz, ama yine de cesaret ettik. Hiçbir şey yapmadıysak da dili özgür tutacak konumları yarattık. Bir şeyler anlayabilecek durumu özenle koruduk. Benden başka ne isteyebilirsiniz? Alçakgönüllü olmaya gerek yok, aslında kavga bile etseniz hoşuma gider. Hatta beğenmediklerinizi yüzüme haykırabilirsiniz. Maalesef bu konularda da tepkilerinizi yamanca ortaya koyamıyorsunuz. Hepsi içinizde kalıyor, iyilik de olsa, kötülük de olsa içinizde kalıyor, onu da söyleyemiyorsunuz. Sürekli monolog yapıyorum. Bir Alman dost “Ben bu monoloğu senin gibi yarım saat yapamam, sen 20 yıldır nasıl yapıyorsun, senin yöntemin monolog, diyalog da değil” diyordu. Diyalog iki kişinin konuşmasıdır, monolog tek kişinin sürekli konuşmasıdır. Hâlbuki ben diyaloğa açığım. Hatta milyonlarla coşkulu bir diyaloğa girmek isterim. Karşı taraf sıkılıyor. Zorluk, zayıflık karşı taraftadır, ben de değil. Düşmanın içişleri bakanı “bizi yalnız bir kişi ilgilendiriyor.
Öyle PKK'liler dağda var, onbinlerce PKK'li bizi hiç ilgilendirmiyor, bizi bir kişi ilgilendiriyor” diyor. Benim için bu kıvanç verici, ama sizler için kötü. “Sen bizi temsil ediyorsun” diyeceksiniz, ama mesele benim temsil edip etmemem değil. Çünkü temsil edilenler de bayağı rol oynayabilirler. Sizin temsil durumlarınız da vardır, ama düşman bu kadar peşinde değil. Bizimki, öyle bir temsil düzeyi ki, düşman ciddiye alıyor. Düşman sizi çok zayıf görüyor. Çok yenmiş telakki ediyor. Neden düşman sizi bu kadar yanık-bitik görüyor acaba? Bu sorun benim için geçerli değil. Şu anda beni kendisi için gerçek bir kâbus gibi değerlendiriyor. Keşke düşman sizden de biraz korksaydı, ama ciddiye bile almıyor. Düşman karşısında böyle durmak büyük ayıp. Neden düşman sizi ciddiye almıyor? Düşmanın biraz korkulu rüyası haline nasıl geleceksiniz? Düşmana mı, bize mi bir korkulu rüya olacaksınız? Ben düşmanı hiçe sayıyorum. Arkadaşların yarattığı korku beni neredeyse telaşa boğacak. Yoldaş hiç böyle olur mu? Ama bir yetişme durumudur, yılların ihmalkârlığı sonucudur. Ben mi böyle olun, güçsüz kalın dedim? Ben mi eli kılıçlı-silahlı olmayın dedim? Hayır. Aslında düşmanın yok ettiği her şeyi size geri verdik.
Fakat sizler yeterince yararlanamadınız. Ben kendi düşmanımla karşı karşıya gelsem, bilirim nasıl olacağını. Ölümümü bile yüzyıllarca düşman için korkulu bir hale getirmişim. Bu, benim kendime olan saygımı ifade eder, yüzyıllara bile kendimi böyle dayatmazsam rahat olmam. Hayır! Soruları ayarlayarak yaşıyorum. Yani siz, “Yoldaş sen önümüzü kapattın” diyemezsiniz. Bazı serseriler var içinizde “biz büyük oynamak istiyoruz, önümüzde sen varsın” diyorlar. Ortadadır, ben sizin büyük oynamanızı engelliyor muyum? Hayır. İnsaf sahibi olun, düşmanınıza karşı güç sahibi olmanıza gerçekten olağanüstü destek sunuyorum. Bunu söyleyenler kendini doğru tanımlayabilmeli. Bunu söyleyenler; acaba desteğimiz olmadan 24 saat ayakta kalabilirler mi? Bu soruyu kendilerine sormalı, biraz namuslu, vicdan sahibi olmalılar. “Onlar yiğitmişler de ben önlerini kapatmışım. Veya birçok marifet ellerinden geliyormuş da ben engellemişim.”
Kürdistan'da öyle marifetli, kendi başına ayakta duran kişilikler yok. Yani köydeki korucu bile bana dayanarak maaş alıyor. “Apo primi” denildiğini biliyorsunuz. Şu anda yüzbinler bu primle yaşıyor. Bizim karşımızdaki özel savaş elemanlarının maaşı üç katına çıkmıştır. Hepsi bizim sayemizdedir. Yiğitlik aklınıza gelmiyor ki, sizin aklınız-gözünüz başka şeylerde. Gözü yaşlı olmayan biriniz var mı? Ben bundan sonra doğrulara ve yaşama gelmeyene daha sert yöneleceğim. Artık çocukluk zamanı geçti, yöntemleri değiştirmeye doğru gidiyorum. Öyle sessizce durumları geçiştirmem. Hele sizi düşmanın şekillendirdiği gibi de kabul edemem. Ben klasik-dümdüz yaşamaktan da rahatsız olurum. Öyle kendinize yakıştırdığınız şeyler benim için büyük ayıp ve vurulması, atılması gereken şeylerdir. Bir isyan haline mutlak gelmek zorundasınız. Zaten böyle olaylar çok hızlı gelişiyor. Tabii bu olaylar bazen trajediye dönüşüyor. Her gün intiharvari eylemler var. Yani kendilerini doğru kullansalar her biri bir ulusu kurtarabilir.
Fakat yaşam tıkanıklığından dolayı, önderlik yapma zayıflıklarından dolayı örgütü zor duruma sokuyorlar. Savaşçılarımız şapır şapır gidiyor, o cesaret bende olsa gerçekten önüme koyup da yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Ama hiçbir işe yaramıyor. Bütün bunlar büyük mesele, çünkü dikkat edilirse bu kadar şehit kanı yerde duruyor, onbinlercesi zindanda, halk inim inim inliyor, bütün bunlar büyük meselelerdir, duramayız, mutlaka çare bulmalıyız. Sizin de yüreğiniz biraz duyarlı olmalı. Bireycilik anlamında bir tavuğunuz gitse kıyameti koparırsınız, ama bu kadar şehit kanı yerde, bu kadar mahkûmumuz var, bu kadar acımız-üzüntümüz var, duymak bile istemiyorsunuz.
Hele PKK içinde sahte PKK'lilik ne kadar yaygın. Yani PKK'nin gururunu-gücünü sonuna kadar alıyor, ama hiçbir gereğini yerine getirmiyor. Ben bunlara deli kişilikler diyorum. Zaten PKK içindekiler neredeyse delilerden daha tehlikeli olacak. Önderlik hastalıkları, ne oldum deliliği çok yaygın, yani buna benzer çok tehlikeli durumlar var. Önlemezsek büyük acılar içinde kalacağız. Zaten büyük tutkularımız olmasa lime lime olup giderdik şimdiye kadar. Bir arkadaşınız olarak bunları belirtiyorum, bilemiyorum ne kadar anlaşılıyor.
Aslında ben askeri-siyasi konuları da mükemmel anlatabilirim, ama karşımdakiler ne kadar buna varlar? Bazılarına anlattık, ama büyük bir kısmı bozuk çıktı. Felsefi, artistik konulardan tutalım, askeri-örgütsel konulara kadar anlamaya çok açığım, ama dinleyen, onunla büyümek isteyen az. Mesela ne kadar söz vereceğiniz bile belli değil. Ne söz vermeyi biliyorsunuz ne de verdiğiniz söze bağlı kalmayı. Kendi kendinize sorun sözünüze bağlı kalıp kalmadığınızı. Ben tekrarlamak istemiyorum. Bu çalışmalar için de biraz derinlik gerekli, günceli kesin yakalamak gereklidir.
Derinlik, çıkış, düşmana karşı ayakta kalmak gerekli. Sandığınız gibi kolay olmuyor. Yine düşünmek, bir şeyleri bir araya getirmek zorundayız. İğne ucuyla kazıyarak ancak bir şeyler buluruz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER