SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (154.BÖLÜM)
Üçüncü bir görüş olarak, bilimsel olma iddiasındaki kesimlerin yaklaşımlarını gösterebiliriz. İyi niyetli olmakla birlikte, bu kesim bilimsel yetenek olarak gereken kapasiteye sahip olamamaktadır. Saptadığı olgular bölük pörçük olup sistemli olmaktan uzaktır. Bu yaklaşım, fili bir kılıyla izah etmeye benzemektedir. Dolayısıyla en az diğer görüş sahipleri kadar olumsuz rol oynaması işten bile değildir. Yarım görüş, sistematize olmuş yanlış görüşlerden daha az tehlikeli değildir. Bilimsel yaklaşımın ciddi ve ileri düzeyde bir yoğunlaşmaya ihtiyacı vardır. Hem teorik hem de inceleme ve gözleme dayalı bir birikim sağlanmadıkça, bilimsel yöntemin sonuç vermesi beklenemez. Ortada birçok teorik yaklaşım ile inceleme ve gözlem sonuçları vardır. Fakat bunlar baştan itibaren kendilerini dogmatik ve ütopik etkiden arındıramadıkları ve yine çözümü hedeflemedikleri için, bilgi yanları olmaktan öteye bir sonuca ulaşamamaktadır. Bu yaklaşımın sahipleri doğru, gerçekçi ve uygulanabilir bir politika için çalışmaktan ziyade, sanki bilimsel yolla çözüm imkansızmış gibi sorumsuz bir konuma düşmeyi bilimsellik sanıyorlar.
Halbuki bilimsellik, problemin mevcudiyetine göre çözüm bulmanın biricik ve gerçek aracıdır. Hele benzer sorunlar dünya çapında çözümleniyorsa, bir çözüme ulaşamamanın kabahati asla bilimsel yönteme yüklenemez. Bu durum olsa olsa bu yöntemin yetkin, dürüstçe ve çözüm amacıyla kullanılmadığını kanıtlar. Bilinen ve tedavisi sağlanan bir hastalık için nasıl “tedavi edilemez” denilmezse, onun gibi oldukça olgunlaşmış bir toplumsal sorun için de “çözümü yoktur” denilemez. Böyle bir durumda ancak ehliyetsiz ve yeteneksiz hekimlerden, bunların uyguladıkları ilaç ve yöntemin yetersizliği veya yanlışlığından bahsedilebilir. Bu nedenle bilimsel yöntemde ısrar etmek, tek doğru çözüm yöntemidir. Bilimsellik iddiasıyla yola çıkan milliyetçi ve sosyalist yaklaşımların pratikleri günümüze kadar pek başarılı sonuç vermemiştir. Hatta olumsuzlukta rolleri fazlasıyla vardır. Resmi görüşle işbirlikçi yaklaşımların sahibi olan kesimler de, yol açtıkları sonuçlarla, neleri kazanıp neleri kaybettirdiklerinin sorumluları olarak zaten ortadadır. Hiçbir kesim, ülke genelinde olduğu gibi, sorunun bölgesel alanlarında da olumluluktan bahsedecek durumda değildir.
Kürt sorunu, diğer sorunlarla birlikte, bölgesel çapta bağlı bulunduğu ülkelerin kriz içinde bulunmalarının en temel nedenidir. Bu siyasi yönetimlerin iflası anlamına gelmektedir. Sorunları çözerek değil, bastırarak, gizleyerek, yok ederek veya çürüterek çözmeyi esas alan politik anlayışın nelere mal olduğunu, ilgili ülkelerin içinde oldukları bunalımdan daha iyi izah edecek bir durumdan bahsedilemez. Ortadoğu’nun bunalım gerçeği de bu siyasal zihniyetle yakından bağlantılıdır. Yine eğer Avrupa uygarlığının üstünlüğünden bahsedilecekse, bunun başta gelen nedeni, kendi sorunlarına bilimsel yaklaşmasından ve demokratik çözüm yollarını sonuna kadar denemesinden ileri gelmektedir. Ortaya çıkardığı önemli gelişmelere rağmen, Kürt olgusu ve sorununa bilimsel sosyalizm inancıyla yaklaşım gösteren PKK’nin pratiği de çözüme ulaşmaktan uzak bulunduğundan, kendisini özeleştiriden geçirme zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştır. Bilimsel sosyalizme dürüstçe inancın ve dogmatik tarza yaklaşmış bağlılığın kendi başına yetmediği ve yeterince bilimsel olmayı sağlamadığı iyi anlaşılmak durumundadır. Bilimselliğin kendisi inancı değil, aslında anlamlı kuşkuculuğu esas alır.
Baştan itibaren inançlı olmak bilimsel kuşkuculuğu devreden çıkardığı için, bu durum dogmatizme düşmeyi kolaylaştırmıştır. Zaten dogmatizm düzeyine gelen her inancın, bilimsel temeli de olsa, gerçeği görmenin önünde bir perde konumuna geleceği açıktır. Kaldı ki, gelişmemiş bir feodal toplumdan gelen kişiliklerin sıradan bir bilim terbiyesinden geçmemiş olmaları, duygusal ve dogmatik yönelim içine girmelerini son derece kolaylaştırmaktadır. Hakim kişilik kültürü, bilimsel yaklaşımın önündeki en önemli engeli zemin olarak sunmaktadır. Bilinçli çarpıtma ve yetersiz bilgilenmeler bu zeminle birleşince, adeta kendini kandırma gibi bir durumu ortaya çıkarmaktadır. Yapılan fedakarlık ve gösterilen cesaret ne denli büyük olsa da, sonuç başkalarınca en kötü şekilde kullanılmaya ve alet olunmaya kadar götürmektedir. PKK gerçeğinde de yoğunca yaşanan bu olmuştur. Bu durum tüm ideolojik, politik, örgütsel ve eylemsel yaklaşım ve yöntemleri kapsamlıca gözden geçirmeyi, olumsuz yanları özeleştiri ile aşmayı ve olumluları hakim kılmayı gerektirmektedir.
Bu ise PKK’nin, dünya çapında yaşanan reel sosyalizmin bunalımı ile çağdaş kapitalist uygarlığın bunalımının geçmiş tecrübesinden de büyük dersler çıkararak, kendi pratiğini yeniden incelemeyi ve sonuçlar çıkarmayı bir zorunluluk haline getirmekte; VII. Olağanüstü Kongresi’nde bu doğrultuda atılan adımları VIII. Olağan Kongresi’yle tamamlamayı ve yetkinleştirmeyi hayati kılmaktadır. Bunun başta gelen yolunun bilimsel yöntemin en olası ve çözümleyici politik sonucu yakalamaktan geçtiğini bilerek yaklaşım gösterilmesini ve başarılmasını emretmektedir. Savunmamın tarih, çağ ve bölge çözümlemesini birinci kısımda geliştirdim; bunu esas çerçeve olarak kabul ederek, Kürt olgusunun ve sorununun daha yakından gözlemlenmesini, bundan sonraki kısımda gerçekleştirmeye çalışacağım.
Bu, bir nevi vardığım teorik çözümlemenin en önemli bir pratik sorunda denenmesi anlamına gelecektir. Bazı temel kavramlarla başlayıp dünya, bölge ve Türkiye çapında bilimsel temelde en gerçekçi ve olası politik çözüme ilişkin bir sonuca ulaşmaya çalışacağım.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER