TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (115.BÖLÜM)
Tekoşîn, sömürgecilik konusundaki düşüncelerimizi olduğu gibi savunuyordu. Arkasında Türkiye solundan bir grup vardı, sözüm ona ondan kaynaklanıyordu. İlkel milliyetçilik “Beş Parçacılar”ı ortaya çıkarırken, Kurtuluş denilen grup da bunlardan yararlanmaya çalışıyordu. Sanırım düşman da bu olayları izliyordu. Düşman, ilkel milliyetçilik ve sol maskeli gruplarla birlikte PKK’nin o dönemdeki gruplaşmasını sabote etmeye yönelik çabalar harcıyordu. Daha sonra bu adam çeşitli teoriler üretti. Zaza Kürtlerinin bir “ulus” olduklarını iddia etti. Alevistancılık vb. girişimlerin hepsine karıştı. Şimdi Londra’da yaşadığını duydum. Orada resmen PKK karşıtlığını örgütlemeye çalışıyor.
Aslında orada büyük bir potansiyel vardır. Son göçe zorlananlar önemli bir potansiyel oluşturuyor. Adam bunların arasında çalışıyor. Kürdistan açısından bir çabası bulunmamakla birlikte, aslında gereksiz birisidir. Dediğim gibi anti-PKK’ci bir faaliyet yürütüyor. Aynı kişi, 1975 yılında ilkel milliyetçiliğin temsilcisinin sözlerine benzer bir biçimde, “Sömürgecilik tezleriyle Kürdistan’ın üzerine yürümek CIA’nın işidir” diyordu. Daha sonra sömürgecilik tezini bizden daha iyi savunmaya başladı. Kısacası Tekoşîn’in görüşlerini bu unsur oluşturuyordu. Bir de Alaattin Kapan vardı. Haki yoldaşın katili olduğu için cezalandırıldı. Bunların Kürdistan’la hiçbir ilgisi yoktu. Bir günde birkaç görüş değiştirebilirlerdi. Kısacası Tekoşîn pratiği bazı kayıplara yol açtı; uzun bir süre bizi uğraştırdı. Örneğin Antep’te zayıf kalınmasına ve birçok değerli kadronun savaş dışı kalmasına en azından neden oldu. KUK’un devreye girmesi ise 1979-80 yıllarında epeyce hızlandı. KUK neydi? KUK; Tekoşîn ve “Beş Parçacılar”la alınamayan sonucu alma çabasıydı.
Aslında KUK’un temel görevi buydu. Yurtseverleri kullanarak bunu yapmaya çalışıyordu. Epeyce insan vurdu; çok değerli arkadaşlarımızı katletti. KUK’un Diyarbakır’da, Mardin’de ve Siirt’te katlettiği insanlar arasında çok değerli arkadaşlarımız vardı. Benzer faaliyetlere bu zeminde de devam edildi. Lübnan alanında KUK’u peşimize taktılar. Arkasından buraya “UDG”yi, Komünist Partisi’ni ve Peşeng’i gönderdiler. Kendilerini bu zeminde Irak Komünist Partisi himaye etti. Uzun süre bize adım attırmadılar. Gittiğimiz her yerde, o zaman sahte Kürdistan İşçi Partisi adını kullanan Peşeng burnumuzun dibine dikiliyordu. IKP (Irak Komünist Partisi) ve fKDC (Filistin Kurtuluşu İçin Demokratik Cephe) dahil hepsi, “sizi tanımıyoruz” diyordu. Bu uzun bir süre böyle devam etti. Bunların 1982 yılında denedikleri bir komplo vardı. Onu da açıkladığımı sanıyorum. Bu komplo, FKDC bünyesinde gündeme gelmişti. O zaman Mehmet sait (Ethem Akçan) yoldaşla birlikte FDKC bürosuna oturmaya gitmiştik. Sözüm ona onlardan ayrılmış bir grup vardı. Kendilerine öncü hareket adını takmışlardı. Adamlar bizden de yararlanmak istiyorlardı. Yöneticisi sözüm ona IKP’den ayrılmıştı. Herhalde IKP’nin ajanıydı ve bizi kontrol etmek için gönderilmişti. Bizim ilişki kurduğumuz kişi FKDC’nin politik bürosundan bir kişiydi. Adı ebu Leyla’ydı. Hatta merkez komitesi sekreteriydi. Öbürü de bunun yakın arkadaşıydı.
Sözüm ona Irak’ta yirmi yıl birlikte Komünist Partisi’nin içinde kalmışlardı. Biz oraya gittikten sonra, bu adam da damladı. Kuşkulu tavırlarla yarım saat kadar konuştu. Herhalde bizi öğrenmeye gelmişti. Bizimle görüşmeden sonra, biraz da garip bir biçimde ayrıldı. Evimize yakın bir yerde de kalıyordu. Sanırım 1982’de PKK’nin bağımsızlık çizgisini terk etmeyeceği ve IKP’nin güdümüne girmeyeceği tespiti yapılmıştı. Çünkü KUK, Peşeng ve ötekiler IKP’nin güdümündeydi. Onun bir dediğini iki etmiyorlardı. Kendilerine yer ve olanak tahsis edilmişti. Bizim kendileri için ne denli engel olduğumuzu tespit etmişlerdi. Herhalde TKP’nin de bunda kesin onayı vardı. Yani cephe gerisi bu kadar kapsamlı bir birikime dayanıyordu. Kanımca uygulama görevini de FKDC’ye vermişlerdi. Tabii FKDC’nin dürüst adamları da vardı. Örneğin, kamp ilişkilerini geliştirdiğimiz askeri sorumlunun durumu buydu. Bu tür başka adamları da vardı. Bunların bize dost olduklarına inanıyorum. Ama Irak kökenli olanlar büyük bir olasılıkla dürüst değildi. Bunlar IKP’nin adamlarıydı. TKP’ye sonuna kadar bağlılık duyuyorlardı.
Daha o zaman TKP ile ilişki kurmamızın çok iyi olacağını belirtiyorlardı. Behice Boran henüz sağdı. Bize bir adamı gelmişti. Kendisiyle ilişki kurduk. Kendilerine bakılırsa, IKP bizi “ılımlılaştıracak” ve TKP’ye teslim edecekti. Böyle ilişki kurduk. Ama dürüst olmadıkları gibi, niyetleri de değişikti. Yine sözünü ettiğim adama döneceğim. Adam epeyce kuşkuluydu. Arabayla önümüzden geçti. Tuhaf şeylere tanık olduk. Bu bir komplo ya da şantaj olabilirdi. Kendisi evimize yakındı. Dolayısıyla o zaman oldukça dikkatli davrandık.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER