NASIL YAŞAMALI? II CİLT -85.BÖLÜM
“Ben sadece özgürlüğe tutkuluyum.”
Üçgendeki Tuzak
Kadın çözümlemelerindeki kapsamlı gelişmenin en temel nedenlerinden biri de tarih boyunca egemen sömürücü sınıfların, özelde de erkek lehine dönen toplum statüsüne karşı, eleştiri ve kadın lehine hak eşitliği, özgürlük gereği gibi adımlar atmak istiyoruz. Kadına, partilileşme süresi boyunca, saygılı ve ortaklaşa mücadele edilebilecek bir cins olarak yer vermeye çalıştık. Sosyalist bilinç, hareket alanı, eşit ve özgür zemin kadın için de geçerlidir ve kadın bu ortama sonuna kadar katılmalıdır. Partilileşme tarihimiz boyunca kadın katılımının neyle, nasıl olacağı ve sonuçları bütün yönleriyle ortaya konulmaya çalışılmıştır. Kadını değerlendirdikçe, mücadeleyle tanıştırdıkça gördük ki, herkes kadını kullanmış, çirkinleştirmiş ve insanlığın başına bela etmiş.
Aslında ben kadından uzak durmaya çalışan biriyim. Denilebilir ki, bu konuda hem inisiyatifi hem de düşünmeye karşı kendimi sıkı tutan biriyim. Kadını kullanmak istemiyoruz, ama kadın da bizi istismar etmemelidir. Emeğini ucuz kullanmaktan, kendini küçük, hor görmekten de ötededir. Bilimsel yaklaşım gereği, günahkâr birisi yerine koyup kullanmanın çok acımasız bir yanılgı olacağı kendiliğinden belli oluyor. Yine kadının özgürlük saflarında olmamasının insanlıkla, tarihle de pek bağdaşmayacağı, çözümün böyle olmayacağı açıktır. Böyle bir çözümü esas alanların ise ikiyüzlü oldukları, iğrenç bir biçimde kadını kullandıkları gözler önündedir. Genel durum böyle olurken ezilen halk gerçekliğimizi ve kadını adım adım özgürlük yaklaşımına ulaştırmanın zorunluluğu ortadadır. Birçok kadın ilişkisi partilileşmekle birlikte geliştirilmek istendi. Bu en başta yakın bir ilişki olarak kötü bir muhatapla başladı.
Muhatabımız olan aile devletin, Kürdistan'da elli yıllık en güçlü dayanağı. Aile, ajanlıkta oldukça gelişmiş ve kültür olarak da tamamen devlet fideliğinde, tam bir Kemalist olarak yetiştirilmiş. Buna rağmen biz, bu gençlerin devrimcileşebileceğine inanıyorduk ve bu anlamda bazılarını da saflarımıza çekmiştik. Tabii karşımızdaki bu tipin ne kadar özgür yaşam düşmanı olabileceği daha sonraki süreçte ortaya çıktı. Bir erkeğe, özellikle bizim konumumuzda, Kürdistan gerçeğine bilimsel sosyalizmin ışığıyla yaklaşan ve buna son derece özverili bir grup hareketiyle iddialı bir çıkışa yol açan önde gelen bir konuma çok yaratıcı bir biçime sahip böyle birine, düzenin en yetkin işbirlikçi konumundaki bir karargâhından, ocağından gelen, çok iyi yetişmiş, yüzü ayrı, içi ayrı bir kişiliğin neler yapabileceğini başta kestirmek oldukça zordu. Süreç ilerledikçe ortaya çıktı ki, büyük bir tuzakla karşı karşıyayız.
Söz buradan açılmışken, JİTEM'i örgütleyen binbaşı, Cem Ersever'in yazdığı bir kitap var. Ersever gerçekten Kürdistan'da örgüt eviyle en amansız uğraşan ve faili meçhul cinayetleri örgütleyen, PKK'nin içine her türlü sızma-ajan gönderen kişidir. PKK'yle ilgili bütün bilgiler Ersever'in elindedir ve PKK'ye yönelik ajan faaliyetleri geliştiren bütün kadın ve erkekler Erserver'le ilişki halindedir. Dolayısıyla kitabın onun tarafından yazılması da anlaşılırdır. “Şeytan Üçgeni” isimli kitabında sanırım Parti Önderliği'nin bazı çalışmalarını deşifre etmeye çalışıyor. Ersever yazdığı birinci kitapta da bazı PKK gerçeklerini deforme edip, anti-propagandaya, psikolojik savaşa dönüştürmek istiyordu. İkinci kitap da kadın sorunuyla ilgilidir.
Bu sorunla ilgili bir kitap yazmasının nedeni, son yıllarda kadın özgürlüğünde tam bir hamle geliştirmemizden dolayıdır. Bu öyle bir gelişme ki, hem o gerçek şeytan tuzağını bize ve erkeğe kuran kadına rağmen, eşitliğe doğru gidiyor.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER