TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (116.BÖLÜM)
O zaman KUK ve Peşeng, IKP ile birlikte aldıkları ortak kararla Kürdistan’ı bize kapatmak istiyorlardı. Hazırlıklarımız vardı; Hakkari’ye girmek istiyorduk. Önümüze oldukça ciddi engeller çıkardılar. IKP bize bu adımı attırmamak için bir görevlisini Mardin’e kadar gönderdi. Adı herhalde ebu Şoreş’ti. Adam sözümona PKK’yi durduracaktı. Güneyli Kürtleri iyi kullanıyordu. I-KDP, Sami Abdurrahman çevresi ve Yekiti ile çelişkilerimiz vardı. Yekiti’yi biraz değerlendirmeye çalışıyorduk. Yani bizim Hakkari’ye girişimiz öyle kendiliğinden, basit ve provokasyonsuz gerçekleşmedi. On yoldaşımız Hêzil çayında şehit düştü. Bu grubumuza kılavuzluk eden kişi, I-KDP’nin en meşhur kılavuzuydu. Adam komplocuydu. Başta Mehmet Karasungur ve Hamit Avcı yoldaşlar olmak üzere, Doğu Kürdistan’da bulunan arkadaşlar bunların denetimi altındaydı.
1982 yılına kadar arkadaşlarımıza adım attırmadılar. Daha sonra bu grubumuz Lolan’a indiğinde, üzerlerinde tam denetim kurdular ve kendi çizgileri dahilinde tutmak istediler. Bu güçlere karşı büyük bir mücadele verildi. İçimizden bazıları onların kuyrukçuluğuna soyundu. Biz bağımsız tutuma yönelinmesini istedik. 1985’lere doğru gelindiğinde, bizde ortaya çıkan ısrarla silahlı savaşım çizgisine gelememe ve onu uygulamama, IKDP’nin dayatmalarının sonucuydu. Bazıları bu dayatmalara epeyce inanmışlardı. Bu oldukça belirgindi. Bunların arkasında I KDP vardı. Sıkışmaları durumunda I-KDP’ye gideceğini düşünenler de mevcuttu. Daha sonraları otuza yakın kişinin bunlara sığındığını biliyorsunuz. Gücü bunlara kim verdi? IKP, I-KDP ve CUD bizden az adam kaçırtmadı. İlkel milliyetçilik tamamen tasfiye edilmemizi hedeflemiştir. Bu da çok büyük bir dayatmaydı. Düşmanın da körüklediği ve özellikle düşman öğelerin tahribat yaparak kaçtıkları bir karargah onların platformuydu.
İlkel milliyetçilik bu alanda mücadelemizi epeyce engelledi. Kaçanlar hep bu güce sığınarak, atacağımız adımları engellemeye çalıştılar. Bu durum nedeniyle 15 Ağustos Atılımı’nı zorbela başlatabildik. İçimizdeki savaşa inanmayanlar ne yapıyorlardı? IKP’nin durumu zaten belliydi, engellemeleri ortadaydı. IKP ile çok yersiz bir çatışma ortamı yaratılınca, sekiz değerli yoldaşımızı şehit verdik. Aslında 1985 yılı kışını çıkarmak çok zordu. Neredeyse ciddi bir yenilgiyle karşı karşıya gelmişken, belimizi zor doğrultabildik. Bu duruma düşmemiz, bu provokasyonla çok yakından bağlantılıydı. İçimizden bazıları, arkadaşlara, “Bunların üzerine gidin ve ölün” diyorlardı. Grubun içine çekildiği çatışma ortamı, gerçekte bir bitirme projesiydi. Bunlar, dışarıdan içimize dayatılmış feodal ve küçük-burjuva serserileri kullanarak intikam alıyorlardı.
Bizi Mardin’e ve Hakkari’ye sokmama iddiasında bulunanlar, aslında gerisinde düşmanın oldukça planlı ve örgütlü faaliyetlerinin olduğu sızmalar, dayatmalar ve gruplar oluyordu. On-onbeş tanesiyle uğraştık. Bu size basit gelmemelidir. Yani bunlara karşı verilen ideolojik ve politik mücadele çok kapsamlıdır. Bu mücadele birçok yoldaşımızın yaşamına mal olmuştur. Ulusal kurtuluş saflarında PKK’nin ideolojik ve politik etkinliğini sağlamak baş lıbaşına bir tarih konusudur. Birçok arkadaşımız safça bu güçlerin komplolarına kurban gitti. Bazıları kaldıramayıp terk etti. Zorlamalarımız karşısında sınırlı bir kesimi durumu kurtarabildi. 1985’lere doğru geldiğimizde, daha çok etkili olan bunların bu cephedeki konumuydu. Tabii Türk solu da devredeydi. Türk solu içinden Dev-Yol ve Kurtuluş, 1985 yılına kadar provokasyonu dayattı. “Beş Parçacılar” biraz da Halkın Kurtuluşu’ndan yüz alıyorlardı. Bunlar hem ilkel milliyetçilikten, hem de Türk solundan destek buluyorlardı. Bu konuda her iki gücün de tam kullanılma durumu vardı.
Çünkü PKK, yurtseverliği ve sosyalizmi birlikte uyguluyordu. PKK’nin sosyalizmine Türk sosyal-şovenizminden, yurtseverliğine de ilkel milliyetçilikten bir kol dayatılıyor; hem sosyalizm hem de yurtseverlik boşa çıkarılmak isteniyordu. Bunlar bu biçimde bize karşı çok kullanıldı. Başlangıçta IKP, I-KDP, Kurtuluş ve Tekoşîn, daha sonra Rizgarî ve Dev-Yol başımıza bela edilmek istendi. Hala birbirleriyle ilişkileri vardır. Sözümona Kürt temsilciliğini bunlar yapacaktır. Bunların hepsi TKP’nin işbirlikçileriydi. Sorun şuydu: Sosyal-şovenizmin PKK’nin tarihsel çıkışından zarar görmemesi gerekiyordu. Öbür yandan ilkel milliyetçilik de zarar görmemeliydi.
PKK hareketinin sosyal-şovenizmi yok etmesi, TKP'nin iflası demekti. Günümüzde bu iflas tarihsel planda gerçekleşti. Bu büyük bir olaydı. Geçen yıl ilkel milliyetçiliğin iflası da kesinleşti. Ama bu öyle sıradan bir iflas değildi. Bu, onbinlerce insanımızın, binlerce aydının ve yüzlerce sosyalistin yaşamına ve Kürdistan’ın boşaltılıp viraneye çevrilmesine mal olmuş bir tasfiyeydi.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER