SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (156.BÖLÜM)
3- Ulus ve ulusal devlet: Daha çok kapitalist üretim biçiminin yarattığı iç pazar etrafında canlanan ve bir üst kimlik olarak ulus halinde form kazanan benzer aşiret ve kavim topluluklarının dönüşümünü ve devletleşmesini ifade etmektedir. Ortak pazar, yerel lehçe ve kültürlerden ortak bir dil ve ulusal kültür formlarına yol açmaktadır. Böylelikle ekonomik birlik, dil ve kültür birliği ile birlikte, eskinin hanedana dayalı ve feodal aristokrasinin çıkarlarını birleştiren monarşiden, burjuvazinin önderliğinde çıkarları birleşen tüm halk kesimlerinin siyasi birliği olarak cumhuriyet biçiminde yeni bir siyasi yönetim tarzına da geçilmiş olmaktadır. Cumhuriyete ağırlıklı olarak kapitalist siyaset tarzı hakim olmakta, aşiretsel ve kavimsel bağlar ulusal pazarın gücüyle ulusal bağlara dönüşmektedir. Ulusal devlet bu süreci daha bilinçli ve planlı biçimde, bazen de zorlayarak hızlandırmaktadır. Çağımızın esas toplumsal formları olarak ulus ve onun siyasi ifadesi olarak cumhuriyet yönetimleri böyle doğmaktadır.
Artan küreselleşme ve özellikle yeni bilimsel-teknik gelişmenin zorladığı dünya çapındaki pazar ve piyasa güçlerinin oluşumu, ulusal pazarı ve onun devletini engel konumuna sokmuş bulunmaktadır. Dolayısıyla ulus ve ulusal devlet, dünün feodal hanedanlarının tutucu rollerine benzer bir konuma gelmekte; giderek önem kazanan uluslar üstü siyasal, hukuksal ve ekonomik birimler ortaya çıkmaktadır. Bölgesel çapta ekonomik ve siyasal oluşumlar önem kazanmaktadır. Uluslararası toplum tarihin güçlü dönemini yaşamaktadır. Kürt toplumsal olgusu, ulus ve ulusal devlet gelişimi karşısında daha çok ortaçağ koşullarında yaşamaktadır. Güçlü olan aşiret bağları ve üstten işbirlikçi bağlar nedeniyle ne bağımsız bir ulusal pazar oluşturabilmekte, ne de ulusal devlete yönelebilmektedir. Stratejik konumu da bunda olumsuz rol oynamaktadır. Hakim devletlerin kendileri de ne iç pazarın, ne de gelişkin ulusal siyasal bağların gelişmesine fırsat tanımamaktadır. Dolayısıyla modern toplum koşullarına ağır ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlarla girilmektedir. Ulusal dil ve kültürün çağdaş araçlarla gelişmesine fırsat tanınmamaktadır.
Hakim ulusal topluluklar devlet sayesinde kendi dil ve kültürlerine maddi ve manevi olarak alabildiğine ayrıcalık ve çok yönlü gelişme olanakları tanırken, Kürtçe’nin payına düşen yasaklama ve inkar olmaktadır. Aynı şey ulusal ve ekonomik faaliyetlerle özgür siyasal ilişki ve kurumlar için de söz konusudur. Toplumun öz çıkarlarına ve kaynaklarına dayalı bir ekonomiyle, yine özgür ifadeyi esas alan bir düşünce ve siyaset kurumlaşmasına fırsat tanınması şurada kalsın, en sert cezalandırmalara konu olmaktadır. Kültürel kimliğin özgür yaşatılmasına da benzer yasaklamalar dayatılmaktadır. Bu yönüyle ortaçağları bile geride bırakan bir inkar, yasaklama ve zoraki asimilasyon söz konusudur. Kürt olgusunun ve ona dayalı sorunun bu kadar ağırlaşmasında, çağın gidişatına ters bu dayatmaların payı belirleyici olmaktadır. Kürt olgusunun yaşadığı bu çağdaş gerçeklik, milliyetçilik temelinde benzer bir ulus ve ulusal devlet haline gelinmesinin zorluklarını ortaya çıkarmaktadır.
Diğer yandan ulus ve ulusal devletin tek çağdaş seçenek olarak önemini yitirmesi ve daha çok önem kazanan toplum, siyaset ve devlet biçimi olarak demokrasinin öne çıkması, demokratik çözüm yolunun daha geçerli olacağını göstermektedir. Ulusal devlet haline gelmeden de rahatlıkla aynı demokratik devlet içinde özgür bir ulusal topluluk halinde yaşamak daha uygun ve zenginleştirici olmaktadır. Eskinin birçok ulusal devleti federal birlikler yönünde evrim göstermektedir. Dünyanın en güçlü devleti olarak ABD’nin federal niteliği, Avrupa’nın tümünde benzer biçimde AB federalizmine doğru yol alınması bu yeni doğrultuyu göstermektedir. Bu durum Kürt sorunu açısından da, Kürtlerin yaşadıkları devletlerle demokratik birlikteliğe dayalı çözüm yollarına olanak tanımaktadır.
Geniş bir sivil toplum projesine dayalı olarak oluşturulacak demokratik siyaset araçlarıyla, milliyetçi önyargılara fırsat vermeden ve olası şiddet yöntemlerine başvurmadan, barışçıl yöntemlerle çözüme gidebilirler. Milliyetçi şiddet ve ayrılığa düşmeden geliştirilecek bu yol, tüm etnik toplulukların kültürel varlıklarını korumalarını ve özgür yaşamlarını daha mümkün kılmakta ve dünyanın giderek esas aldığı çözüm olmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER