FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ-38.BÖLÜM
14. 2018 Şehir Savaşının Hedefleri ve Rolü
a) Hedefler
Anti-faşist direnişte, şehirdeki eylemlilikte, özellikle hedefler konusu da önemlidir. Belki biraz bunlar üzerinde durmak faydalı olabilir. Bir düzeyde de tartışmalı olan bir konudur. Eskiden, daha fazla sınırlama ve hassasiyet vardı. Bu yüzden tartışılıyordu. Giderek o var olan sınırlamalar azaldı. Kuşkusuz, bazı sınırlar yine var, ideolojik bakımdan dikkat etmemiz gereken hususlar var. Her ne kadar topyekûn direniş desek de, sınırsız değiliz oto-sınır var. Resmiyette kararlaştırılan bir durum değil de; fiili olarak kendini sınırlandıran, daraltan yaklaşımlar var. Bu, bütün mücadele güçlerinde var; gerillada öyle, gençlikte öyle, özsavunma güçlerinde daha da bir öyledir. Bu dönemde kendini oldukça daraltan, sınırlandıran bir yaklaşım var. Elbette böyle bir durumun, topyekûn direniş koşullarında oluşması normal değildir. Anormaldir, dahası, zorlayıcıdır.
Hassas olduğumuz konular nelerdir? Sivillerin zarar görmemesiydi. Bu, bizim için ideolojiktir. Mesela, Kürdistan’da sömürgeciliğe ve soykırımcılığa karşı mücadele ediyoruz. Kürdistan’ın özgürlüğünü sağlamak istiyoruz, ama bugün daha da somutlaştı ki; Özgür Kürdistan, Demokratik bir Türkiye’nin olmasına bağlıdır. Dolayısıyla, Demokratik Türkiye Devrimi ile Özgür Kürdistan Devrimi, iç içe bir bütün halindedir. Bu şimdi daha çok somutluk kazandı, ama Önder Apo’nun yaklaşımı baştan beri böyleydi. THKP-C sempatizanı olduğunu, Mahir Çayan’dan hangi düzeyde etkilendiğini hiç gizleme gereği duymadı. Diğer yandan 73’te grup kurma, örgüt olmaya adım attı, ama 74’te de ilk eyleme geçen, rol oynayan örgüt ADYÖD oldu. Önderlik onun yönetiminde yer aldı. “Başkanlık yaptım” dedi.
ADYÖD, 12 Mart’tan sonra Türkiye Devrimci Hareketi’nin örgütlendiği bir alandı. Önderlik en aktif katılanlardan biri oldu. 71’deki devrimci çıkışı zihniyet ve tarz olarak ortaya çıkan sonuçlardan çıkartılan dersler temelinde kendisini özeleştiri ile yenilemeyi, yeniden oluşturmayı hedefledi. ADYÖD’e, şimdiki gibi Demokratik Türkiye, Özgür Kürdistan’ı yaratmak üzere yaklaştı. Türkiye Devrimci Hareketi ile Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin üsteki çatı örgütü olarak baktı. Türkiye Demokratik Devrimi ile Kürdistan Ulusal Kurtuluş Devrimi’ni sağlayacak, bu iki stratejik devrimi gerçekleştirecek ortak örgütlülük olarak gördü ve devrimleri de stratejik ele aldı.
Kürdistan’da mücadeleyi yoğunlaştırıp gerillaya dönüştürdüğü zamanda da bu anlayıştan, teorik ve stratejik yaklaşımdan hiç vazgeçmedi. 12 Eylül Darbesi olduğunda da hemen ona karşı oluşturduğu örgüt; Faşizme Karşı Birleşik Cephe oldu. Tıpkı ADYÖD gibi Türkiye devrimci, demokratik örgütleriyle birlikte bir anti-faşist cepheyi, darbeye karşı durmayı esas aldı. Bunu ciddi teorik formasyonlara dayandırdı. Türkiye devrimi ile Kürdistan devriminin stratejik konumuna hep dikkat çekti. O stratejik birliği yürütecek bir üst ortak örgütlülüğe her zaman açık ve hazır oldu, o anlayışla hareket etti. Bu, Önder Apo’da teorik ve stratejik duruştur. Bir politik duruş, bazı menfaatlere dayalı bir yaklaşım, bir ittifak duruşu ya da birbirimizden yararlanalım duruşu değildir. Ortak devrim yapma duruşudur. Devrimlerin ortaklığını ifade ediyor. Dolayısıyla, bu durum şimdi daha fazla politikleşmiş bir konumdadır. Önder Apo, başta da bu düşünceye göre hareket etti. Şimdi politik, pratik duruş, bunun ne kadar zorunlu olduğunu hem ortaya koyuyor hem de bunun böyle olması gerektiğini herkese gösteriyor.
Böyle olunca, kuşkusuz bizim her yerde eylemlerimize dikkat etmemiz lazım ki, ediyoruz da. Çünkü sadece düşmanı vurmak için eylem yapmıyoruz. Toplumu eğitip, örgütlemek, toplumun eğitilip, örgütlenmesinin önünü açmak için toplumu da örgütlemeye çalışıyoruz. Aslında, eylemimiz bir propaganda ve örgütleme aracıdır. Önderlik gerillayı böyle tanımladı. Gerçekten de, toplumu eğiten, örgütleyen gerilla oldu, bu temelde mücadele gelişti.
Niye böyle yaptık? Çünkü biz bu toplum için mücadele ediyoruz. nihayetinde zaferi kazanacak olan bu toplumdur. Amacımız toplumu eğitip, örgütleyerek mücadeleye sevk etmektir. O halde, eylemlerimiz, bunu gerçekleştirecek nitelikte olmak durumundadır. Kuşkusuz benzer durum, Türkiye için de geçerlidir. Madem ki Kürdistan Özgürlük Devrimi, Demokratik Türkiye Devrimi ile bu kadar iç içe, bu kadar bağlı, ortak bir devrim pozisyonunda, o halde Kürdistan’da devrimci mücadeleyi geliştirip, devrimi zafere taşıyacak olan toplumu eğitip, örgütlemeye bu kadar önem verdiğimize göre, aynı derecede Türkiye toplumunun eğitilip, örgütlenmesine de önem vermeliyiz. Oradaki eylemlerimizin de amacı o olmalı, tek boyutlu olmamalıdır. Sadece faşizme, sömürgeciliğe vuran, faşist güçleri darbeleyen olmamalı, aynı zamanda toplumu eğiten, örgütleyen, bilinçlendiren olmalıdır.
Sınırlandırma bu anlamdadır. İdeolojik boyuttan kasıt budur. Bunun için, eylem yaptık mı Türkiye toplumu da kabul etmeli, olumlu etkilenmeli, eylemlerimize sahip çıkmalıdır. Emekçileri, kadınları, gençleri kendi eylemleri gibi görmelidir. Kendilerine karşıt görmemelidirler.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS )
YORUM GÖNDER