SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (173.BÖLÜM)
Kürtlerin tarihinde Medlerin yeri, köleciliğin klasik çağında başlangıç rolünü oynamasıdır. Özellikle son büyük antikçağ köleliğini temsil eden Asurların yıkılışı, Ortadoğu ve hatta onunla bağlantılı olan tüm uygar dünya tarihi açısından bir dönemin kapanışıdır. Antikçağ köleliği ile klasik çağ köleliği arasındaki fark, “vahşi kapitalizm” ile “uygar kapitalizm” arasındaki farka benzer. Birincisinde sınır tanımaz bir zor belirleyici iken, ikincisinde daha çok kural ve hukukla belirlenmeye çalışılan düzen söz konusudur. Antikçağın temel teknik araçları tunçtan yapılmayken, klasik çağ teknik açıdan demir çağıdır. İdeolojik açıdan da antikçağ tanrı-krallar (mitolojisine) anlayışına dayanırken, klasik çağın temel ideolojik biçimleri tek tanrılı dinler ve felsefedir. İki dönem arasında teknik, üretim, devlet yönetimi ve ideolojik açıdan önemli ayrımlar bulunmaktadır.
Özellikle tanrı-krallar yerine, devlet yönetiminde tanrının ilk sıradaki vekili krallar söz konusu olmaktadır. Bu ciddi bir yumuşamaya işarettir. Asurların yıkılışıyla bu kölelik anlayışı tarihe gömülmüştür. Yerine kurulan Med-Pers İmparatorluğu’nun dayandığı toplum ve mitoloji-din anlayışı, klasik kölelik çağının ruhu ve özüdür. Zerdüşt ve İbrahimi gelenek bu dönüşümün ideolojik gücünü yaratırken; Demirci Kawa şahsında demir tekniğini hem üretimde hem de savunmada kullanan bölge aşiret federasyonları, yeni klasik dönemin esas hazırlayıcı gücü olmaktadır. Doğu uygarlığının Batı uygarlığına en büyük katkılarından biri de bu noktadadır. Klasik çağı başlatan süreç, Zerdüşt’ün büyük özgürlük zihniyetini, ruhunu ve iradesini aradığı ve geliştirdiği Medya ülkesinde mayalanmıştır. Hurrilerden başlayıp Medlere kadar süren üç bin yıllık bir direniş süreci; Demirci Kawa’nın sembolleştirdiği direnen halk gerçeğiyle, Zerdüşt’ün şahsında dönüşen özgür iradenin ortaya çıkardığı, fazla yazılı tarihe yansımasa da, aslında özgürlük yanı ağır basan en büyük tarihsel süreçtir.
Daha somut bir ifadeyle, Sümerlerden Asurlara kadar insanlığın antik çağ adı altındaki en büyük kölecilik tarihi ne kadar önemli bir gerçekse, Hurrilerden Medlere kadar merkezinde Kürtlerin ataları ve analarının rol oynadığı özgür zihniyet ve irade direnişi, aşiretlerin temelini teşkil ettiği direnen halklar gerçeği de o denli önemli bir tarih gerçeğidir. Biri egemen sömürücülerin zorbalık ve talan tarihi iken, diğeri halkların emeklerine ve özgürlüklerine sahip çıkan özgürlük ve emeğin mücadele tarihidir. Medya ülkesinde atılan son adımın değeri bu denli önemli olmaktadır. Tüm Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’ya kadar halkların en büyük yenilik, yeniden doğuş ve özgürlük bayramı olarak değer yüklemesi de bu tarihsel gelişmeyle yakından bağlantılıdır. Antikçağ köleliğinden kurtuluşun uygarlık ve dünya halklarının geleceği açısından en büyük reform veya dönüşüm adımlarından birisi olması tesadüf değildir.
Neolitik toplumla insanlığın kazandığı tüm insancıl değerler antik çağın köleci zorbalığıyla tarihin diplerinde adeta zindana tıkılırcasına çakılmakta; sanki özgür ve eşit insanlık hiç yokmuş gibi bir mitoloji ve din yaratılmaktadır. Sanki insanlığın kaderi kendi gölgesine bile sahip çıkamayacak bir kölelik ve kullukmuş gibi, sanki azgın bir sömürülü ve cezalandırmalı uygarlık sistemi tek geçerli düzenmiş gibi bir dünya yaratılmaktadır. Kralları tanrılaşan, emekçileri ise zebanileşen bir ideolojik-mitolojik din, sonsuz kader inancıymış gibi tüm ruhlara ve zihniyetlere yerleştirilmektedir. Yeni toplumun, sınıflı toplumun Sümer ve Mısır rahip tapınaklarında gerçekleşen bu icadı tarihte büyük bir gelişmedir; ama özgür insanlığın da büyük kaybıdır. Bu dönemin tarihsel diyalektiği böyledir.
Alman filozofu Nietzsche, Zerdüşt için “Böyle buyurdu Zerdüşt” deyişine dayalı büyük eserini boşuna yazmamıştır. Bu aslında Zerdüşt ve geleneğinin temsil ettiği özgür irade isyanının adeta köleci tanrıyı, dolayısıyla rahiplerin ve tanrı-kralların en derin kulluk sistemlerini sorgulaması ve sarsması anlamına gelmektedir. Zulmün ve sömürünün tanrısal simgeleri putlar sarsılır ve kırılırken, insanlık için daha katlanılır bir yaşam yolu aralanmaktadır. Neolitik dönemden kalma özgürlük anıları kayıp cennet anısı, insanlığın yeni umut ve kurtuluş özlemine dönüşmektedir. İbrahim’in daha affedici insanı kurban kılmaktan alıkoymuştur dost tanrısı ile Zerdüşt’ün sorguladığı ve karanlığa karşı aydınlığın zaferiyle yüce üstünlüğe geçen tanrısı, özünde bu büyük emek ve özgürlük mücadelesinin dini örtü altında ifade edilmesinden başka bir anlama gelmez. Bu dönemlerin tüm mücadeleleri mitolojik ve dini bir düşünce tarzıyla dile getirilir.
Tüm insanlık için istisnasız bu böyledir. Eğer emek ve özgürlük mücadelesini anlamak istiyorsak, mitolojinin ve dinin dilini çözümleyerek bunu başarabiliriz. Öyle sanıldığı gibi, mitoloji ve din, hayalci ve içi boş anlatımlar değildir. Tersine binlerce yıllık insanlık tarihinin kendine özgü düşünce tarzlarıyla dile getirilmesidir. Mitoloji ve dinler çözümlenmedikçe ve bilimsel dille doğru yorumlanmadıkça, neolitikten yakın çağa kadar tarihi doğru bir anlatıma ve bilimsel bir ifadeye kavuşturmak yeterince başarılamaz. Eksik kalır, yanlış olur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER