SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (157.BÖLÜM)
4- Askeri ve siyasi çözüm: Tarih boyunca toplumların içine düştükleri ağır problemleri ya içe ya da dışa yönelik şiddetle çözmeye çalıştıkları çokça gözlemlenen bir husustur. Özellikle sınıflı topluma dayalı devletler, ihtiyaç duydukları her şeyi esas olarak şiddet güçlerine, yani askeri ordulara dayanarak elde etmeyi klasik bir yöntem haline getirmişler; bunun için bahane yaratmayı diplomasinin görevi bellemişlerdir. Artı-ürünün sınırlı olduğu ve askeri dengelerin çok eşitsiz yaşandığı devirlerde, son tahlilde dünya düzenini belirleyen, askeri gücü en çok olan devlettir. Bu devlet başarılı oldukça bir cihan imparatorluğuna kadar gidebilmekte, başarısız olduğunda ise yerine kurulan devlet benzer role soyunmaktadır. 20. yüzyılın ortalarına kadar, tarihin temel kurallarından biri bu gerçeklik olmuştur. Nükleer dehşet dengesi kurulduğunda ve ayrıca bilimsel-teknik devrimler askeri yöntemleri verimsiz kıldığında, o zaman sorunlara daha çok siyasal yöntemlerle yaklaşımlar geliştirmek giderek kaçınılmaz olmaktadır. Olası bir dünya savaşının kazanan ve kaybeden için fazla bir anlamı olmayacaktır.
Bu durumda siyasi yöntemlere ağırlık vermek çağın bir kuralı haline gelmektedir. Şüphesiz bunda askeri yolların pahalıya patlaması ve verimli olmaktan çıkması temel rol oynamaktadır. Dolayısıyla mevcut toplumsal sorunları demokratik kriterlere göre çözümlemek temel yöntem olmaktadır. Bunda siyasi sınırları değiştirmeden de her türlü ulusal, etnik, dini ve kültürel sorunları çözmenin imkan dahiline girmesi, bu yönlü pratiklerin yaşanması rol oynamaktadır. Kürt olgusu ve sorunu açısından çağın bu yönlü gelişim göstermesi elverişli bir konum yaratmaktadır. Ne dıştan dayatılan askeri zora, ne kendisinin geliştirdiği zora gereksinim duyulmadan, demokrasinin temel kuralları üzerinde anlaşarak, diyalogla bir çözüme gidebilmek, yeni ve gerçek bir olanak sunmaktadır. Askeri yolun her iki tarafa muazzam kaybettirdiği ortadayken, sonuçta tüm tarafların kazanacağı bir çözüme gitmemeleri düşünülemez. Askeri yol ancak faşist bir inkarcılık ve yok etme anlayışıyla mümkündür ki, bunu deneyen gücün de dünya çapında teşhir ve tecrit olması kaçınılmazdır. Dünyada yaşanan birçok örnek, faşist ve inkarcı yöntemlerin şansının uzun dönemde kalmadığını göstermektedir.
Kürt sorununun askeri yöntemin dışına taşırılarak demokratik siyasi bir platforma kaydırılması önemli bir görev konumundadır. Milliyetçi önyargıları kıran geniş bir sivil toplum pratiği, geçmişten kalma psikolojik engelleri aşacağı gibi, demokratik hoşgörü ve barış ortamının her tür çözüm için yaratıcılığı teşvik ettiğini gösterecek; sorunu yıllarca bir bölücülük tabusu olmaktan çıkarıp, çağdaş vatandaşlık hukukunun da bir gereği olarak, en güçlü ülke ve devlet birliklerinin demokratik ölçütlerin uygulanmasından geçtiğini kanıtlayacaktır. Demokratik siyasi yöntemin çağdaşlığı bu şansı vermekte, dolayısıyla başarılı olma olanaklarını her geçen gün arttırmakta; karşı olanların teşhiri ve tecridi ise o denli gelişim gösterip tasfiyeleriyle sonuçlanmaktadır.
5- Demokratik ve hukuki yöntem: 20. yüzyılın sonlarında demokrasilerin zafer kazandığı inkar edilemez bir olgudur. Tüm kusurlarına ve daraltılmalara rağmen, demokrasi halklar için siyasi kanalları en çok açık tutan siyasi modellerin başında gelmektedir. Her ne kadar geleneksel egemen ve sömürücü güçlerce lehlerine olacak şekilde çarpıtılsa da, demokratik kriterler aynı zamanda özgür ve eşit toplum koşullarına gitmenin en uygun yolu olmaktadır. Dolayısıyla öncelikli olarak eğer varsa demokratik kurallar içinde taleplerini formüle etmek, yoksa demokrasi için mücadele etmek, demokrasiye ihtiyaç duyan tüm çevre ve kesimlerin kaçınılmaz görevleridir. Bu görevler başarılmadan, bu kesimlerin kendi özgür taleplerini elde etmeleri çok daha zor olacaktır. Demokrasi ne kadar geliştirilir, sistematize edilir ve ayrıca onsuz yaşanmaz bir yaşam kültürü haline getirilirse, o ülke veya devlet için her tür sorunun barış içinde ve gelişmelere yol açacak biçimde çözümlenmesi de bir istisna değil, bir kural haline gelecektir. Bununla ayrılmaz bir bütünlük taşıyan diğer bir olgu da evrensel hukuk sisteminin geçerli olmasıdır. Demokrasi ve hukuk, çağdaş anlamda bir diğeri olmaksızın olmaz.
Bunlar birbirini besleyen ve her tür toplum problemini çözen iki temel kurum durumundadır. Demokrasi, siyasi alanın hukuku olmaktadır. Buna temel insan haklarını eklemekle, çağdaş demokratik hukuk devletinin normları ortaya çıkmaktadır. Hukukun devletin temeline oturmasıyla devletin hukukunun olması arasında temel bir fark vardır. Eğer devlet hukuku esas alırsa, hukuk devleti olur. Tersine hukuku devlet kendi başına yaratırsa, bu devletin hukuku olur. Hukukun sadece devletten gelmemesi, içinde oluştuğu halkın kültürünü ve töresini esas alması, yine evrensel hukuk ölçülerine dayanması ve geçmişin temel hukuk normlarına da saygılı olması, gerçek bir hukuk devletine yol açacaktır. Demokratik rejimle birlikte böylesine hukuka bağlı bir devlet içinde her tür toplumsal sorunu ve talepleri barış içinde ve adilce çözümlemek temel kural olacaktır.
Demokratik hukuk çözümü, herkese ve her kesime güvence vererek, toplumun gelişmesine en temel katkıyı yapacaktır. Her ne kadar Ortadoğu toplumlarında demokratik hukuk devletleri geçerli değilse de, çağdaş gelişmelerin bu yönlü olması, bu ülkeleri de kaçınılmaz olarak bu yola sokacaktır. Kürt sorunu da giderek bu çerçevede demokratik hukuk ölçüleri içinde bir çözüm tarzını zorlayacaktır. Ayrılıkçılık ve şiddet karakterli bir yolda zorlanmasından çok, demokratik siyaset yöntemleriyle hukuku kendi somut durumuna uyarlayarak, temel insan haklarının üç boyutundan meşru savunma hakkını bilinçli ve örgütlü bir biçimde kullanmaya kadar meşru yolları kullanarak daha fazla başarılı olabilecektir. Kürtler en çok demokratik hukuk devletinde siyaset ve hukuku kendilerine mal ederek toplumsal haklarını elde edebilecekler; yüzyıllardır acımasız güç dengesizliği ve çağın vicdansızlığının kurbanı olmaktan kurtulacaklardır.
Dolayısıyla her zamankinden daha fazla demokratik hukuk yöntemine göre çalışmak ve başarmak temel görev olmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER