NASIL YAŞAMALI (5.BÖLÜM)
Dönem İyi İşlenmeden Kişilikler İyi Çözümlenemez;
Bu mücadele aynı zamanda duyguların savaşımıdır. Bunun içine sevgi girer, onun yoğun ifadesi olarak aşk girer; ayrıca bunun öfke belirtileri ve hatta ihanetler anlatılır. Yine çirkinlik, güzellik kavramları devreye girer. Orta yolcunun, kahramanın tiplemesi geliştirilir. Bütün bunlar, biraz da soyutlanarak yapılır. Yani tek tek kişileri gözleme temelindeki bir anlatım yerine, az çok sürece katılan herkesin ortak özellikleri, romanda işlenmeye çalışılır. Bu bir soyutlamadır. Somuttan soyutlama, soyutlama düzeyinden de sık sık bireylere indirgeme, ilerideki gelişmeyi gözleyip saptama bir roman tekniği olur. Tabii bazı öğeler, yine bazı dönemlerde çok yoğunca işlenir. Dönemler iyi işlenmeden öğeler iyi işlenemez. Hatta öğelerin bazı yönleri, bazı dönemlerde yoğunca işlenir. Bazı dönemlerde onlardan eser kalmaz. Ve bir de karmaşık işlenir. Yani tek bir işleyiş, yalnız başına duygunun gelişmesi değildir. Etki-tepki iç içedir. Kin, sevgi; gafil, uyanık; devrimci, karşı-devrimci iç içedir. Yine silik tip ile, ona karşı çıkan gözde tip çatışma halindedir. Bazen bu çatışma yoğunluk kazanır, bazen aşama sağlayarak çözüme gider, bazen de tıkanır ve bunalıma girer. Dönüşür bir de. Dönüşümü mutlaka yaşar. Dönüşürken bazen kazanılır, bazen kaybedilir. Bazen aşılır, bazen yücelir. İlişkiler ve çelişkiler böyle bir karmaşıklıktan kurtulup daha düzenli ve daha ileri bir düzeye çıktıkları gibi, boğuntuya gelip ölürler de. Romanı biraz bu düzlemde ifadeye kavuşturma temelinde çalışılmalıdır.
Özellikle taslakta örneklendirmeyi kendimden başlattım. Bunun yanında, başka kişileri de konuşturuyoruz. Ve öyle anlaşılıyor ki, çok sayıda kişiyi konuşturmaya devam edeceğiz. Her konuşan kişi kendi şahsında birçok gerçeği dile getiriyor; temel yanları olduğu kadar, tali yanları da ortaya koyuyor. Geneli bağlayan yanları olduğu kadar, çok ayrıksı yanları da vardır. Ama hepsinden sonra yapılacak bir sentezlemeyle romanı somutlaştırabiliriz. Zaten romanlarda genellikle kişiler; iradeler, duygular ve tutkular konuşur. Bizim de bireyleri bu anlamda konuşturmamız (özellikle bunlar az çok bir genellemeyi dile getiriyorlarsa), doğru bir yöntemdir. Burada mühim olan temel ile tali olanı ayırt etmek, bütün toplumsal-ulusal, hatta temel insani olanı görebilmek, ayrıntıya boğmamak, çarpıcı ve temsil düzeyi olmayanı fazla sıkıştırmamaktır. Tabii dil, üslup gücü de çok önemlidir. Zaten sanatın da rolü buradadır. Bu alan hayli yaratıcılık isteyen bir alan oluyor. Yaşamı da biraz sanatkaranedir, anlatımı da hiç şüphesiz onu tamamlayacaktır. Geliştirilen taslak da bu çerçevede oluyor. Bu çerçeveye bazı tipleri oturturken, bazen zindan çıkışlıları da dillendiriyoruz.
Çünkü zindan çıkışlıların yaşadığı bazı gerçekler vardır. Çok acımasız bir zindan gerçeğini çözümlemeden, onların duygu, yaşam düzeylerini bütün yönleriyle dile getirmeden roman tamamlanamaz, eksik kalır. Dolayısıyla zindan çıkışlıları konuşturmaya devam etmek lazım. Onların birçok olumlu yönleri kadar, tehlikeli ve çürümüş yönleri de vardır. Bunlardan bazı tipler canavarca, bazı tipler kahramanca çıktı; bunları ortaya koymak, görmek gerekiyor. Duygu, tutku adına düzeni en kof yaşayanlar, düzene tapınanlar var. Hem de bunu devrimci maskeyle yapanların az olmadığını gördük. Çok sahte bir zindan edebiyatı, düzene özlem, devrimci özlem diye ortaya konulmak istendi. Hatta abartma, demagoji oldukça fazla.
Çünkü pratik, somut yaşam yok. Böylece sahteliğin zemini çok daha güçlü oluyor, bunun eleştirisini yapmak lazım ve halen de bunun üzerinde durmaya devam ediyoruz. Bundan çok daha önemli olan, dağ pratiği vardır. Bu dağ pratiğinin özellikle gerileştirici, vahşileştirici özellikleri kadar, toplumsal çözücü, özgürleştirici yanını da ortaya koymaya çalıştık. Silahlı militan değerlendirilmeye çalışılıyor. Silahlı militan kimdir, nasıldır? Halen çözümlenmesi, önemli bir görev olarak duruyor. Parti içinde bilimsel ifade taktik ifadeye kavuşturulduğu kadar, onun edebi ifadesi de gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Tabii bütün bunlar yapılmaya çalışılırken, eski kurumlarla bağlantıları içinde özellikle aşiret-aile kurumu sıkça ele alındı. Neden? Çünkü burası, bir yerde toplumsal gerçeğimizin genel zindanıdır; genel tutuculuk, genel zincirleme alanıdır. Bu arada her sınıf, tabaka ve bütün olarak toplumsal kitle devreye girdiği, bir yerde altüst olduğu için, şehirli aydın özellikler, köylü özellikler anlatılmaya çalışılıyor. Şehirli aydın kimdir veya şehir nedir? Bundan başlıyoruz. Bu oluşan aydın neyi, kimi temsil ediyor? Geleneklerimizle ne kadar bağlantısı var? Özgür yurtsever gerçekliği ne kadar esas alıyor? Sömürgecilik, kemalizm ve karşı-devrimden ne kadar etkileniyor ve onu ne kadar esas alıyor? Şimdi şehirlerdeki oluşumda bunlar daha iyi aydınlanıyor. Köylü, daha çok orta çağı, hatta ilkçağ kökenli birçok oluşumu temsil ediyor. Olumlu yurtseverlik yanları var. Toprağa bağlı, dayanıklı ama çok içe kapatılmış, çok geri koşullarda tutulmuştur; adeta konuşamaz, kendini dillendiremez bir duruma gelmiştir; bunu ifade ediyor. Bunun saflardaki yansımaları hep anlatılıyor. Ana tipler var. Bunların yaratıcılıktan uzak, oldukça bastırmacı, tasarrufçu, hazıra konmacı olan özellikleri dile getiriliyor. Yine değişik küçük türevler de var. Tipik aşiret kafalısı, tutucu kafalısı, yine yaşı itibariyle yaşlı yurtsever, genç yurtsever gibi bazı tiplerin dile getirilişi söz konusu oluyor.
Yine sosyal bir kesim olarak kadının katılışı, onun yol açtığı etkiler var. Kadın özgürlüğü biçiminde tabir ettiğimiz, Kürdistan'da genel özgürlüğün en önemli kriteri ve bir kategorisi ortaya çıkıyor; onun değerlendirilmesi yapılıyor. “Kadın özgürlüğü nedir” sorusuna karşılık verilmeye çalışılıyor. Tabii kadın söz konusu olduğunda, hele devrime katıldığında bütünüyle irade zayıflığını, ne yansıtılmışsa onun temsilini dile getiren öğe olmuştur. Bir yerde en gafil, bir yerde en saf, bir yerde en iz düşüm tip olarak iradesi felç olmuştur. Bu çok bağımlı kişilik ve katılım tarzı oluyor. Mutlaka bir yerlere bağlı bir yürüyüşün sahibi oluyor. Koltuk değnekleriyle yürüyen bir tip biçiminde geliyor. Veya çok duygusal, çok desteksiz, çok hazırlıksız tip olarak katılıyor. En önemlisi de toplumsal değer yargılarının çok acımasız konuşturulduğu bir cins olarak katılması söz konusudur. Feodal yaklaşımlardan, kendisini bir meta, bir mal olmaktan öteye götüremiyor. Bırakalım özgürleşmeyi, kendini mal olmaktan çıkarmayı, daha da kötüsü, ince bir mal olmayı görev sayarak, bunu savunma çıkışlı bir katılımı oluyor. Militan, bu konuda en kısır bir durumu yaşıyor. Kadının, kendi eski yaşamını devrim içinde çok ince bir tarzda, daha da geliştirilmiş bir mal olarak sürdürme niyeti var. Kaldı ki bir roman, ağırlıklı olarak kadın-erkek ilişkilerine de yer verir.
Özellikle onların ilişki ve çelişkilerini dile getirmek ister. Daha doğrusu devrim döneminin romanında ister aile kurumu ilişkisini ister aileden veya geleneklerden kopan iki tip arasındaki ilişkileri ele alsın, biz buna, devrimin veya karşı-devrimin savunduğu tipler arasındaki ilişki düzlemi de diyebiliriz. Bunların karşı karşıya gelişlerini, ilişki biçimlerini ele aldığımızda, aslında düzenin daha ince tarzda sürdürülüşü kadar, yaratıcı emeğe, özgür emeğe, özgür katılıma dayanmayan tehlikeli, mülkiyetli olma ilişkilerinin üremesiyle karşı karşıya geliyoruz. Feodal ilişki tarzının değişik bir biçimde kapitalizme dayalı olmasından veya metanın devrime taşırılmasından, onun kendini çeşitli biçimlerde sürdürmek istemesinden erkek egemenlikli yaklaşım, kadının kendini ince tarzda pahalı sunma tutumu anlaşılmalıdır. Redler, tepkiler, zayıflıklarını kötü ödeme ve buna benzer şeyler... Nitekim Kürdistan somutu söz konusu olduğunda, ailenin büyük ağaları vardır. Aile sömürgeci ve işbirlikçi düzene dayanak teşkil ediyor. Bunun kadındaki veya evlilik olayındaki temsili, özellikle erkeklerin aile içindeki çok dengesiz ve sorumsuz durumu, devrime kötü etkilerle katılımı, yine kadının çok köleci ve çok bağlı tarzı, aslında daha iyi tahlil edilmemiş, aydınlatılmamış yaklaşım tarzı yaşamı tehdit ediyor.
Özgürlüğün çok uzağındaki yaklaşımlar, parti içinde adeta geleneklerin çok ağır etkisindeki kişilikler devrimimizi boşa çıkaracak niteliktedir. İster red biçiminde ister mal olma veya kabul etme biçimindeki ilişkilerin tehlikeleri çokça ortaya çıkmıştır. Hele dağa kadının da çıkması, her sahaya kadının da alınması, bu konuda etki-tepkileri daha da ileri boyutlu kılmıştır. Kadının devrimci harekete doğru kanalize edilememesi, çekilememesi ve bir noktada tutulması, durdurulması ama gelmesi halinde çok düzeysiz-seviyesiz ilişkilerle gelmesi, dolayısıyla orduyu bozması, aslında devrimci ölçülerin tam hâkim olmamasından ötürü kargaşaya yol açması ve bunun da yaşamı tehdit etmesi söz konusu oluyor. Kısacası, yeni yaşam ve ilişki biçimlerine ulaşamamanın sıkıntıları yaşanıyor. Roman bu anlamda daha somutlaşmaya, sosyal yerde öne çıkmaya çalışıyor. Roman biraz da budur. Evet, tiplemeler çeşitli yönleriyle böyle değerlendirilirken, kadın-erkek-aile ilişkileri bağlamında da iyi bir tahlile tabi tutulur.
Özetleme bir de bu yönüyle yapılır. Her militanımızın yaşadığı benzer durumlar söz konusu oluyor. Dolayısıyla roman iyi bir alanı teşkil eder. Biz bunu da biraz vermeye çalıştık. Neden kadınla işe başlamak gerektiği, sonuçlarıyla birlikte ortaya konuldu. Çok uç noktalardan bazı örnekler verilmeye çalışıldı. Seçilen veya ele alınmak istenen kadın ve ilişkilerin düzenle bağlantısı (ki bunlar bir edebi ifadeyle izah edilmeye muhtaçtır) işbirlikçi mi, ajan mı, devrimci mi; kesin tanımı yok. Yani bilimsel izahı yok, mümkün de değil. Olsa olsa biraz tahminler ve yorumlarla geliştirilebilir. Bunu en iyi edebiyat yapar ama sonuçları çok önemli. Burada çözümlenen, ilkin sömürgecilik olur, kemalizm olur, aristokratizm olur veya seçkinlik olur. Parti söz konusu olduğunda, işbirlikçi egemenlik, PKK'ye, devrimci harekete dayatmalar, bunun çok ince entrikacı yaklaşımları ve yine devrimci militan tipin bütün özelliklerine ters yaklaşımlar...
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER