SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (177.BÖLÜM)
Bu olumsuzluklara rağmen, Kürtlerin rolü ilk çağda büyük önem taşımıştır. Kısmen izah edildiği gibi, temel yayılma ve sentez bölgesi olarak, uygarlık değişimleri ve taşınmalarındaki konumları ve işlevleri büyüktür. Kürtler ilkçağı yaratan temel kültür ve halklardandır. İran’da, Anadolu’da, Doğu Akdeniz’de, Aşağı Mezopotamya’da kurulan tüm önemli uygarlıklarda ve merkezi devletleşmelerde hep faal rol oynamışlar ve ortaklık etmişler; çok sayıda yönetici ve memur konumunda hizmet vermişlerdir. Kürt tarihinin anlaşılmasında bu özellikler önemlidir. Komşularıyla ortaklık, ortak devlet ve uygarlık kurma, Kürt tarihinin temel diyalektik özelliğidir. Tarihte sadece Kürtlere özgü oluşumlara az rastlanır; fakat her komşu oluşumda mutlaka önemli rolleri vardır. Kürtlerin diğer bir özelliği, dil ve kültürü koruyan direngen aşiret formasyonlu yapıları ve federal siyasal birlikleridir. İlkçağ ve daha sonraki Kürt tarihini bu ana formlar halinde incelemek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.
Çünkü orijinalitesi böyledir. Kafamızda uydurduğumuz bir Kürt tarihi hiç olmamıştır. Aslında öyle övünülecek bir tarih de söz konusu olamaz. Egemenlerin kurduğu köleci devletler ve uygarlıklarla gurur duyulamaz. Ancak ibret ve ders alınır. Halklar açısından tarihe bu yönlü bakmak, hem gerçekçi hem de daha adaletli ve özgürlük değerlerine bağlı olmayı mümkün kılmaktadır. Tarihe övünmek ve yerinmek biçiminde yaklaşmak yerine, emeğin ve özgürlüğün, dolayısıyla yaratıcılığın rolünün nasıl olduğu, hangi süreçlerden geçtiği ve sonuçta nelere yol açtığı temelinde yaklaşmak daha öğreticidir. Böylelikle tarih büyük bir anlam kazanır ve tarihin gerçek yaratıcılarının lehine adım atmada en önemli aydınlatıcı rol yakalanmış olur. Kürtler ilk neolitik çağın en büyük yaratıcı kültürünü temsil etmektedir.
Zaten neolitik dönemde çakılıp kalmaları da, bu rolü binlerce yıl derinliğine oynamalarından ileri gelmektedir. Neredeyse tüm güçlerini neolitik devrimi ve toplumu yaratmada kullanmış gibidirler. Bir halk ve kültür bir toplumsal biçimi ne kadar derinliğine ve uzun süreli yaşamışsa, daha sonraki biçimler de o denli geri kalmıştır. Kürt olgusunu ve tarihini incelerken, bu evrensel kuralı hep göz önünde tutmak gerekir. Farklı uygarlıkları genellikle taze güçler geliştirmektedir. Feodal ve yakın çağlarda Kürtlerin rolleri gittikçe silikleşecek; ilkçağda girmiş oldukları trendi, eğilimi sürdüreceklerdir. İnsanlığın başlangıcında görkemli ve en temel yaratıcı halk ve kültür, giderek ihtiyar bir anaya benzeyecektir. Kendi elleriyle doğurduğu, beşikte büyüttüğü evlatları, büyüyen insanlık, onu tanımazlıktan gelecektir. Kürt ana trajedisi budur. Bu trajedi günümüzde de en kahredici biçimde yaşanmakta; aslında kendi elleriyle doğurduğu tarihin bu ihaneti karşısında, kendini tanıtması ve bir hak talebinde bulunması büyük sorun olmaktadır: Tıpkı anaların hayırsız evlatlar karşısındaki hazin duruşları gibi. Sonuç olarak, Kürtler ilkçağ köleci sisteminde güçlü merkezlerin çevre ülkesi ve halkı olarak rol oynamışlar; sistemin doğuşu, gelişimi ve yayılmasında etkili olmuşlardır.
Önemli köleci devletlerin ortasında yer almakla sürekli işgal ve istilalara konu teşkil etmişlerdir. Bu gerçeklik aşiret üst kesimini işbirliğine zorlarken, ana kitlesini içe kapanık ve direnişçi kılmıştır. Coğrafyasının maden, tarımcılık ve hayvancılık açısından zenginliği, bu statünün oluşumunda belirleyici bir neden olmuştur. Dış baskıların yoğunluğu ve katı aşiret yapısı, gelişkin ve kalıcı siyasi yapıların oluşumunu engellemiştir. Çoğunlukla aşiret federasyonlaşmasına dayalı, kararsız ve kısa süreli siyasi organizasyonların kurulup dağılmasıyla sonuçlanan bir süreç izlenmiştir.
Bunda dar aşiret çıkarları ve bilinci önemli rol oynamıştır. Üst kesimin sınırlı bir biçimde yabancı uygarlık merkezlerinin işbirlikçisi olarak köleci sınıf toplumunda yer almasına karşılık, halk esas olarak aşiret toplulukları biçiminde neolitik toplumun eşit ve özgür koşullarında yaşamayı sürdürmüştür. Bu temelde Ortadoğu’nun önemli bir etnik gücü olarak, Ortaçağ feodalizminin doğuşunda ve gelişiminde yer almıştır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER