SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II -347.BÖLÜM
Sümerlerde M.Ö 3000’lerde yükselen kent devrimi ve uygarlığı, yaklaşık bin yıl aradan sonra, ilk kolonilerini, urlarını (Ur=Tepelik yerde kurulan yerleşim yeri, şehirler) Yukarı Mezopotamya’ya, ‘Yüksek Memleket’e doğru yaymaktadır. Urfa, Harran, Kargamış ve Samsat, tarihte bilinen ilk önemli koloni merkezleridir. Urfa’nın kendisi tepeliktir ve bir su kenarında kurulmaktadır. Halil Rahman gölü bu kaynaktan oluşmaktadır. Su ve rahmet aynı anlama gelmektedir. Aralarında özdeşlik var. Böylelikle köy çağından kent çağına geçilmiş olmaktadır. Dolayısıyla Urfa ve yöresinin yazılı tarih dönemi, yaklaşık olarak M.Ö 2000’lerden başlamakta ve günümüze kadar gelmektedir.
Tarih bundan sonra daha rahat kronolojileştirilebilir; yani zaman dilimine dayalı olarak tespit edilebilir. Dönem dönem neyi ifade ettiği daha rahat açıklanabilir. Tarih, başlangıcında gizlidir. Başlangıcını çözemeyenlerin tarih bilgisi, tüm felaketlerin nedeni olan cehaletin de temelidir. İnsanlık için beşik durumu öyle kolay göz ardı edilecek bir husus değildir. Hangi insan ben beşikte büyütülmedim diyebilir ki? Eğer yok deniliyorsa, o zaman beşikliği anlaşılmadan ve hakkı verilmeden, insanlığın da değeri ve gerçeği anlaşılamaz. Bir ana binlerce yıl seni beşikte besleyip büyütecek, sonra da sen “Bu benim geçmişim değil” diyeceksin; “Ben kentlerde oluşan sınıflı toplumun bir değeriyim. Beni yalnız bu ilgilendirir” diyeceksin! O zaman bu, insanlık tarihi değil, sınıf tarihi olur.
Beşiklik dönemi, sadece bir ağlama ve mama isteme dönemi değildir. İlk dil ve düşüncenin, ilk yürüyüşün, doğanın ve toplumun tanınmaya başlandığı dönemdir. Tüm saflığıyla, ezmeden, sömürmeden, hırsızlık yapmadan ve sadece emeğe dayanarak yaşamın tanındığı ve böylesine oluştuğu bir dönemdir. Coğrafyamızda tarihin böyle başladığı, özünün bu olduğu kesindir.
Dolayısıyla insanlığın temel değerlerle yüklenmesini kendi beşikliğimizden başlatmak doğrudur. İnsanlığın temellerinin bizde olduğuna kuşku duyulmaması gerektiğine de kesin inançlı olmamız yerindedir. Sınıflar tarihi daha sonra yazılmıştır; şahıslar, hanedanlar, tanrısal kimlikler adına tarihler yazılmıştır. Bu tarihler, doğrular yerine, yalanın giderek çok yer kapladığı tarihlerdir. Buna inanmamak, gerçek tarihe saygımızdan ötürü doğrudur. Urfa ve tarih karşılaştırılınca, bu gerçeklik ve çelişki çarpıcı ve uyarıcıdır. Urfa çevrelerinde halen bu iki tarz tarih yapılmaktadır: Gerçek insanların emekleriyle yarattıkları tarih ile, gelip bin bir baskı, hile ve yalanla yaratılan bu değerlerin üzerine konanların yazdığı sahte tarih.
Bu yöre, en çok bu tarih çelişkisinden dolayı beynini açamamaktadır. Çünkü sınıflı toplumla beyni küllendirilmiş ve kireçleştirilmiştir. Bunu çözmeden, anlamak fiilini işletemeyiz.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER