SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (175.BÖLÜM)
Büyük İskender’in M.Ö 330’larda Pers İmparatorluğu’nu yıkmasıyla, Mezopotamya uygarlığında yeni gelişmeler olur. Artık bölgeyi Batı uygarlığına dayalı gelişmeler etkileyecektir. Yeni adlandırmalar da tıpkı Sümer adlandırmaları gibi bölge gerçeklerini temsil edecektir. Helenler ilk başlarda Anadolu’nun en eski halkları olan Troya, Frigya, Lidya ve Luwileri kendi kültürleri içinde eritirler. Bu eritme Kürtlerin egemen olduğu sınırlarda durur. Bunda Proto-Kürt kültürünün gücü belirleyicidir. Güçlü aşiret yapısı, dil ve kültüre dışarının sızmasını güçleştirmektedir. Dönüşüme en zor uğratılan kültür durumundadır. Helen kültüründe Medya incelemeleri ilginç konularda olmaktadır.
En belirgin örnek, Adıyaman merkezli Komagene Krallığı’dır. İskender sonrasında Med-Pers döneminin temelleri üzerinde M.Ö 300’lerde önemli bir yükseliş gösteren bu devlet, Sasaniler ve Romalıların karşı karşıya geldikleri döneme kadar yaklaşık 500 yıl sürer. Komagene Krallığı bu yıllarda klasik dönemin parlak bir örneğidir. Başlıca bölgeleri Adıyaman-Samsat merkez olmak üzere Malatya, Maraş, Antep, Urfa ve Elazığ’a kadar uzanmaktadır. Son dönemlerde epey aktüel bir konu teşkil eden Zeugma, bu dönemin önemli bir merkezidir. Yine dünyanın sekizinci harikası olan Nemrut harabeleri bu dönemden kalmadır. Madencilikte ünlüdür. Doğu-Batı, Kuzey-Güney ticaret yollarının geçit hatlarını teşkil etmektedir. Mısır, Mezopotamya, İran, Kafkasya ve Grek Anadolu’dan gelen tüm mal ve fikirler, buradaki kanal ve merkezlerde sunum, pazarlama imkanı bulmaktadır. Dolayısıyla Helen kültürü Doğu-Batı kültürlerinin tam bir sentezini oluşturmaktadır. Heykel ve mimariden bu sonuç rahatlıkla çıkarılabilmektedir. Bu yönüyle tarihte ilk Doğu-Batı sentezinin gerçekleştiği bir kültür olarak değerlendirilmektedir.
Dünya çapında ilgi görmesinin önemli bir nedeni bu gerçeklikte yatmaktadır. Başka bir uygarlık bu sentezi şimdiye kadar bu parlaklıkta gösterememiştir. Uygarlıklar sentezi açısından üzerinde önemle durmayı gerektirmektedir. Daha önemlisi, sonraki tüm uygarlıklar tek taraflı bir etkilenmeyi esas almışlardır. Ağır basan yön sentez değildir; kendi tezini tümüyle sömürgeci bir zihniyetle hakim kılma yolu seçilmiştir. Bugün de Batı uygarlığı aslında kendi tezlerinin tam egemenliğiyle hareket etmektedir. İlkçağlarda Doğu uygarlığının yaklaşımı da bu tarzdadır. Ama Komagene’de gerçekleşen, yaratıcı bir sentezdir ve uygarlıkların sentez olanağının ilk ciddi örneğini temsil etmektedir. Komagene’nin temel halkı, ağırlıklı olarak bugünkü Kürtlere yakın aşiret grupları olmakla birlikte, Ermeniler, Luwiler, Helenler ve Semitik kökenli Asurlu gruplardan oluşmaktadır. Kürtleşmenin bu dönemde niteliksel bir gelişme gösterdiği tahmin edilmektedir. Luwiler, Helenler erirken, hakim kavim olarak Kürtler ve Ermeniler önem kazanmaktadır. Ermeniler daha çok madencilik ve zanaatlarda öncülük yaparken, Kürtler tarım ve hayvancılıkta hakim konumdadır.
Bu dönemde Komagene’nin en yakın komşusu Suriye-Palmira Krallığı ’dır. En son kraliçesi olan Zennube , M.S 268’de Roma İmparatoru Aurelius’a esir düşerek krallığın sonu gelir. Tahminen aynı dönemde M.S 250’lerden sonra artan Roma-Sasani çatışması, Komagene Krallığı’nın da dağılmasına ve iki taraf arasında paylaşılmasına yol açar. Bundan sonrası yoğun bir Sasani-Roma çatışması dönemidir. Bu çatışma daha çok yıkımlara yol açar. Bölgenin güçlü potansiyeli, savaş ortamında hak ettiği uygarlık gücünü kazanamaz; küçük beylikler ve aşiret grupları halinde varlığını sürdürmek zorunda kalırlar. Tarafların gücüne göre bir o tarafa, bir diğer tarafa kaymak adeta temel politika haline gelmiştir. Buna benzer süreçler aslında neolitik çağlardan beri süre gelmektedir. Bölge, kültürlerin sıçrama konumunu işgal etmektedir. Doğu-Batı ve Kuzey-Güney yayılım hattı, tüm insan toplulukları açısından bu rolünü sürdürmektedir.
Örneğin, Mısır ve Aşağı Mezopotamya izole edilmiş alanlar olduklarından, yeknesak özellikler gösterirler. Gelişmeler binlerce yıl dıştan fazla zorlanmadan varlığını sürdürebilir. Toros-Zagros kavisi ise, tersine üç kıtanın temel yayılım alanıdır. Kendine özgü kalıcı bir uygarlığı uzun vadeli sürdüremez. Her dönemin dört yandan gelen işgal ve istila güçleri buna fırsat vermez. Ancak güçlerin denge konumlarında bölge nispeten gelişme gösterebilir. Hurri, Mitanni, Urartu ve Medlerde de gelişim bu tür dengelerin sonucudur. Bu konuda en parlak ve kalıcı örneği Komagene Krallığı teşkil etmektedir. Güçlü bir sentez teşkil etmesinin özü bu konumundan kaynaklanmaktadır. Tüm kültürlerin iziyle tanışık olduğu için özümsemekte ve yeni sentezlere ulaşmada avantajlı bir konum yaşamaktadır. Derinliğine bir tutuculuğu yoktur. Birçok kültür yan yana yaşayabilmektedir. Adeta bölge bir diller, dinler ve kültürler mozaiği biçimindedir. Bunu en iyi yansıtan, Nemrut heykel alanı ve Zeugma mozaikleridir.
Tüm Doğu ve Batı kültür çizgileri bu heykel ve mozaiklerde yansımaktadır. Tiplerde de beyaz ve siyah, Aryenik ve Semitik çizgileri taşımaktadır. Yaşam ve inanç tarzlarında benzer bir çeşitlilik göze çarpmaktadır. Adeta dil, din ve diğer kültürel öğelerin harmanlandığı alan görünümündedir. Tüm bu özgünlükler Komagene’de sentezleşip harmanlandığı için önemli olmaktadır. Binlerce yıl sihri ve kutsi bir iklim özelliğini taşıması da bu gerçekliklerden ötürüdür.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER