SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA I CİLT (96.BÖLÜM)
3- Cumhuriyet, burjuva sınıfının tüm ulus adına feodal devlet monarşisini yıkmak için dalgalandırdığı diğer önemli bir bayraktır. Kavram olarak halk yönetimi anlamına gelmekle birlikte, özüne uygun bir gelişmeyi hiçbir zaman yaşayamamıştır. Ama yine de krallık, tiranlık ve oligarşik rejimlerle karşılaştırıldığında, her çağda toplumunun gelişmesine en çok hizmet eden devlet yönetim sistemi olmaktadır. İlk ve orta çağlarda çok sınırlı bir uygulama alanı ve dönemini bulan cumhuriyet rejimleri, asıl gelişmelerini Fransız İhtilali’yle göstermeye başladılar. Azami düzeyde tüm toplumsal kesimleri siyasal tartışmaya çektiği, partilerini kurmaya zorladığı, siyaset sanatını öğrenmeye teşvik ettiği için son derece eğiticidir. Cumhuriyetçilik akımları monarşik, oligarşik ve diktatörlük yönetimlerine karşıttır. Bu yönüyle devrimci ve demokratik gelişmeyi temsil eder. İdeolojik yönden de her türlü dini dogmatizme karşı laiktir. Dünyevi, aydın bir ideolojik temeli esas alır. Ortaçağ karanlığına karşı Rönesans’ı, reformasyonu ve bilimsel aydınlanmayı arkasına almaktadır. Bu nitelikleriyle çok önemli bir siyasi kurum olmasına rağmen, bir yandan kapitalist sınıfın bencil çıkarları, diğer yandan çalışan sınıflarla iktidarı paylaşmak istememesi, demokrasi yönüyle gelişmesini durdurmakta ve içi boş bir tutucu aygıta dönüştürmektedir. Lafta cumhuriyetçi olmayan rejim bugün neredeyse kalmamış gibidir. Ama özünde en çok kopan rejim de cumhuriyettir. Cumhuriyet için en önemli tehlike, eski tip bir devlet aygıtından farksız duruma düşmesidir.
Sadece bencil, ulusun çıkarlarına ters düşen, dar sınıf çıkarlarını gizleyen bir alet olarak kalmamakta; her çeşit dar zümre iktidarı olan oligarşilerin de en çok gölgesinde hareket ettikleri bir aldatıcı aygıt durumuna düşürülmektedir. Hatta birçok diktatör toplumun nefesini kestiği halde, bunlar kendilerini cumhurbaşkanı olarak sunmaktan hiçbir sıkıntı duymamaktadır. Tüm bu nedenler cumhuriyetin bir bunalım rejimi olarak varlık kazandığını göstermektedir. Demokratik ölçütlerin gelişmesi cumhu riyeti yaşadığı bunalımdan kurtarabilir.
4- Önem kazanan diğer bir kavram yurttaşlık tır. Tarihsel gelişme içinde baktığımızda, ilk kabile üyeliğinden tutalım ilk kent devlet üyesi olmaya, oradan imparatorluk vatandaşlığına ve aynı din ve tarikat üyeliğine kadar farklı üyelik konumlarını yaşayan birey, ancak burjuva devlet düzeninde en kapsamlı uygulamaya tabi tutulmuştur. Cumhuriyet yurttaşlığı olarak yaygın bir biçimde kullanılmaya başlayan bu kavram, özünde bir devlet üyeliği anlamına gelmektedir. Doğrusu da budur. Yoksa aşiret üyesi olma, bir din ümmetinden sayılma, bir imparatorluk kulu olma yurttaşlıkla bağdaşmaz. Yurttaşlığın asgari bir gereği, en azından hukuki eşitliği varsayar. Diğer tüm toplulukların üyeliklerinde bu eşitlik kolay kolay tanınmamaktadır. İçeriği özgürlük doğrultusunda fazla gelişme göstermemiş de olsa, yurttaş olmak son derece ileri ve olumlu bir adımdır. Sorun, bunun içeriğini cumhuriyet değerleriyle doldurmaktır. Bunlar bireysel özgürlük, aydınlanma, siyasal katılım gibi temel konularda kendini yetiştirmeyle sağlanır. Halk için demokrasi, birey için özgür yurttaşlık en temel kavram olarak güncel siyasi önemi artan kurumların başında gelmektedir.
Tarih boyunca tüm toplumsal otoriteler, birey üzerinde kendi çıkarlarına göre bir eritme politikası uygulamışlardır. Amaç, bireyi kendi toplumlarının töre ve yasalarına uyarlamaktır. Mitolojilerden tutalım zindanlara kadar tüm inanç boyutlu alanlarından maddi ceza çektiren kurumlarına kadar bireyin arzulanan konuma getirilmesi ve yönetilmesi esastır. Kapitalist toplum koşullarında birey üzerinde devlet eliyle yürütülen politika daha da karmaşıklaşmıştır. Sadece önüne konulan askerlik ve vergi gibi yükümlülüklerle yetinilmiyor; din dogmalarından aşağı kalmayan bir resmi ideoloji yükleniliyor. Tekniğin olanaklarıyla zihni ve ruhsal şekillenmesi önceden planlanıp yapay bir vatandaş yaratılmak isteniyor. Çağdaş kölelik denilen kurumlaşma böyle geliştiriliyor. Aslında kapitalizmin doğuşunda esas alınan dogmalarla güdümlenmemiş bireysel çıkış, daha sinsi ve ince tarzda tersine çevriliyor. Özellikle dev iletişim tekniği sayesinde, tarihin hiçbir döneminde görülmeyen bir güdümlenmiş toplum ve birey yaratılıyor. En büyük tehlike buradan kaynaklanıyor. Çılgın bireycilik, çılgın bir toplumsal güdümlenmeyle dengelenmek isteniyor. Kapitalist uygarlık sisteminin yaşadığı en büyük sorun ve tartışmalar bu denge sürecinde yaşanmaktadır.
Yurttaş, kendi doğallığı içinde diliyle, kültürüyle, inanç ve tarih bilinciyle, özgür gelecek umutlarıyla kendi kaderini ne kadar çözebilecektir? Resmi toplum ne kadar kendi kalıplarıyla egemenlik kuracaktır? Sivil toplum, insan hakları, çevre kuruluşları, bu dönemin öne çıkan devlet dışı kuruluşları olarak yeni yurttaşlık tanımını yapmaya çalışıyorlar. Tarihte bu tip dönemlerde yaygın olan gnostik, mistik tarikat yaklaşımları da düzene tepkiyi ifade edip, bireye biraz daha nefes aldıran bir statü arayışları olarak değerlendirilebilir. Üstten en gelişmiş ve planlanmış otoritenin dayattığı vatandaş kimliğiyle, sivil toplumun tanımlamaya çalıştığı özgür yurttaşlık kimliği ciddi bir çatışma ve tartışma içinde olup, yeni uygarlıksal gelişmenin yönünü belirleyecek ideolojik kimliğin doğuşuna katkıda bulunmaları beklenebilir.
Özellikle marksizmin dar ve daha çok ekonomik boyutlu tartışma ve kimlik arayışının başarısızlığa uğraması, yeni dönem tartışmasını toplumun tüm boyutlarıyla ve gelişmiş bilgi ve iletişim araçlarıyla çözümlemesine dayandığından daha başarılı kılabilir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER