SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA (99.BÖLÜM)
7- Hukukun üstünlüğü ne dayalı devlet yönetimi, bu dönemde gelişme gösteren diğer önemli bir kurumsallaşmadır. Her devletli dönemde az çok hukuk denen, müeyyideli kurallara dayanan bir sistem vardır. Devletin kendisi zaten hakim güçlerin kural düzenini yürüten bir örgütlenmedir. Diğer tüm toplumsal örgütlenmelerden farkı, hepsini kapsaması ve buyurgan konumda bulunmasıdır. Dar anlamda hukuk, devlet örgütünün kendi iç düzenleme kuralları; vatandaşları için, kendisiyle vatandaşları arasında ve vatandaşlarının kendi aralarında yürürlüğe konulan kurallar bütününü ihtiva etmektedir.
Tüm bu kurallara yasalar denmektedir. Devlet güçlerinin sadece kendi dönemlerinde ve çıkarlarına göre yaratılan bu yasalara hukuk demek çok eksik bir tanımlama olur. Hukukun kaynağı daha geniştir. Geçmişin törel esasları, yani gelenekler, hukuk alanında bilim adamlarının kuramsal ve pratik çalışmaları, geçmiş dönemlerden kalma hukuk mevzuatlarının hepsi hukukun oluşumunda temel kaynaklardandır. Bu kaynaklar devletleri de bağlar niteliktedir. Hukuka ilişkin diğer temel bir husus, adaletle bağına ilişkindir. Adaletle bağı olmayan devlet kurallarına hukuk denilemez.
Adalet ise, özünde yurttaşların kendi iradelerini özgürce belirlemeleridir. O halde hukuk yurttaşların özgür iradesine dayandığında, kanun devletinden farkını ortaya koyar ve gerçek bir hukuk rejiminden bahsedilebilir. Kendi yurttaşlarının genel ve temel çıkarlarının ifadesi olarak özgür iradelerini yok sayan bir devlete hukuk devleti denilemez. Tarihte birçok devlet bu durumdadır. Yurttaşlarının her tür varlığına özgürlük tanımayan, tersine bastıran devlet tipleri çoğunluktadır. Hukuk daha çok toplum kesimlerinin bu tip devletlere karşı verdikleri mücadeleyle yaratılır; mücadeleyle hak kazanılır.
Hatta çoğul biçimiyle, yani herkese tanındığından, hukuk (hukuk= hakkın çoğulu) olarak şekillenir. Buna benzer birçok gelişme sürekli hukuku besler. Kapitalist toplumun karmaşık yapısı, üretimin dayandığı koşullar, ticaret, emekçilerin ve diğer sosyal kesimlerin hak mücadeleleri, artan nüfus ve kıt kaynaklar, çok geliştirilmiş bir hukuk düzenine ihtiyaç gösterir. Bu durum aynı zamanda devletin de karmaşık bir yapı olarak yeniden örgütlenmesini zorunlu kılar.
Dolayısıyla kapitalist sistemde kaçınılmaz bir hukuk tartışması doğar. Bu süreç anayasa sistemleri ve temel hukuk yasalarının biçimlenmesiyle tarihsel rolünü oynar. Hukuk iç ve dış çatışma düzenini azami yumuşatarak, her kesimin çıkarlarını şiddete yol açmayacak bir biçimde düzenleyerek, vatandaşların temel haklarını tanıyarak, barış içinde kurallı bir toplumun, hukuk toplumunun gerçekleşmesine çalışır. Bu kurallılığa devlet ve onu yöneten herkes dahildir. Bu tarz bir hukuk sistemini en çok geliştiren uygarlığın çağımızda gelişme gösterdiği açıktır. Avrupa’nın öncülük ettiği uygarlığın hukuk boyutu büyük gelişme göstererek tüm dünyayı etkilemektedir.
Tabii bunda hakim sınıfın ve mensubu olduğu güçlü ulusun, ülkenin ve hatta bloğun çıkarları sürekli gözetilir. Kaba sömürgecilik döneminin zorba yöntemleri bırakılarak, daha çok bilim, teknik, üretim ve siyasi üstünlüğüne dayanarak, serbest ticaret ve yatırım konularında uluslararası hukuku yaratarak kurduğu hukuk düzenini evrenselleştirmeye çalışmaktadır. Uluslararası hukuk bir nevi iç hukukun dışa yansıtılarak tamamlanması anlamına gelmektedir.
Demokrasiyle birlikte bu çerçevede tanımlanan hukuk birleştiğinde, ortaya çıkan temel gerçeklik çağdaş demokratik hukuk devleti olmaktadır. Bir nevi kapitalizme dayalı, ama artık birçok yönüyle onu aşan çağdaş uygarlığın temel toplum sistemi en gelişkin şeklini bulmaktadır.
Demokratik hukuk rejimiyle yönetilen toplum, en çağdaş uygar toplum olma unvanına layık görülmektedir. Ne kadar sorunları olsa da, barış içinde demokratik siyaset mekanizmalarını kullanarak ve hukuku hep gözeterek, en gelişkin çözümlere ulaşılacağına ve gerçekleştirileceğine inanılmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER