TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (185.BÖLÜM)
O dönemin tasfiyeciliğini ve provokasyonunu incelediğimizde, bunun esas amacının özellikle yurt dışında ülkeye yönelmek için sağladığımız gelişmeyi boşa çıkarmak, “Ülkeye tek bir adam bile göndertmeyiz” sloganında ifadesini bulduğu üzere ülkeye adım attırmamak için özen göstermek, bunun için zorbela biraraya getirdiğimiz birkaç parti olanağını oldukça sinsi bir biçimde için için kemirmek, kişilerle oynamak ve onların zayıflıklarını alabildiğine kullanmak, kendi deyişleriyle o dönemdeki yapının dörtte üçünü baştan çıkarmak, bunu II. Kongre’de resmileştirerek, sözümona merkezi yapıya egemen olma, böylece istenilen biçimde kararlar çıkartmak, ülkeye yönelme ve direnmenin zamanı olmadığını ilan etmek biçiminde karşımıza çıktığını görürüz.
Daha sonra bunların zindandaki tasfiyeci akımla bağlantılarının olduğu açığa çıktı. Zindanda direnişe geçilmek isteniyordu. Tarihsel bir dönüm noktasıydı. Ya direniş parti hareketini içeride kurtaracak, ya da teslimiyet büyük bir darbe indirecekti. Böylesi bir ölüm kalım anında bağlantılar ilkin gizli kurulmuştu. Daha sonra bunlar açık bir biçimde engellemelere girişmişlerdi. Başlangıçta direnişten uzak, “ılımlı PKK” biçiminde bir oluşumla kafaları karıştırmaya çalışmışlar, ama bunu başaramayınca açıktan cephe alma durumuna geçmişlerdi. Cezaevindeki o büyük direniş içeride böyle başladı. Yine II. Kongre sonrasında hızlanan ülkeye dönüş kararlılığıyla bu tip tasfiyeci ve provokatif girişimlere karşılık verildi. Bilinçli olmasa da, bu konuda karar verildi ve yürütüldü. Cezaevlerinde de yapının dörtte üçü bu tiplerin etkisi altına girmişti. Direnenler partinin en değerli varlıklarıydı. İnsanlığın kurtarılması, teslimiyeti yaşamaktansa ölmeyi tercih edenlerin varlığı sayesinde oldu. Ülkeye dönüş hareketi de bu eylemde, devrimci-yurtsever tutkuları güçlü olan kişilerin inancıyla yürütüldü.
Ama önemli bir kesimin bu olumsuz tiplere angaje olduğu ortaya çıktı. Bu da tasfiyecilikte ikinci önemli bir aşamaydı. Tasfiyeciler çok bilinçli ve planlı bir çaba yürütüyorlardı. Etkilemeleri hayli güçlüydü. Ama devrimci öncünün kararlılığı karşısında fazla başarı sağlayamıyorlardı. Bunların tahribatları olsa da, belirleyici olan devrimci kararlılık, tutum ve davranıştı.
Bilindiği gibi ülkeye dönüş hareketi çeşitli engellemeler yüzünden arzulanan düzeyde olmasa bile 15 Ağustos Atılımı’na ulaşıldı. Yine ağır kayıplara rağmen, zindandaki direniş teslimiyeti yendi; dayatılan teslimiyeti ve imhayı boşa çıkardı. Öyle anlaşılıyor ki, bu dönemin tasfiyecileri buradan dersler çıkarmak yerine, faaliyetlerini daha sinsi bir biçimde geliştirmeyi ve bu konuda kendilerini oldukça incelterek sürdürmeyi maharet bellemişlerdi. 1986’da partinin yeni bir hesaplaşma, kendisini gözden geçirme, biraz daha netleşme ve gelişmenin olanaklarını yaratma aşamasına gelindiğinde, tasfiyecilik tarihi de kendisini biraz daha geliştiriyor, alanların özgül durumuna göre bağlantılarını ve çalışmalarını düzenliyor, zindanda ve dağda belli bir aşamaya gelmek istiyordu.
Gerçekten bu tasfiyecilik açısından da, 15 Ağustos Atılımı sonrası önemli bir sınav oluyordu. Kongreye doğru yöneldiğimizde tasfiyeciler açıkça bir şeyler yapabileceklerine inanıyorlardı. Daha sinsi bir biçimde bazı provokasyonlar tezgahlayarak ve çeşitli sorunları bahane ederek çıkış yapabileceklerini sanıyorlardı. Doğrudan veya dolaylı olarak tasfiyecilik içinde yaşanan durum öz itibarıyla böyleydi.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER