SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (194.BÖLÜM)
Kürtler isyan edip haklarını arasa, bir tür acı sonuç oluyor; aramasa, yerinde dursa, daha da kötü olan başına geliyor. Tuzağa veya kapana kıstırılma gerçeği derken bunu kastediyoruz. Çok az sayıda halkın başına buna benzer felaketler gelmiştir. Kürt tarihçiliği işe yarayacaksa, en çok bu gerçeği çözümlemek zorundadır. Birkaç tipik örneği açımlarsak, durumlar daha iyi anlaşılmış olur. İngilizler 19. yüzyılın ilk yarısında Hindistan yolu ve olası maden ve petrol zenginliği nedeniyle Irak’a el attığında, Kürtleri, Arapları ve Asurileri Türk yönetimine ve en kötüsü de birbirlerine karşı kullanmayı en temel politika haline getirdi. Önce ‘arkanızdayım’ deyip Kürtleri kışkırttı. Sıkışan Türk yönetimi İngilizlere daha çok yanaştı. Asuriler zaten Hıristiyanlıktan ötürü doğal müttefik bulduklarını sandılar. Araplar en çok sığınan işbirlikçiler durumundaydılar. 1850’lere geldiğimizde, son olarak Bedirhan Bey önderliğindeki isyanla oyunun birinci perdesi başarıyla oynanmıştı. İngiliz sömürgeciliği büyük ilerleme sağlamış, Türk yönetimi çok güç yitirmişti. Araplar yeni efendilerini bulmuştu. Asurilerde sahte bir umut uyandırılmıştı. Kürtler ise oyunun en çok acı çeken kurbanları olarak ezilmeyle yüz yüze bırakılmıştı.
19. yüzyılın ikinci yarısında Seyit Taha önderliğindeki Nehri İsyanı’yla bu sefer oyun İran üzerinde oynanmıştır. Sonuç benzerdir. İran Şahlığı İngiliz sömürge yönetimine yaklaşmıştır. Asuriler iyice sığıntı durumuna gelmiştir. Kürtler yine en acı bir sonuçla karşılaşıp hem ezilecekler, hem de vahşi damgasıyla damgalanıp suçlu konumuna oturtulacaklardır. En acı olanı ise, 1925’te Şeyh Sait önderlikli isyan olacaktır. İngiltere petrol nedeniyle Musul ve Kerkük bölgesini Misak-ı Milli dışında tutmak istemektedir. Mustafa Kemal önderliğindeki Türkiye Cumhuriyeti ise, Misak-ı Milli’ye bağlılığın gereği olarak bölge üzerinde hak taleplerinden vazgeçmemektedir. Kürtler ve Türkler Misak-ı Milli’nin gereğinin yapılmasını istemektedirler. Bu koşullarda bildik İngiliz sömürge oyunu yine devreye girer. Bir taşla birkaç kuş vurmak için tertipler hazırdır. Kendisine yakın bulduğu Kürtleri yardım edeceğine dair heveslendirir. Olası bir isyanda kendisine güvenebileceklerine dair sahte umutlar yaydırır. İsyan patlak verdiğinde, kemalist hükümetle anlaşır. Kürtlerin ve Kürdistan’ın kaderindeki en derin bölünmeyi gerçekleştirir. Irak, kendi payına düşmüştür. Kemalist Türkiye’yi en zor döneminde kendine yakınlaştırmıştır.
Cumhuriyeti Kürtlerin üzerine sürerek en tehlikeli bir açmazın içine düşürmüştür. Yani bir kez daha ‘böl-yönet’ veya ‘iti ite kırdırma’ politikasıyla, ‘tavşana kaç tazıya tut’ oyunu başarıyla oynanmış, bir taşla birkaç kuş vurulmuştur. Cumhuriyet, daha dün en zor dönemlerinde stratejik müttefikleri olan Kürtleri unutmuş, önde gelenlerini idam etmiş, böylece tarihsel bir sorunu çözdüğünü sanmıştır. Bastırma ve inkar yöntemlerine başvurarak, bu oyun gereğince aslında Osmanlı’dan daha geri bir politikanın ve kendisini en çok uğraştıracak bir sorunun içine düşecektir. Sadece Kürtler değil, Türkler ve Cumhuriyet de böylelikle oyuna gelmiş olacaktır. Emperyalizm ve sömürgecilik yalnız bir tarafa oynamaz. Kuralı; her zaman iki tarafa oynayıp, çıkarı en çok olanda karar kılmak biçimindedir. Bu tarihlerde, 1920-25 döneminde aynı politik oyunlar İran ve Irak üzerinde denenir. İsmail Simko her gücün denediği bir piyon durumundayken, kendisi onları kullandığını sanır.
Sonuçta taşıdığı zihniyet, büyük olanaklara rağmen, yine en kötü kaybeden konumuna düşmesine neden olur. Taktik amaçlı kullanmalar yeterince ve zamanında doğru değerlendirilmediğinde, kullanılan kişilerin, hareketlerin ve halkların başına en büyük felaketleri getirir. Irak Kürdistan’ında Mahmut Berzenci önderliğinde de sonuç aynıdır. Dar taktik alandaki karşılıklı kullanmalar eğer özgüce dayalı bir sonuca götürülemezse, beklenen olumsuz akıbetten kurtuluş olamaz. Bunda suçu isyan önderliğine yükleyip esas tertipçileri, halk düşmanlarını göz ardı etmiyoruz. Tersine, Kürt kapanının nasıl bir kuruluş mantığına sahip olduğunu çok iyi bilerek adım atılması gerektiğini vurguluyoruz. Bu tür senaryoların son sahnelenmeleri, İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze kadar oynanmış olanlarıdır. İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı ortamda geliştirilmek istenen KDP adlı partiler, geleneksel uşaklıkla çağdaş işbirlikçiliği bir arada yürüterek, sadece kendi pratikleriyle mensupları için değil, tüm Kürt halkı için en kötü örneği oluşturdular.
Dünya çapında özgürlük mücadelelerinin kazanmaları bir kural iken, Kürt halkı KDP denilen partiler eliyle en büyük kayıpları verdiği halde, bu örgütler kendilerini taktik oyuncuların elinde bir kukla olmaktan kurtaramadılar. Batı sömürgeciliğine karşı kavrama düzeyinde bile bir gelişme gösteremeyen Kürt olgusunun daha da karanlık bir sürece girmesi kaçınılmazdı.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER