SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (296.BÖLÜM)
Bu durum karşısında AİHM, PKK’nin yüksek bir sorumlulukla sınırların dışına çıkmayı bile göze alarak, iki yıldan beri hem resmen hem de fiilen tam bir disiplinle yürüttüğü meşru savunma durumunu göz önüne almalıdır. AİHM, PKK’nin bu tarihten itibaren kendini hukuk dışı terör olaylarından arındırdığını ve her şeyini kutsal meşru savunma çizgisine göre yürüttüğünü takdir etmelidir. Bu yönlü bir takdir, Kürt sorununun meşru zeminlerde tartışılmasına ve çözüm sürecine girmesine katkı yapacaktır. Yüce mahkemenin vereceği kararlar, sorunun demokratik hukuk kapsamında ele alınmasına ilişkin olarak, hem AB kurumlarını hem de Türkiye Cumhuriyeti yetkililerini olumlu etkileyecek; ayrıca PKK’yi demokratik hukuk ölçülerinde bir çözüme teşvik edecektir.
Dolayısıyla yüce mahkemenin bu gerçekler temelinde özellikle bundan sonra geliştireceği kararların ağır bir sorunu çözmede tarihi anlam taşıyacağını belirtmek durumundayım. Daha önce konuya ilişkin verdiği birçok karara saygı duymamla birlikte, yetersizliklerine ilişkin eleştirilerim için bu savunmamın temel teşkil edeceği açıktır. Yüce mahkemenin hep göz önünde bulundurduğu ayrılıkçı şiddet konusu başta olmak üzere, şiddet ve ayrılıkçılığın gerçek nedenleri ve sorumluları ortaya konulmuştur. Mağduriyete yol açanla mağdurun karıştırılmaması gereği büyük önem taşımaktadır. Bunun için PKK’yi bir bütün olarak görmek de mahkeme açısından son derece önem kazanmaktadır. Gelen davaların büyük bir kısmı PKK ile bağlantılıdır.
Bu nedenle savunmamın PKK bölümünün tıpkı Kürt halkına ilişkin bölümlerinde de olduğu gibi önemle değerlendirilmesi gerektiğine dair inancımı ve talebimi bir kez daha dile getirme gereğini duyuyorum. Bu savunmamın aynı zamanda yüce mahkeme için de dayanak bulabileceği en önemli belge niteliğinde olduğu açıktır. Bireysel durumum ancak bu iki temel gerçeklik, yani Kürt halkının yasal konumuyla PKK’nin siyasal, askeri ve yasal konumu aydınlandığı ve değerlendirildiği ölçüde daha doğru ve objektif ele alınabilecektir.
4- İmralı Yargılanma Süreci, AİHS ve AİHM Bireylerin sorumsuz ve tek başlarına yaşayabileceği varsayımı, ancak bilimsel olarak 7 milyon yıl önce insan türüne geçiş aşamasında söz konusu olabilir. O zaman bile küçük topluluklar halinde bir tür oyun düzeninde yaşandığı, bilimsel bir görüş olarak genelde kabul edilmektedir. O tarihten beri insan türünün toplumsal düzeyi geliştikçe fertlerinin de gelişme kaydettiği, toplum dışında kalmanın ise ölüm anlamına geldiği kolayca gözlemlenen bir husustur. Savunmamda bu konu üzerinde de durdum. Bunun nedeni şuydu: Ben adeta gökten düşmüş bir canavar terörist olarak, ABD’nin büyük şef, son kovboy başkanının özel ve gizli emirleriyle, tüm dünyanın büyük ve kahraman güçleri, başta istihbarat ve emniyet birimleri tarafından nihayet yakalanıp en muhkem bir odada, Marmara Denizi’ndeki İmralı Adası’nda olağanüstü tedbirlerle tek başıma üç beş metrelik bir tabutluğa konulmuştum. Tarihte eşi görülmemiş, ‘en az otuz bin kişiyi öldürmüş en büyük terörist’ durumundayım. Dünya çapında ve Türkiye’de eşi görülmemiş bir propagandayla böyle yansıtılıyordum.
Nasıl asılmam gerektiğinden tutalım, parça parça çiğ yenmemin bile yeterli olmayacağına, hemen öldürmek yerine saat saat çürütmenin amaca daha çok hizmet edeceğine, bu arada kullanılıp tek bir dostu kalmayıncaya kadar özel politikaların uygulanması gerektiğine dair çok şey söylendi, yazıldı ve hayata geçirildi.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER