SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (199.BÖLÜM)
D- KÜRTLERİN ETNİK ULUSAL DEMOKRATİK HAREKETİ
Toplumsal olgulardaki kendiliğindenlik ve bilinçlilik faktörü, birbirinden ayrıt edilemeyecek kadar iç içedir. Birinin nerede biteceği, diğerinin nerede başlayacağı sorusunun cevabı kesin belirlemeler biçiminde verilemez. Olgu bilinci, bilinç de olguyu geliştirir. Bunlar birbirlerinin değişmez belirleyenleri olmayıp, dönüştürenleri olarak rol oynarlar. Toplumsal olgu eski dönemlerin tüm birikimlerinin kurumlaşmış ifadesi iken, toplumsal hareket olgunun aktifliğini ve gelecekteki dönüşüm potansiyelini ifade eder. Toplumsal olgu, bir bütün olarak bilinç ve irade birikimidir.
Hareket ise, bu birikime dayalı olan, halen sönmemiş, birikime dönüşmemiş aktif unsuru içerir. Aktif unsurların başında ise, o dönemin yaşayan insanları gelir. Toplumsal hareket için iki ideolojik araç temel rol oynar: Dogma, kural, yasa diyebileceğimiz, mevcut toplumsal varlığın hangi çerçevede hareket edeceğini belirleyen, geçmişe ilişkin kurallarla geleceğe ilişkin sürükleyici ve çekici hayallerden oluşan ideoloji, hareketlenmenin enerjisidir. Üretim koşulları, ilişkileri, sosyal, siyasal ve askeri kurumları ise, kullanılacak maddi ortamı teşkil ederler. Toplumlar için bütün çağların, dönemlerin kendilerine göre hareketleri vardır. Neolitik dönemin temel hareketi, doğaya sıkı sıkıya mevsimsel olarak bağlı olan yaşamın sürdürülmesi için, doğa dininin bir parçası ve benzeri olarak ana tanrıça etrafında şekillenir. İnsanlara dost tanrılar oluşturmak, en temel hareketlerdir.
Bunlar için dua, kurban, şölen bayram tertiplemek, toplumsal hareketlerin en gözde biçimleridir. Ana tanrıçayı kutsamak, ona bağlanmak en yüce harekettir. Toplumun işini kolaylaştıran dost tanrılara yönelik tüm hizmetler, bu yüce hareketlerin parçalarıdır. Dönemin temel siyasi hareketi bu öze sahiptir. İlkçağların bilinçli toplumsal hareketleri; sınıflı toplumun idealize edilmiş ve mitolojik anlatıma büründürülmüş gerçeğini ifade eden tanrı-kralların etrafındaki tapınmaları esas alır.
Düşünce ve hareketliliğin merkezinde krallık kurumu ve sürdürülmesine ilişkin tüm çabalar yatar. Toplumun varlığı, ilahlaştırılmış krallıkla mümkündür. Düzenli ibadetler ve bayramlar krallığın sürdürülmesi ve korunması içindir. Krallık haline gelmemiş aşiret ve kabile topluluklarındaki şef için de benzer bir düzen gelenekselleştirilir. Tüm toplumsal hareketlerin esin kaynağı böyle koşullandırılmıştır. Kendi başına toplum için ayrı bir siyasal etnik hareket düşünülemez bile. Bilinç ve hareketlilik için simgeleştirilen merkez esastır. Onun için savaşılır, ölünür, çalışılır. Feodal çağlarda bu durum bir adım daha ilerler. Tanrının kendisi (kralın kendisi) için değil de, sözleri için (yeni toplumun kuralları) hareketler esas alınır. “Tanrı şöyle dedi, böyle emretti” denildiğinde, aslında ya eski toplum restore edilmekte, ya da yenisi kurulmaya çalışılmaktadır. Toplumsal hareketlilik kurumsal ve kurallar çerçevesinde düzenlenmektedir.
Siyasi ve askeri hareketlilik artık şahıslardan kurtulmuş olup, daha kalıcı ilkeler uğruna seferber edilmektedir. Bu biçimiyle Ortaçağda gerçek siyasi hareketler dönemine girildiğinden bahsedilebilir. Her ne kadar dinsel örtü ve tarikat-mezhep biçimleri altında yürütülse de, bu dönemin bilinçli ve örgütlü siyasi hareketlerinde bir artış vardır. Toplumsal çelişkilerin artmış olması bunda temel rol oynar. Aşiretler içinde de artık reisi aşan, aşiretin temel değerlerine bağlı hareketler gelişir. Etnik hareketler diyebileceğimiz bir döneme girilmiştir.
Mezhep hareketleri daha çok sınıfsal çelişkiden kaynaklanmışken, etnik hareket aşiretin varlığını dış tehlikelere karşı bir bütün olarak savunmayı esas almaktadır. Henüz direkt kavim veya ulus için hareketler dönemine girilmemiştir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER