TASFİYECİLİĞİN TASFİYESİ (78.BÖLÜM)
Bizdeki bunun tersi durum neye yolaçmıştır? Bizdeki tipler saflarımızda ölümcül bir dayatmada bulunuyor, insanlara sahip çıkmıyor, kendilerini eğitmiyor ve imhaya terkediyorlar. Ardından da kaç diyorlar. Sonra tutup canına okuyorlar. Aslında insanları kaçırtan sizsiniz. Devrimci eğitim ve örgütlenme yapacaksınız; bir de tecrübeliyseniz, insanlara sahip çıkacaksınız. Biz bile birçok insanımızı bu alana getirirken, bu kadar eğitim ve çözümleme yapıyor, eski yaşamdan daha üstün bir yaşamı gözlerinin içine soka soka, kendilerini insan haline getiriyoruz. Bazıları kendi geçmişlerini araştırırlarsa, bir suçlular yığını olduklarını görecektir. Bunlar bu tutum sahiplerinin ta kendileridir. Nitekim bu sayede kendilerini de böylesi bir imhaya uğratmışlardır. Devrimde şehitler olamayacağını söylemiyoruz, ama böyle olmaz. Kuzey de ise başka durumlar ortaya çıkmaktadır.
Buna rağmen, biz yine de çizgimizin doğru uygulanması için ve çizgi devrimciliğine ulaşıncaya kadar, bu çabalarımızda ısrarlı olmaya devam edeceğiz. Bilindiği gibi, bütün önderliksel yetmezliklere rağmen, doğru çizgimizi oturtmaya çalıştık. En azından yeniden düzenleme ve takviyeler sonucunda, düşmanın beklentilerini boşa çıkardık. Düşmana göre, bu biçimiyle devam edilseydi, mutlaka tasfiye olacaktı. Önlemlerimiz ve müdahalelerimiz sonucunda, 1987’de Olağanüstü Hal ve yönetim uygulamasına geçişle birlikte, düşman bu savaşın bitmeyeceğini itiraf etti. Düşman bu yılda çöküşü beklerken, gelişmelerin olabileceğini gördü. Bu tamamen kongre çözümlemelerinin sonucuydu. Gerçekten de savaş 1986 yılında kesintisiz bir biçimde sürdürüldü. Bütün engellemelere rağmen, geliştirilen özel savaş bir sonuç alamadı. 1987 yılında böyle yaklaşıldı. Düşman açısından 1987 yılı “PKK’nin çökertilmesi” yılıydı. Bunu da oldukça değerlendirdik. Bu yılı da başarılı kılmak için, her yönüyle oldukça güçlü önlemler geliştirdik. Ülkedeki müdahalenin kesintisizliğini ve büyümeyi sağladık. Bilindiği gibi, düşmanın içteki doğrudan ve dolaylı provokasyonlarına rağmen, gelişmeler önlenemedi.
Biz bu gelişmeleri daha da derinleştirmek ve üzerinde çok yönlü bir biçimde durmak için 1989 yılına oldukça yüklendik. Çizginin her düzeyde derinliğine ele alınması ve uygulanması için ne gerekiyorsa ortaya koyduk ve bunun bizi gelişmeye götürdüğünü gördük. Bu anlamda 1989’da eski tutumlarda ısrar etmenin yolaçtığı kayıplar vardır; hedeflediğimiz ve rahatlıkla ulaşabileceğimiz kazançlara ulaşmama vardır. Bütün bunlara rağmen, gelişmelerin ileri boyutlarda olduğu, PKK’yi çöküşe götürmek bir yana, kontrol altına alınamayacak düzeye ulaştığı ve sömürgecileri umutsuzluğa düşürdüğü bizzat düşman tarafından itiraf edildi. Bu nasıl sağlandı? Bunun bilinmesi gerekir. Bu herhalde kayıp üstüne kayıp vermemize yolaçan kişilerin tutumu sayesinde olmadı. Bazıları son derece tuhaf davranıyorlar. Kayıplarımıza olan katkılarını çok az anlayan bu sözde militanlarımızın bütün işi gücü güçlerimizi savurmaktır. Bunun adına da eylemcilik diyorlar. Tasarrufçulukta bulunmaya yöneticilik adını veriyorlar. Bastırma ve küfür yağdırmanın adını “acımasız önderlik” koyuyorlar. Hayır, bunlar başarılarımızın kırk kat daha fazla olmasını engelleyenlerin ta kendileridir.
Öyle anlaşılıyor ki, bütün bu tarihsel tecrübelere, örgütsel ve yönetsel sorunların PKK’nin imhasına nasıl ve kaç kez yol açtığını göstermemize rağmen, kendilerini özlü gelişmelere dayatanlar, hiçbir olumlu gelişmeye imzalarını koyamadılar. Kendilerine ister ortayolcu, ister kemalist etki, feodal ve lümpen tortuların şu veya bu kişide yaygınca ifadesini bulması adı verilsin, bunların kariyerist tutumları, kurnaz hesapçılığı ve özellikle örgütsel yönetim kurumunu işgal etmeleri, güçlerimizin eğitilmesine, örgütlenmesine, yeniden düzenlenmesine, taktik planlar doğrultusunda harekete geçirilmesine ve kitlelerle ilişkilerimize çok kötü yansımaktadır.
Örneğin 1989 yılının bu son üç ayında daha yüksek bir eylem gücü tutturmak elimizdedir. Aslında alınan önlemlerle gelişmeler sürdürülüyor. Ama bazı tipler inadına kendilerini ortaya koyuyorlar. Bunlar kalıntı biçiminde de olsa, nefes alamaz durumunda da bulunsalar, yine ellerinden geleni yapıyorlar. Örneğin son zamanlarda bazı bölgelerde verdiğimiz kayıplar, PKK’nin mevcut durumu açısından ortaya çıkmaması gereken kayıplardır. Bizim görevimiz, insanlarımızı suçlu konumlarından ve köhnemiş eski yaşamdan çekip aydınlatmak, kendilerini yüce bir yaşama kavuşturmaktır. Bunun için bütün gücümüzü ortaya koyuyoruz. Yoksa yetmezliklerini bahane ederek, içimizde bulunanların en iyilerini mahkum etmek bile zor değildir. Biz ne yapıyoruz? Bir yığın yetmez ve suçlu konumlarına rağmen, insanlarımızı devrimcileştiriyoruz. Bu bizim görevimizdir. Göstermeniz gereken çabanın binde birini bile göstermeyeceksiniz, oldukça rahat eğitebileceğiniz bir insana son derece acımasız davranacaksınız, kendisine tam bir feodal tutumu dayatacaksınız.
Daha sonra da bu insanın kaçtığını veya başka şeyler yaptığını söyleyeceksiniz. Zaten halkımızı bugünkü duruma getiren tutum budur. Çabalarımızı eğitim açısından özetlersek, biz boğazımızı yırtarcasına neden yüzlerce kitap ortaya çıkardık? Bir de bunu sözlü olarak yapıyoruz. Tek tek kişilerle bir kitap dolduracak konuşmalarda bulunuyoruz. Neden? Çünkü Kürt insanı cahildir, yontulmamıştır, şaşırtılmıştır. Bütün gücünüzle bu insanın üzerine eğilmezseniz, onu yürütemezsiniz. Birçok kadromuza biçim vermek için bu kadar çaba yetersiz geliyorsa, başkalarının daha başından zorbanın ve ağanın kamçısını şaklatarak insanlarımızı korkutmaları ve hatta katletmeleri korkunçtur. Böyleleri örgüt kurabilirler mi? Hayır. Tersine bunlar adam kaçırtır ve düşmanın kucağına atarlar. Savaşçılara ve halka yapılan budur. Bunun sonu tasfiyeciliktir. Sadece “Beğendikleriyle dirensin” demek olur mu? Peki, sizin göreviniz nedir? Bu durumlar karşısında, “Diğerleri de hep böyle yapıyor; Kürt halkı zaten adam olmaz, o her şeye müstahaktır” diyebilir miyiz? Bunu zaten düşmanın kendisi yapmıyor mu? Kürdistan halkının sefil olduğunu, suçlu ve lanetli bir halk durumuna düşürüldüğünü ve dünyada en kötü koşullarda yaşayan bir halk olduğunu biz de biliyoruz.
Ama biz devrimciyiz. Devrimcilerin görevi, halkı düşürüldüğü utanç uçurumundan çekip kurtarmaktır. Bu neyle olabilir? Bu eğitimle olur, örgütlenmeyle olur, sağlıklı yönetmeyle olur. Bu konulardaki görevlerinizi yerine getirmeyeceksiniz, tersine halkın canına okuyacaksınız. İşte bu asla kabul edilemez.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER