NASIL YAŞAMALI? II CİLT -94.BÖLÜM
Kendimi Kolay Sevdirtmem Zor Sevdirtirim Ama Büyük Sevdirtirim
Ben son derece özgür bir kişiliğe sahip olmama rağmen, yaklaşımlardan fazla rahat olamıyorum. Aslında beni bağlayan fazla kaide-kural da yok, ama özgürlük kurallarına çok bağlıyım ve hemen bir yaklaşımın çıkarcılığı ne kadardır, bastırmacılığı ne kadardır, düşkünlüğü ne kadardır anlıyorum, seziyorum ve hemen tepkilerimi-etkilerimi ortaya koyuyorum. Sizde böyle ölçüler, ölçü hesapları var mı? Sanmıyorum. İlişkilere balıklamasına dalma, “seni seviyorum” adı altındaki yaklaşımlara bırakılsa yaşam 24 saatte biter. Ben bu konuda ne kolay sevilirim ne de kolay severim. Çok zor sever, çok zor sevilirim. Kendimi kolay sevdirtmem, zor sevdirtirim ama büyük sevdirtirim. Zor severim ama büyük severim. Tabii bu, yaşanan kadın-erkek arasındaki sevgiye pek benzemiyor.
Çünkü kadın ya da erkek birbirini çok kolay seviyor ve çok kolay birbirlerini unutuyorlar. En önemlisi de derinlikleri yok. Retleri de çok basit nedenlerledir. Hatta bir insana ilgi duyup duymama da pek akıl edilmiyor. Yanlarına bir yaşam arkadaşı geliyor, onu hiç anlamayacak kadar duyarsızlaşılabiliyor. Şimdi böyle yüzeysel kişiliklerle ne kadar çekici olunabilir? İlişkiden anlaşılan yoz ilişkidir. Kurulan ilişkilerin neredeyse yüzde doksan dokuzu yoz ilişkidir. Peki, sosyalistlerin yoz olmayan ilişkileri yok mu? Demek ki yüzde biri bile yok. Neden o gücü gösteremiyorlar? Neden kurulacak her ilişki yoz olsun? Neden ille zarara yol açsın? Neden büyümeye, güçlendirmeye götürmesin? O zaman yaşam durur. İşte en büyük devrimlerden birinin bu temellerde geliştirilmek durumunda olduğunu söyledik. İlişkilerde devrim, büyük öneme sahiptir.
Aslında aşk zordur. Bu cephe savaşından daha zordur. Daha fazla bilinç, dayanma gücü ister. Kaldı ki, bu irade gücü, bilinci gösterilmedi mi, cephe savaşımında da fazla güçlü olunmaz. İlgisinde, sevgisinde, ilişkisinde, kısaca güçlü olmayan, düşmana güçlü bir savaş dayatamaz. İnsanı ele alış tarzında çok büyük bir sorumluluğu duymayanlar, hele bir komutansa, savaşçının canına ne yapar? İşte görülüyor ki kolay ilişki olmuyor, kolay yoldaş olunamıyor. Bütün bunlar büyük bir iç savaşımla, büyük bir dönüşümle bağlantılıdır. Kim ucuzu kolay seçerse, o sonuçta kaybettirir. Ben de kolay ilişkiye aldansaydım şimdiye kadar çoktan kaybetmiştim.
Kürdistan gerçeğinde “kolay” olunamadığını gördüm; bir Avrupa'daki gibi, bir Türkiye'deki gibi bile ilişki kurulmuyor. Kürt toplumunda katı feodal gerçekler var, aşiret-kabile gerçekleri var. Tabii bunları dikkate almayan bir kişi, önder, hele sosyalist önder olabilir mi? Daha doğrusu bizim geliştirmek istediğimiz önderlik olmazsa acaba Kürt olayından geriye tek bir yaşam değeri kalır mı? O da boğulmuş, yenilmiş değerler. Feodal aşiret yaşamı gerçekten yenilmiş ve hatta ölü gibi kokuyor, kimse mezara koymuyor. Karı-koca yaklaşımları da öyledir, ölü gibidir, kokuyor, kimse mezara koymuyor. Aşk-maşk, duygu yok. Biraz gerçekçi olalım.
Ancak özgürlük savaşımıyla yaşama çekebiliyoruz. Toplumumuzun erkekliği, kadınlığı gerçekten çok yetersiz. İçinde fazla yüceltici, fazla yaşama çağırıcı yan yok. Onun için büyük bir özgürlük savaşımına ihtiyaç var. Çok iyi biliniyor ki, mevcut toplumsal koşullarda hiçbir yaşam şansı yok. Bu durum kimseyi inkâra, karamsarlığa, tıkanmaya değil, tam tersine büyük bir özgürlük savaşımına götürmelidir. Çünkü yaşam kaybettirilmiş ve her gün imha sürecini yaşayan bir gerçek esas alınıyor. Bu gerçeğe yüklenmek inkâr biçiminde olmaz. Evet zorluklar var, darbeler sert, ama bizim de buna karşı göstereceğimiz bir direnme var, yaşamın doğrusunu dayatmamız var, ısrar var. Tabii devrimciliğin tarzı budur. Saflara geliniyor, ikinci günde gerçekleri inkâr etme seçiliyor. Bu devrimci, baştan yenilmiş bir devrimcidir.
Aslında bu kişilik düşmanın yendiği toplumla ölmüştür. Bu kişiliğin saflara gelişinde direnişçilik yok, zorluklardan kaçış var. Bu da toplumun o sahte yaşayan biçimlenişidir. Zorluklardan kaç, yaşa! Kaçan, uzlaşan tip; kolay ölen tiptir. Aslında düşmanın yendiği kişiliği bir karış aşmadan bir kez daha ölmedir. Bizim uzun vadeli, oldukça özgürleştirici, bütünüyle onun örgüt savaşımını geliştirici önderlik gerçeğimiz, bütün bu toplumsal gerçekliğe bir cevaptır. Bütün bunların kendiliğinden ortaya çıktığı sanılıyor. Hâlbuki çok hayati bir cevap olmazsa, yaşam yoktur, yine cevap olmazsa, bırak ulusal kurtuluşu bazı temel insani özellikleri kazanmaya bile imkân yoktur.
Onun için kendimi mecbur hissediyorum ve hissettikçe insani olmaya, siyasi, ideolojik, askeri olmaya kendimi veriyorum. Niçin? Çünkü yaşamı biraz kazanmak gerektiğine inanıyorum. Bu, militan yapımızın da inancıdır, fakat pratikleri başka söylüyor. Sizlerin ideolojik, siyasi, örgütsel eğitime ihtiyacınız var. Tutarlı olunmalı, kişi kendisiyle çelişmemeli, kişilikler düzeltilmeli, bu şarttır. Bu yapılamazsa yaşamın içinde yenilgi gerekçesi olunur. Bu kadar kolay kaybedenlerin altında bu gerekçe var, yenilgili kişiliğin bütün özellikleri olduğu gibi duruyor ve pratiğe yansıyınca, yerle bir olup gidiyor.
PKK'yi bir de bu yönüyle, önderlik gerçeği yönüyle kavramalıyız ve mutlaka bazı temel sonuçları ertelemeksizin, oynamaksızın alabilmeliyiz, mutlaka temsiline ulaşabilmeliyiz.
25 Ocak 1994
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER