NASIL YAŞAMALI? II CİLT -129.BÖLÜM
Tek Sığınacağınız Yer Özgürlük Silahı Ve Dağlardır
Bu işi ya başarırız ya başarırız. Ama düşmanın buyruğu “ya bitireceğiz ya bitireceğiz!” Emir padişahtan! Benim neyim var? Fukara bir halk çocuğuyum. Bu fermanı nasıl yırtacağız? Bunlar Osmanlı padişahlarından daha tehlikeli. Düşman bizi çiğ çiğ yiyip bitirecek, ciddiye alalım. Ben bile sizi kolay yedirmemek için çok uğraştım, ama siz de gerçekleri biraz kavramalısınız. Karşımızda faşizm var. Eli kanlı barbar bir insan soyunun kasapları var. Ama biz de yaşamak istiyoruz.
Biliyorsunuz Dersim katledildi, teslim de alındı, ama bir Dersimli gence iyilik gösterdik diye, kötü mü oldu. Atalarının, hatta henüz hayatta olanların katliam gerçeğini size göstermekle hata mı ettik? Kemalizm, dostunuz olamazdı. Kemalizm’in ve TC'nin dayattığı yaşam en azından eleştiri ile karşılanmalı ve ondan uzak durmalıyız demekle hata mı ettik? Hayır, bütün bunlar insan soyuna, halkına bağlı kalmanın gerekleridir. Hepinize biraz özgürlük ilkesine ve onun savaşımına ilgi gösterelim demekle kötülük mü yapıyoruz? En büyük zorluğu kendime yaptığımı görmüyor musunuz? Özgürlük ilkesi için ne kadar çabam var; bir dershane dolusu kitap yazdık. Hepsi anlayabilmeniz içindir. Adeta ayaklı bir gazete gibi dolaşıyorum. İnsanlık yoluna başka türlü giremezsiniz ki? Ben bile utancımdan hâlâ başımı tam kaldıramıyorum.
Çünkü düşmanın fermanı var, onu daha yırtamadık. Kellemi de fazla ucuz uzatmak istemiyorum. İnsanlık kasabına sizin gibi kuzuları hiç de teslim etmek istemiyoruz. İşte onun için sizlere özgür dağları sunduk. Her şeyimi harcadım ve savaşçıların eline bir silahı verelim, dağın da o silahın da müthiş kıymetini bilirler diye düşündüm. Bunun dışında başka hiçbir şey düşünemedim. Bir özgürlük dağı, bir özgürlük silahını bu gençlere verdin mi kendini biraz mutlu hissedebilirsin veya vicdan hesabını vermiş olabilirsin diye kendi kendime söylüyordum. Kesinlikle bütün yaşamım bu. Kendimi bildim bileli namusu, arkadaşı ancak böyle kurtarabileceğimi ve bunun dışında başka bir çarenin olmadığını düşünüyorum ve doğrusu da budur. Başka türlü sizi nereye gönderelim? Tek sığınacağınız yer, özgürlük silahına ve ülkemizin yaşam gerçeği olan dağlaradır. Yaşam ilkesi şudur: Düşmanın dayattığı bu barbarlık aşılırsa, yaşam gündemimiz biraz daha değişir, sorunlarımız farklılaşır. O zaman, güzel şehirler kuralım, güzel ekonomik faaliyetler düzenleyelim, sosyal-kültürel yaşamımızı çok çok geliştirelim diyeceğiz, ama şu an görevimiz savaştır.
Özellikle sağlam bir ordu gücü haline geleceğiz. Ordu gücü haline gelmenin böyle bir partilileşmekten geçtiğini, partilileşmek için eğitime ihtiyaç olduğunu görüyorsunuz. Korkunç bir çabayla döne dolaşa, gerektiğinde bin defa tekrarlayarak bunu size kavratmaya çalıştım. Bu bir görevdir. Sizi PKK'ye göre, savaşa göre yaşatmak, böyle bir çabayı sergilemekten geçiyor. Bunu anlayın, benim için de değil, kendiniz için anlayın. Düşman tarafından yakalanan bir grup, arkadaşımızdan daha dün bir haber geldi. İki bayanın kafasını kesmişler, ortalığa atmışlar; birini yakmışlar, yolun üzerine atmışlar. Bu bir gözdağıdır. Kadın mücadeleye katılıyor, bu kadına bir gözdağıdır. Bu gözdağına karşılık büyük savaşçı olma yeteneklerimizi ayaklandıralım! Gençliğimizi, enerjimizi büyük savaşımın emrine amansız verelim! Bunlar çok sade ve anlaşılırdır.
Ama işin gerçeği söylendiği gibi kolay değil, benim için de kolay değil, ama en kötüsü bu cellatlara kendini böyle teslim etmektir. Kötüsü, onların zindanında çürümektir. Ve en kötüsü de onların boyunduruğu altında yaşamaktır. Buna bin defa lanet ediyoruz. Ne kadar zor da olsa, bir anlık, bir günlük de olsa özgür yaşam, her şeye değerdir diyoruz. Yüzyıllar bize belki bunun imkânını veremedi, bununla itibar olamadık, ama şimdi emeğimizle bunu biraz yaratıyoruz. En güzeli de budur. Gerçekten de bu özgürlük günlerini yakaladık ve bu günler çok zor özgürlük günleridir. Tekrar vurguluyorum: Her şeyle oynayın, ama özgürlük, savaşım değerlerinin geliştirilmesi, korunması ve mutlaka başarısını geliştirmekten başka ilgi göstereceğiniz, değer vereceğiniz hiçbir endişeniz, yaşam kaygınız olmasın.
Çünkü en güzel yaşam PKK tarzını yakalamaktan, yaşamaktan geçiyor. Onun amansız savaşçılık tarzını temsil etmekten geçiyor. Bunu yaparsanız hepiniz için yaşam vardır. Zaten hepiniz için gerçekleşmeyen bir yaşam, birey için hiç gerçekleşemez. Ne kadar bireysel etki sahibi olsam bile eğer sizi biraz savaşçı olarak geliştirmedikten sonra yaşayamayacağımı çok iyi biliyorum. Sizlerle de yetinmiyorum. Bu halkı, savaşı biraz doğru destekler duruma getirmedikçe yaşamayacağımı çok iyi biliyorum. Kendime saygının da bir gereği olarak özgürce yaşamak istiyorsam, kendime “bu partiyi, bu halkı savaşçı kıl, o zaman sen de biraz yaşayabilirsin. Her türlü boyun eğmeye karşı özgürlük istedin, o zaman özgürlük ilkesine saygılı ol, horlanmaya, utanmazlığa karşı çık ve böyle bir savaşımla ilişki sahibi ol, biraz daha dayan, gelişmeler oluyor, mümkünse biraz daha yüklen, başarı kesinleşebilir” diyorum. Biz bunları bir kez daha çok kapsamlıca ortaya koyduk.
Dürüst gençlersiniz öyle vicdansızlık yapacak, imansızlık yapacak hiçbir yanınızın olmayacağı kanısındayım. Gafillik ve yanılgı vardı; onlar da çok iyi gösterildi ve aşılıyor. Gerisi dürüstlüğünüz, biraz ustalığınızla, aldığınız bilinçle, ona tutarlı bağlılıkla pratiğe ikirciksiz yürümektir. Çıkan sorunlara buradan biraz kavradıklarınızla bile olsa çözüm gücü oldukça, başarı sağlamaktır. Her zaman söylüyorum hem buna mecbursunuz hem buna layıksınız. Yine bunun önünde ne engel teşkil ederse etsin, savaşmalısınız ve “başarı oldukça, yaşama katlanılabilir” demelisiniz. Ben sürekli böyle yaşadım ve her zaman böyle yaşayacağım. Benim etkim-yetkim olduğu müddetçe bu ülkede ve bu parti adına daha da böyle amansız olacağız. Siz hesabınızı doğru yapın, bizimle yol almak istediğinize inanıyorum.
Fakat çok yüzeysel, çok kandırmacı oluyorsunuz. Bunu bırakın, sizi fazla zorlamayacağız, kaldıramayacağınız yükü size bindirmeyeceğiz, ama bindirdiğimiz yükü de çok sağlam taşımaya çalışın. En ağırını ben taşıyorum. Tam zafere kadar da götüreceğime eminim. Ama siz de kendi payınızı çok sağlam taşımayı düşünün. Şimdiye kadar bunu layıkıyla yapamadınız, çok ucuz kaybettik veya çok zor kazandık. Şimdi daha iyi kazanabiliriz. Kazanmaya her zamankinden daha fazla muhtacız. Siz de her zamankinden daha fazla kabul edilebilir bir yaşama layıksınız. Bu devre için şunu söylemiştim hem umuttur hem de yükümlüsünüz. Bütün devrelerin başına gelen bu yüzeysellik, ilkeye ters düşme, pratikte yetersizliğe düşme, bu devrenin başına gelmez. Eğer biz bunu sağladıysak, bu partiye de ve onun öncülük ettiği savaşıma da gerçekten en büyük katkıyı sağladığımız gibi, düşmanın dayattığı “ya bitecekler ya bitecekler” şiarına karşı da bizim dayatacağımız, “ya kazanacağız ya kazanacağız” şiarı, kesin sonucu lehimize getirecek slogan olacaktır.
Bugün tarihimizin özgürlük yürüyüşü yapılıyor. Yüz bini aşkın insanın Kürdistan'a yürüyüş günüdür, onu da bu vesileyle selamlıyoruz. Gerilla mevzilerini koruyor ve doğruları da oldukça dayatmış bulunuyoruz. Dolayısıyla düşmanın bizi hiçe sayar gibi teslimiyetten başka hiçbir şey öngörmeyen alçakça yaklaşımına karşı “Ya kazanacağız ya kazanacağız!” şiarıyla yürümek en doğrusudur. Kişiliklerde başarılı bir çıkış yapmak en şereflisidir. Hepinize yaraşan da budur ve mutlaka bir kazandırma gücünüz olmalıdır. Bize vereceğiniz ve bizim de halkımıza vereceğimiz selam: Kazanmaktır, kazandırmaktır!
25 Haziran 1994
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER