NASIL YAŞAMALI? CİLT–II (71.BÖLÜM)
Gerek edinilmiş olan bağımlı kişilik, gerek “sevgi” diye yaşadıklarımızın sevgisizlik, saygısızlık. “Geliştirme” dediğimiz geriletme, dürüstlük, açıklık adı altında ikiyüzlülük ve sahtekârlıklar yaşadığımızı burada görmem beni altüst etti. Ayrıca devrimci ortama, PKK'ye daha idealist yaklaşıyordum. Gerçekliklere yabancıydım, yani kavga ortamında ideal ilişkiler bekliyordum. Onun bir sarsıntısını yaşadım. Yeni yeni bunları kabulleniyorum ve kavradıkça da özgüven, özgüç temelinde kendimi bağımsızlaştırmakta, militanlaşmakta yol alıyorum. Saflardaki sınıf savaşımını ve cinslerarası ilişkinin de aynı zamanda sınıflararası ilişki olduğunu, hatta ulusal düzeyle bağlantısı olduğunu Parti Önderliği'nin çözümlemelerinden öğrendikçe bilinçleniyor ve netleşiyorum. Böylece pratiğimde giderek güçleniyor. Partilileşebildiğim oranda özgürleşebileceğimin bilincindeyim.
Burada derinleştirilmesi gereken husus, erkeğin kendini çözümlerken bunun dalga dalga parti ortamına yansıtılması ve partinin yaşadığı; partililerin eski ve yeni genç adaylarının yaşadığı sarsıntılardır. Kişinin kendini tarihi ve toplumsal temelde çözmesi, bütün toplumsal ilişki, kurum düzeyinde bunu derinleştirerek yapması, şüphesiz sonuçları itibariyle herkesi etkileyecek. Bu anlamda “çözümlenen kişi değil sınıf, an değil tarih” oluyor. Kestirilen de gelecek oluyor, kararlaştırılan da gelecek oluyor. Gelen herkesin bundan payını alması kaçınılmazdır. Çünkü başaktörün yaşadığı gerçekten yalıtılmış, bütün tarihi toplumsal gerçeklerden kopmuş biri değil, onun neredeyse özü oluyor. Bütün olumlu olumsuz yanları, zayıf güçlü yanları, kapalı açık yanları aktörün ta burada kendini şey zemini haline getirmesi var. Öyle kendisine özgürleştirme imkânı yaratıyor ki, düşünceye, her ilişkiye açık. Bir yandan öyle, ama diğer yandan çok karşı koymacı, ret kişiliği var. Gelen herkes “kendimi buldum” diyor. Ama bir yandan büyük tepkiyle karşılaşıyor. Büyük ustalık, sanıyoruz burada. İster adına demokrasi diyelim ister liberal özgür ortam diyelim, bir ajanın da rahatlıkla “ben de yer bulabilirim” çok dürüst bir insana da burada yer var, yani herkesin “bu ortamdan bir şeyler kapabilirim” diyebilmesi bunun ortamını sunuyor. Ama diğer yandan bir karşı koyma var. Sandığınız gibi değil, büyük bir ilke var ve bu ilkenin büyük savaşı, özgürlük savaşı, ilkenin askeri boyutu, siyasi boyutu var. Kısacası büyük karşı koymayı da beraberinde göreceksin diyen bir çaba. Kendini öncelikle ameliyat masasına yatırma ve neşterin değmediği yer bırakmayan öğe erkek oluyor.
Aslında kendine özgü bir yapı oluyor. İyi kavranılmaması halinde birçok yanlışlığa yol açılacağı belli. Zaten önderliksel gelişme de biraz bu yaklaşımın sonucudur. Erkeğin gizlisi saklısı yok. Kendini her gün itiraf ediyor, kendini yeniden yapıyor. Her gün kendini yıkıyor, yeniden yapıyor. Çabası çok yoğun, çözümlemeler gittikçe kapsamlı, yön verme, perspektif kazandırma çok. Partileşme, ordulaşma, uluslaşma, hatta devletleşme dediğimiz gelişmeyi kendi şahsi gelişmesine böyle bağlıyor. Ama gelenler tabii, işin böyle derinlikli ele alındığını bilmiyor. Herkes kendine göre bir dünya kurmuş geliyor, hem de güle oynaya, ne hayallerle. Faşizmden biraz sıkılmış, haklı olarak tepkisi de var. Gidilen yer cennet yerine koyuluyor. Yanılgı burada. Kurulan birçok ilişki daha gelir gelmez tökezleniyor. İşte bulunmayanla bulunan arasındaki çelişki, yarattığı sarsıntılar. Özellikle gerek eski öğelerde gerekse yeni öğelerde hayli derin oluyor. Eski öğeler grup döneminin anılarıyla yaşıyorlar. Grup dönemi neydi? Bazı ideolojik belirlemeler, sınırlı çabalar bununla 1980 sonrasını, yine 1990 sonrası veya o büyük ordulaşma, siyasallaşma, savaşma dönemine cevap vermeye çalışıyorlar ki, mümkün değil. Yeni gelenler faşizmin derin etkileri altında, daha da havai, hiç de elvermeyen yaklaşımlarla yürüyebileceklerini sanıyorlar. Mümkün değil. Bizim savaşımız o bildiğiniz gibi eleştiri, tartışma parti içi savaşımda ifadesini buldu, büyük tartışma platformu geliştirildi. Akademi belki de eşine ender rastlanılır bir tartışma platformudur. Her gün yıkım ve yeniden yapılanma yeridir. Şüphesiz öğenin özel ilişkiyle bağlı öğeye karşı mücadelesi, genel bir anlama sahiptir. Onun şahsında statükoyu, büyük tutucu ve egemenlik altına alıcı dünyayı görüyor. Onun büyük, sıkıntısını yaşıyor. Sadece taktik olarak bakmıyor. Zaten derinliği de buradadır, anlamlı davranış da buradadır. İlişkidir kullanırız, bırakırız, hiç değilse böyle basite alınmayacağını farketmesi daha sonraki gelişmelerin bir nedenidir. Bu dayatmanın arkasındaki iddia, güç nedir? Bunun özellikleri, büyük isyan kadar, öfke kadar, merak da uyandırılıyor.
Duygu kadar tepki uyandırıyor ve dolayısıyla sonuna kadar götürmeyi anlamlı buluyor. Şunu çok iyi fark ediyor: Onun çözümlenmesi ciddi bir toplumsal kesim çözümlemesi, devlet çözümlenmesi ve buna karşı geliştirilecek olan tutum, büyük özgürlük tutumu olabilir. Nitekim kadro olması nedeniyle en yoğun çekişilen bir tarafın kadın özgürlüğüne yönelik yaklaşımlarını direkt etkiliyor, boyutlandırıyor. Bir kadın ilişkisi neden bu kadar uğraştırıyor, neden bu sonuçlara yol açıyor? Burada çözümlenmeyi derinleştirmek en doğrusudur. Burada erkeğin ve kadının kendini çözümlemesi önemlidir. Çözümlenme giderek partide bir derinleşmeyi, bu derinleşmeyle birlikte kadın kurtuluşunu da beraberinde getiriyor. Hele bayanın yenilgiye, aslında yenilgiden de öteye açığa çıkartılması, teşhiri, tecriti geliştirilmesi ki, bu bir anlamda statükonun, devletin işbirlikçiliğinin köle kadını, köleleştirici kadının açığa çıkartılması, teşhir ve tecrit oluyor. Buna rağmen, bir bakıyorsun partinin özgürleştirici değeri yükseliyor, bir de kadın devrimciliğine yol açıyor ve yeni özgürleşme ilişkileri anlam buluyor. Mücadele bu zemin üzerinde boy veriyor aslında. Çok önemli bir yan da burada aslında. Yaşanan ilişkinin çok genel düzeyde de yaşanılması oluyor. Yeni gelen her ilişki birey anlamında böyle bir ilişkidir. Bir nevi toplumda ilişki modeli oluyor. Kurulan her ilişki buna benzer kurulmuş ve buna benzer çelişkiyi, yıkılışı yaşayacak. Eğer çok köklü düzene bağlı değilse, belki ilişkiyi kurtarabilirler. Yine çok köklü bir biçimde tutucu, gerici, sahte kurulmamışsa bir eğitimle düzelebilir.
Ama görüldü ki, gelen bütün ilişkiler, özellikle kadın-erkek ilişkileri tamamen statükoya hizmet eden, faşizmin özenle geliştirmeye ortam hazırladığı günübirlik, tüketici, adeta birbirini basamak yapıcı ilişkilerdir. Partinin etkisiyle kurulmuş ilişkiler oluyor ama hiç de partinin isteyeceği, kaldıracağı ilişkiler değil. Biz bunlara kandırmaca ilişkiler, geleneksel ilişkiler diyoruz. Dikkat edilirse özgürlük ilişkilerinin bu temelde fazla sağlanamayacağı saygının boyutlanamayacağı belli. Bu belli olduktan sonra bunalımlara girildi. Benim, uğruna bu kadar kendimi verdiğim, işte duygulandığım, gözyaşı döktüğüm, hayatımı adadığım bir ilişki nasıl böyle topa tutulur? Bu sizlerde kriz yarattı. Hemen hemen birçok bayanda ve erkekte bunu gördük. Ve bu önderlik çözümü, öncü çözüm daha önce yapıldığı için sorunun üzerine doğru gidilebiliyordu ve yüzeysel ilişkiyi, görüntüyü, statükoyu anlamlandırıyordu.
O bildiğiniz gibi ikinci bir adımın atılmasına yol açıyor. Hâlâ birçok ilişkilerde yaşanan yüzeyselliğin yıkılışı ve yapabilirsen parti ortamında, savaş ortamında yurtseverleş, örgütleş, bunu esas al, militanlaş! Kısaca savaşta zaferi kesinleştir! Mevcut ilişkilerine bu çerçevede anlam ver! Çoluğuna çocuğuna, eşine dostuna, her düzeydeki tutkularına, öfkelerine anlam ver! Savaşın verdiği zafer seçeneği karşısında nasıl bir rol oynuyor? Gelen giden hepsinin karşısına bu soruyu dikti. Ve bunun çetin bir soru olduğu cevap vermeden sınıf geçilmeyeceği ısrarla vurgulandı. Güçlü duygu mu diyorsun; savaştan zafere kadar katkı sundun? Güçlü sevgi mi diyorsun; al sana savaşın çetinliği, başarının keskinliği karşısında ne anlam ifade ediyor? Aşk mı diyorsun yine onun ne anlamı var? Büyük özgürlük tutkusunda, yurtseverlik tutkusunda senin bireysel aşkının ne değeri var? Sonuçta bu sorular da haklıdır. Kaldı ki öncü düzeydeki çözümleme buna başarıyla yanıt vermiş. Gelen birey ya buna uyacak ya da kaybedecek. PKK'nin büyük dönemeci tutarlılık ve derinlik gösterilerek böyle aşılıyor. Savaş çürümüş olanı açığa çıkartan mücadeledir. Savaşı ilişkilere dayatmakla, örgütlenmeyi dayatmakla herkese adeta boyunun ölçüsünü aldırıyor. Büyük eleştiri-özeleştiri süreci de bu anlama geliyor. Kendini gözden geçirme ve benim dünyam savaş dünyasıyla, örgüt dünyasıyla, parti dünyasıyla nasıl bütünleşir? Yeniden bu sorulara yol açıyor. Özlü, dürüst olan eleştiri-özeleştiriyi sağlam geçiyor ve tekrar bütünleşmeyi sağlayabiliyor. Yeniden partileşme dediğimiz bir süreçtir aslında bu. Hatta yeniden kişiliğini bulma, yeniden kendini yaratma yaşamda ikinci dönem, ikinci ders. Herkes bunu şu veya bu düzeyde yaşadı. Dolaysıyla verili olan birçok ilişkinin altüst oluşuna acımadı.
Çünkü onlarda yenilgiyi gördü. Mevcut başarı düzeyi, savaştıran düzey, yenilgiye götüren her şeye de büyük bir öfke ile de saldırdı. Çünkü başarısızlığın ölüm demek olduğu ve yaşama karşı bir tehdidin de bu olduğu ortaya konuldu. Kaldı ki hâkim öğe, ilişki bir yerde düzenin dayattığı yenilgi ile devrimin yengisini bir savaşımı olmakla da değerlendirilebilir.
HALKLAR ÖNDER ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER