SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II (170.BÖLÜM)
Helenler bir dönem Sümerlerin yaptıkları gibi tüm Doğu Akdeniz ve Anadolu’yu yeni bir adlandırma sistemiyle kavramlaştırırlar. Bu kültür Frigyalı, Lidyalı ve Hitit kalıntıları ile Luwileri kendi bağrında eritir. Aslında Helenler kültürel özlerinin büyük kısmını hem neolitik hem de köleci sınıf kültürü olarak Hurri ve Hitit kaynaklarından, Doğu ve Güney Akdeniz’de ise Mısır ve Fenikelilerden almışlardır. Kendilerine özgü bir yaratıcılıktan ziyade, sentezci olmaları ağır basmaktadır. En doğudaki komşuları o dönemde kendilerine Hayas denilen Ermeniler ile Komagene adı verilen Kürtler olmaktadır.
Mezopotamya adını da bölgeye bu dönemde vermişlerdir. Komagene bugünkü Adıyaman, Malatya, Elazığ, Maraş, Antep ve Urfa yörelerini kapsamakta olup, çoban ve çiftçi halk anlamına gelmektedir. ‘Kom’ ve ‘gen’ (aslında ‘gel’) Kürtçe kökenlidir. Burada karşımıza çıkan, Helenlerin sıkça yaptıkları gibi kendi diyalektlerine göre birleştirmedir. Bilindiği gibi ‘kom’ bugün de Kürtçe ‘mezra’ anlamında çiftçi ve çobanlıkla uğraşan yarı yerleşik küçük köy ve köylü toplulukları anlamına gelmektedir. ‘Gen veya gel’, soy ve halk anlamındadır. Birleşince, köylü-çoban halk anlamı ortaya çıkmaktadır. Sümerlerin Hurri, Guti adlandırmaları, Helenlerce Komagenes ve Mezopotamya olarak dönüşüm geçirmektedir.
Medya ve Persiya ’nın yükselişiyle birlikte, Anadolu üzerinde büyük bir Doğu-Batı çatışması süreci başlayacaktır. Asurların Mitannileri dağıtması bölgede yeni bloklaşmalar ve federasyonlara yol açmıştır. Nairi federasyonu bu konuda kendini ilk başlarda duyurmakta; Asurlar tarafından “su ülkesi” anlamında adlandırılan Dicle, Fırat ve Zap vadilerinin “su halkı” olmaktadır. Nairiler yüzlerce aşiret topluluğundan oluşup, sık sık kurulup dağılan federasyonlar halinde yaşamışlardır. Asurlar tarafından kontrol edilmekle birlikte, tümüyle hakimiyet altında tutulmaktan uzaktır. Zaman zaman isyan etmekte ve asi bölgelere çekilmekte olduklarını, Asur kaya yazıtları çarpıcı olarak tasvir etmektedir.
Kürtlerin geleneksel aşiret isyancılığının tüm özellikleriyle o dönemde de geçerli olduğunu bu yazıtlardan rahatlıkla okuyabilmekte ve anlamaktayız. Nairi denilen bu aşiret birlikleri, M.Ö 900 yıllarında Urartu adıyla bir devlet olarak tarih sahnesine çıkarlar. Urartular bugünkü Van yakınlarında Tuşpa adıyla kendilerine bir başkent kurup Mitanniler düzeyinde bir genişlemeyi başarırlar. Madencilik ve atçılıkta geniş olanaklara sahiptirler. Tarihte ilk defa en uzun su kanalını yaklaşık 52 kilometrelik bir kanalı Gürpınar’dan Van yakınlarına kadar açarlar. Günümüze kadar bu kanaldan yararlanılmaktadır. Birçok kale, bent ve kent kurdukları anlaşılmaktadır. Urartular kuzeyde Ağrı dağına kadar dayanmaktadır.
Temel halk olarak Hurrilerin devamı ve Ermenilerle yakınlığı tahmin edilen Haldilerden (Khaldi) oluşmaktadır. Ağırlık Hurri kökenlilerdedir. Resmi dil olarak hem Asurca’yı, hem de Hurrice’ye yakın Urartuca’yı kullanmaktadır. Günümüzde İngilizce nasıl diplomasi dili ise ve birçok eski sömürgede halen kullanılıyorsa, Asurca’nın dayandığı Akadca da uzun dönem bölgenin müşterek diplomasi ve kültür dilidir. Asurca bu geleneği devam ettirmektedir. Asurların yıkılmasından sonra ise, geleneği Aramice devam ettirecektir. Fakat aşiretlerin kullandıkları dil her zaman kendi ana dilleri olmuştur. Daha çok üst işbirlikçi kesim dönemin hakim resmi dilini kullanmaktadır.
Her dönemde ve bölgede buna benzer süreçler yaşanmaktadır. Halklar kendi dil ve kültür varlıklarını taşırken, egemen işbirlikçiler egemen ve işgalci konumda olan yabancı dil ve kültürü yaşamlarında ağırlıklı olarak kullanırlar. Hitit, Mitanni, İbrani ve benzeri yeni yetme devletler, genel olarak hakim Sümer ve Mısır kültürlerinden etkilenmekte ve hakim hanedanlıkları bu kültürlerin resmi dilini kullanmayı bir üstünlük olarak değerlendirmektedir. Günümüzde de buna benzer süreçler halen faaldir. Buna karşılık halklar ulusal dil ve kültürün hem saklayıcıları hem de taşıyıcıları olmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER