FAŞİZME KARŞI TOPYEKUN DİRENİŞTE ŞEHİR SAVAŞLARI VE GÖREVLERİMİZ-20.BÖLÜM
Psikolojik özel savaşın gereklerine göre düşman daha çok hareket ediyor. Biz bunun farkında ve bilincinde değiliz. Kendimizi fazla kaybediyoruz, eylemi tek boyutta ele alıyoruz. Sadece vurma boyutu ele alıyoruz, ama kendini koruma, geri çekilme boyutunu önemsemiyoruz. Düşman vurulursa her şey biter diyoruz. Oysa sen de vurulursan düşman da savaşta bitmez. Vurulmayacaksın. Düşmanı vurmak esas ama kendini de korumak esastır. Gerillanın temel kuralı vur-kaç taktiğidir. Düşmanı vurmak, ama kendini korumak. Bunların ikisi birleştiğinde bir taktik çıkıyor. Sadece düşmanı vurdun mu, bu yetmez. Sadece kendini korudun mu o da yetmez. Hem düşmanı vurmayı hem de kendini korumayı bileceksin. Doğru taktik budur. 2011-2012’de düşman vurduğunda biz kırsalda eylem gerçekleştirdik, ama bu noktada zorlandık. Zaten tam olarak stratejik değişime hazırlıklı da değildik, 2010’da öyle zorlanmıştık. 2011’de belli bir hazırlığımız olsa bile eylem yönlendirmede, bütünlüklü ele almada, taktik anlamdaki yetersizliklerimiz bizi zorladı.
O dönemin deneyimleri açısından şunlar belirtilebilir: Bir; kırsal alanda savaş tek yanlıydı, onu çok yönlü kılmamız gerekiyordu. İki; o zaman biraz Demokratik Özerklik Mücadelesini incelemiştik. Bu temelde Devrimci Halk Savaşı Stratejisi bütünlüklü olarak nasıl olur bunları da incelemiştik. Önderlik Savunmaları gelmişti. Önderlik bu süreç açısından dağ-ova-şehir, gece-gündüz, yaz-kış bütünlüklü bir savaşı gerekli görüyordu. O halde sadece dağda değil, ova ve şehir alanına da savaşı yaymamız gerekiyordu.
Şunu tespit etmiştik: Mücadele, sadece düşmana darbe vurmayı öngörmemelidir. Demokratik Özerklik mücadelesi, Hilvan’daki gibi toplumu örgütlemeyi, toplumu, düşmana karşı çıkartmayı da öngörmelidir. Onun için tarzının, taktiklerinin de yeni olması gerektiğini değerlendirdik. Yeni bir tarz, dağa dayalı şehir gerillacılığı nasıl olur? Şehir gerillacılığı nasıl gelişir? Özsavunma örgütlülüğünü nasıl geliştirebiliriz? Düşmanı vururken kendi Demokratik Özyönetimimizi kurup nasıl gerçekleştirebiliriz? Bunlar önümüzdeki sorunlardı. Bu çerçevede tarzımızı, taktiğimizi yenilememiz lazımdı. Bunların belli düzeyde tartışmalarını yürüttük, ama pratikleştirmede zorlandık, böyle bir planlamaya dönüştüremedik. Daha doğrusu 2011’de böyle bir planlamaya hiç geçemedik.
2011-2012 kışında da düşman her tarafta saldırdı, kayıplarımız oldu. Özellikle savaş ile siyasi mücadeleyi birleştiren, iç içe geçiren, gerilla ile halk serhildanlarını yan yana yürüten, dağ ile şehri yan yana yürüten bir planlamaya kavuşalım dedik, ama bu yeni tarzı pratikleştirmekte zorlandık. Şemdinli’deki kuşatma, yolları kesme vb. eylemlilik biraz onu içerdi. Düşmanın hareketliliğini zayıflatmak için gerilla kırsal alanda bazı taktikler geliştirdi. Dolayısıyla takviye güçler göndermesi, düşmanı sınırlandırma, alanları birbirinden kopartarak düşmanı daha zayıf düşürtme konusunda belli bir etkisi oldu, fakat diğer şehirlerle bütünleşmeyi sağlayamadık. Çünkü şehirde savaş, özsavunma yoktu.
O zaman 2005-2006’da özsavunma adı altında nasıl ki kırda yetişmiş gerilla şehirlere gönderildiyse, bu sefer yine kırdan şehirlere eylemler yapsınlar diye savaşçılar gönderildi. Botan’da, Zagros’ta, Amed’de hiçbir hazırlığı yoktu. Eylem yapacak diye elinde silah şehre gidiyor. Ama düşman dağdan gelecekler şehirde eylem yapacaklar diye biliyor. Bu temelde bütün istihbaratını harekete geçirdiği için gidenler darbe yedi. Hiçbir eylem yapamadık, birçok birim örgütlü olarak darbe yedi. Kimisi eyleme geçti, kimisi geçemeden darbe yedi, kimisi eylem içinde darbe yedi, kimisi daha şehre giderken yollarda tutuklandı. Böyle olunca çok kayıp verdik. Bu yanlıştı, özsavunma dağdaki gerillayı şehre göndermek değildi. Şehirde yenisini örgütlemekti. Şehir eylemliliği; dağdakinin şehre inip vurup tekrar dağa çıkması değildi. Onun gereklerine göre şehirde bir örgütlülüğe kavuşmasıydı.
Bu konuda Aralık 2009’da Özsavunma Konferansı yaptık. 2007’den sonra HPG Karargahı yeniden özsavunma çalışmalarını durdurunca, bu durum 2009’daki konferansta eleştirildi. Yeniden özsavunma çalışmalarının başlatılıp doğru yürütülmesi yönünde karar çıktı. Bunun nasıl yapılacağının değerlendirileceği zemin de Aralık 2009’da yapılan Özsavunma Konferansı oldu. O konferans şehirlerdeki durumu tartıştı. “Özsavunma gerçeği nasıl olur? Özsavunma savaşçısı nedir, komutanı nedir? Birliği nedir, şehirde nasıl hareket edilir? Gerillası nasıl olmalıdır?” tüm bunları tartıştı. Özsavunma ile halkla ilişkileri, özellikle ekonomi mali çalışmaları, lojistiği birbirinden ayırmayı öngördü. O zamana kadar da HPG’de özsavunma her zaman vardı. ‘Yapmıyoruz’ demiyorlardı, özsavunma çalışmalarından görevli diye bazılarını hemen görevlendiriyorlardı. Pratik görev olarak da önlerine vergi çalışmasını, lojistik çalışmasını koyuyorlardı; ama savaşı, savaş gücünü eğitip örgütlemeyi koymuyorlardı. Ondan uzak duruluyordu. Bunlar sadece lojistik ve maliye çalışması yürütüyordu. Bu ciddi bir yozlaşma, yanılsama yaratmıştı.
Bundan kurtulmak için konferans kararlar aldı, bu tür yaklaşımları mahkum etti. 2010 geçti, 2011 çatışmalı durumuna geldiğimizde yine bir örgütlülük yoktu. O zaman şehirde savaş yapacaksan o zaman dağdaki savaşçıyı göndereceksin! Böyle olunca düşmanı şehirde zorlamak için mecbur kaldık. Yanlış olsa da bazı birimler gitti, ama kimisi yolda yakalandı, kimisi içerde yakalandı, kimisi eyleme geçmek isterken başarılı olmadı. O bakımdan 2011-2012 döneminde bir şehir savaşı yürütemedik. Savaş; dağda, kırsal alanda kaldı. Yeni olan yol kesmeydi, Şemdinli’de dağdan şehri kuşatmaydı. Orada biraz şehir içerisine girip bazı şehir eylemleri yapma biçiminde oldu. Orası da zaten şehir sayılmıyordu, kırsal sayılabilirdi. Özsavunmayı geliştirerek şehirde savaş yürütebilecek adımı atamadık. Eğer Demokratik Özyönetim Mücadelesi yürütemedikse, savunmada Önderliğin yazdığı tarz ve taktikle mücadele eder hale gelemedikse, belirtiğimiz hususlardan kaynaklandı. Aslında biz pratik olarak hazırlık anlamında eskiyi aşmış bir özsavunma örgütlülüğü değildik, onu ciddiye alıp yürütmüş değildik. Dolayısıyla savaş gerektiğinde de yapamadık. Şehirde savaşamayınca savaş dağdaki, kırdaki gerillanın üzerinde kaldı. 2012’de Zap’ta, Avaşin’de, Zagros’ta, Botan’da, Beytüşşebap’ta gerçekleşen eylemlerle, fedai çizgisinde gerilla birliklerini tahkim edilmiş düşman hedeflerinin üzerine saldırtıp darbe vurarak durumu biraz kurtarmaya çalıştık. Onlar dışarıda biraz korudu.
Şimdi bu sürecin şehirlerdeki zayıf yanını kısmen daha yeni kurulmuş durumda olan Gençlik hareketi doldurmaya çalıştı. Arkadaşların adına çok sahip çıktıkları, Gençlik Hareketi ile kendisini özdeşleştirmiş olan YDG-H ismi gündeme o zaman geldi. Genel mücadeledeki bu sorunlar ve zorlanmalar sonucunda şehirde mücadele edemez, eylem yapamaz, özsavunma yapamaz olduğumuz bir ortamda ateşli olmayan silahlarla sivil bir güç örgütleyip şehirlerde düşmanı zorlayacak eylemler yapabiliriz diye düşündük. Bunu değerlendirdik ve bunu yapacak güç de gençlikti. Komalên Ciwan gündemine de böyle geldi. Geneldeki eksikliği kısmen gidersin diye –aslında özsavunmanın yerini dolduracak değildi, kendisinin de yeri boştu, onu daha örgütlü kılmak üzere- YDG-H’ın kuruluşu kararlaştırıldı. Eylem çizgisi şöyle belirlendi. YDG-H bir silahlı örgüt değildir, YDG-H bir silahlı özsavunma örgütü değildir. Bu temelde eylem çizgisi netti. Ateşli olmayan silahlar kullanılacak, ama kitle şiddeti uygulayacak, şehirleri bu temelde eylem alanı haline getirecek. Yakma, yıkma eylemlerini yapacak. Ekonomik, sosyal, siyasi hedeflere yönelecek. Bu temelde vuracaktı. Önü açıktı, potansiyel güç çoktu. Kırda şiddetli bir savaş vardı, onu şehirde tamamlayan özsavunma ayağı yoktu, şehir alanı boştu. Bundan dolayı YDG-H hızla gelişme sağladı, eylemleri bir boşluğu doldurmayı içerdiği için hızla etkili oldu.
2012 yazında, güzünde hızlı bir etkinlik sağladı, isim yaptı duyurdu. İşte o eylemliliklerin düşman üzerinde o kadar etkisi oluyor. Bir kere daha o zaman gördük, çok hızı gelişti. Aslında öyle önceden örgütlenmiş değildi. O mücadele içerisinde hemen belli bir anlayış, planlama oluşturulunca var olan örgütlülükler içerisinde eylemlilikler hemen gerçekleşti, bir çıkış yaptırdı. Askeri alanın şehirdeki eylem zayıflığını biraz giderdi, boşluğu doldurdu. İsmi duyuldu, etkili oldu.
DURAN KALKAN ( HEVAL ABBAS )
YORUM GÖNDER