SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT II -339.BÖLÜM
Savunmamda önemli bir yer tutan PKK gerçekliğine ilişkin çözümlemelerde, PKK’nin Kürt sorununda hiç olmazsa “insanım” dedirtebilecek bir duruşun gerçekleştirilmesini amaçladığı kanıtlanmaya çalışılmıştır.
Kapsamlı bir ideolojik derinlik ve pratik güce ulaşmamış olsa da, PKK esas olarak Kürt olgusunda tutarlı bir insani duruşu aramakta ve ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Başarıyla uygulamaktan uzak olduğu şiddet yöntemine başvurmasının, özünde meşru savunma aracı olmaktan öteye bir rolü olamaz. Çok yönlü imha terörlerine karşı meşru savunmayı doğru dürüst yürütememesi, en çok eleştirilmesi ve suçlanması gereken yanıdır. Kürtlerin yaşadığı gerçeklik; her sahada ideolojik, moral, siyasi, askeri ve kültürel temellerde bir meşru savunmayı zorunlu kılmaktadır. Aksi halde kendilerini insan olarak tanımlamaları mümkün olmamaktadır. Kürt direnişi öncelikle insan ve halk olarak yaşamakta ısrarla birlikte, adalet ve özgürlüğün kendilerine de tanınması gereken bir halk olması dışında farklı değerlendirmelere konu teşkil edemez.
İstismar edilmesi, basit kişisel ve ailesel çıkarlara alet kılınması, daha gelişmiş politik oyunlara kurban olarak sunulması özündeki doğru arayışı değiştiremez; sorunun esas tanımını ortadan kaldıramaz. PKK’nin başardığı; sorunu açığa çıkartması, ulusal ve uluslararası kamuoyuna mal etmesi ve doğru çözüm yolları göstermesidir. Önemli hata ve yanlışlıkları olsa da, tarihi rolünün böyle tanımlanması gerektiği kanısındayım. PKK’nin 2000’lerde önemli dönüşümlerle karşı karşıya bulunduğu göz ardı edilemez. Savunmamda Kürt sorununun çağdaş çözümünün tam demokrasi ve hukuk devleti ölçülerinden geçtiği gösterilmeye çalışılmıştır.
19. ve 20. yüzyılda esas alınan milliyetçi çözümlerin getirdiklerinden çok götürdükleri ortaya konulmuştur. Milliyetçi ideoloji ve yöntemlerin aşiretçiliğin ve dinciliğin yerini almaya çalıştığı, bilimsel temellerden çok duygulara ve şovenizme dayanarak yol aldığı, sonuçta iki büyük dünya savaşının yanı sıra çok sayıda bölgesel ve yerel savaşlarla insanlığı kasıp kavurduğu toplam bilançosu olarak gösterilmiştir.
Kapitalizmin bunalımdan çıkış yolu olarak denediği faşist milliyetçiliğin iflasıyla birlikte, 20. yüzyılın sonlarında demokratik sistemin en geçerli rejim olarak zaferi kesinleşmiştir. Siyasal sınırlarla oynama gereği duymadan ve şiddetin gelişen teknolojik ve bilimsel devrimlerle anlamını yitirmesine bağlı olarak, demokratik uzlaşı olanakları en zor sorunlarda bile çözümleyici değerini kanıtlamıştır. Avrupa uygarlığının en önemli kazanımı olarak güç kazanan demokratik sistemin en uzun süreli barışla birlikte ekonomik kalkınmaya da imkan vermesi, dünya çapında bir çekim gücü kazanmasına yol açmıştır.
İnsan haklarının kapsamlı tanımlanması ve hukukun yükselen değeri olarak anlam bulması, hukuk devletiyle demokratik sistemin daha güçlü sentezini beraberinde getirmiştir. Bu demokratik hukuk devleti sentezinde tüm ulusal ve toplumsal sorunların çözüm bulması zor olmamaktadır. Avrupa uygarlığının büyük tecrübesi bu çözüme yol açtığı gibi, esas gücünü de bu çözüm yolundan aldığı kesinlik kazanmıştır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER